Tuesday, July 10, 2007

Wish list..? you gotta be kiddin'


Sabah sabah gazetelere bakarken birden Alpay'ın bileğinde görünce günlerdir içimdeki dışa vurma istemini eyleme geçirmeye karar verdim.

Bir insan neden öyle bir saat takar? O nasıl bir çirkinlik, nasıl bir sakillik, aman yarabbim?Sanıyorum Türkiye'de satılmaya başladığında ilk müşterileri Hakan Şükür ve Tuncay'dı. Feci. Çirkinlikten bakamıyorum, o denli. Çirkin ve bir o kadar pahalı. Yani sınıf atlattırıcı. Hani ben kıro zevkleri olan bir insanım, altın Rolex filan beğeniyorum ama yok bunu bırak takmayı, yakınımda görmek dahi istemem.

Ne var ki, salt bizde değil, tüm dünya böyle bir yöne gidiyor. Görgüsüzlüğün ve kolay paranın sağladığı gösterişin matah sayıldığı bir zamandayız artık. Geriye de dönmeyecek. Yani o hep özlemle andığımız "eski günler" geri gelmeyecek, aksine daha da çirkinleşecek ve bizler çocuklarımızı bunlarla yetiştireceğiz (televizyon seyrettirmeme, fast food'dan uzak tutma çabaları yalan olacak).

Çok belirgin bir resimdi. Geçen yıl dünya kupasındaki (bence zidane'nın müthiş hareketi ile oldukça haysiyetli sayılabilecek ) vedadan sonra Chirac futbolculara, Elysée Sarayı'ında davet veriyor ve kapıda karşılayıp hepsinin tek tek elini sıkıyor. Ve görüntü şöyle devam ediyor: Zaten her daim takım elbise içerisindeki 70'ine merdiven dayamış Jacques Chirac ve Chanel tweed set ile Bernadette Chirac sanki evlerinde davet veriyorlar havasında kapıda duruyorlar, merdivenlerden çıkan takım elbiseli milli takım oyuncuları ve yanlarındaki paçoz görünümlü karılarını karşılıyorlar. Hem de ne paçozluk! Skinny jeans, üzerinde feci sayılabilecek bir bluz ve altta stiletto. Tabii eldeki fecahat ufak çantayı geçmemek lazım (el çantası ya da cludge). Gittiğin yer neticede cumhurbaşkanlığı köşkü ve bir nevi senin de dolaylı olarak içinde olduğun özel bir gruba verilen çok özel bir davet. O kadar paran var, asistanların var, git hangi markaya istiyorsan al zarif bir elbise öyle git. Ne var ki paçozluk denilen şey parayla pulla olmuyor, tahmin edildiği gibi kıyafetlerin, aksesuarların hepsi oldukça pahalı şeyler ve hepsinin toplamı bir servet ediyor ama yine de içteki, ruhtaki paçozluktan kurtulunamıyor.

Bizde de yok mu? Saymakla bitmez ama saymayacağım (yorulmak istemiyorum) ancak işte nouveaux riches'lerden manzaralar böyle....Türkü, fransızı, amerikalısı farketmez, hepsinin ortak bir dili var ve pek de güzel anlaşıyorlar. Bu konuda asıl dışarda kalan, dışardan bakan biziz (buna da değinmeden edemeyeceğim: şu louis vuitton çanta da bir başka dokunmayacağım, almayacağım, kullamayacağım nesnedir. her ne kadar gerçekten kaliteli tasarımlar yapsa da benden uzak dursun dediğim markadır. son günlerde yine gözüme batmasının sebebi televizyonlarda kampa giden futbolcuları görmem. nasıl bir şeydir bu, hepsinde var, boy boy, envahi çeşit? hepsi takmış boynuna yandan askılı, elde pasaport yürüyor. biri de aynaya bakıp halini görmüyor, yakışmadı diye düşünmüyor. ne o seviye atlandı çünkü. en çok kazananının kolunda bir de buna ek olarak jacob & co. nin feci çirkin tasarımlı saatleri var. çok güzel, puzzle tamamlandı).

Başlık wish list olsa da haliyle değil... Ya da bana uygun değil. Var kendimce mütevazi bir wish list'im ama buna bir de ek olarak ikinci sayılabilecek daha komik bir wish list'im var: şu manasız blog kendince hareketlerde bulunmasın ve başlık bölümüne zorlanmadan yazabileyim. 2) ilk defa Sekvotka'nın itmesi dışında bir siteye yazıldım ve gariplikler anında başladı, sistem çöktü, bilgisayarım kilitlendi, kullanamıyorum, sözde oylayacakmışım vs, palavra oldu bende. 3) araba kullanmak zorunda kalmasam etc ... Şu sıralar fazla şey istedim galiba, dileklerimin gerçekleşmesi durdu bir süredir.




No comments: