Saturday, December 31, 2016

"Respect" temalı wish list...


İğrenç bir yıl olan 2016'dan sonra 2017'den yegane dileğim şu resimdeki Fedon kadar cool olabilmek, hayata öyle bir gözle ile bakabilmek... Başka hiçbir şey ilgilendirmiyor. 

Bir insan ancak bu kadar cool olabilir...

Friday, December 30, 2016

Her şeye rağmen "parti"






Sıkıcı ve karanlık gündem, dinmeyen patlamalar, kapanmayan yaralar, bitmeyen acılar, sönmeyen yangınlar derken hiçbir şey hayatın devam etmesini engelleyemiyor, güneşin doğması ve her gün yeni bir güne başlanması ertelenemiyor... Ne yaparsak yapalım hayat devam ediyor; bebekler doğuyor, cenazeler kalkıyor, insanlar işe, çocuklar okula gidiyor ve her an her şeyin olabileceği hissiyatını bir hissedip bir unutuyoruz...

Bu boklukta eğlenmeyi, gülmeyi, hafifliği, kahkaha atmayı, tiril tiril ruh halinde yaşamayı da unutuyoruz. Unutturuluyoruz. Yüzlerimizde çirkin bir ifade ile ciddi vaziyette oturuyor, her an umudu kaybedecek şekilde oturduğumuz koltuğa tırnaklarımızı geçirerek bekliyoruz. 

whatever...

Her şeye ama her şeye rağmen bu yılki partiyi özellikle yapmak istedim. Doğru, artık iyice kalabalık, masraflı, yorucu, sağlam hazırlık gerektiren bir parti haline dönüştü ama yine de beni mutlu ediyor, insanları mutlu ediyor ama en çok da insanların mutlu olması şahane. 

Bu yıl yapmak istememin en büyük sebebi de herkesin böyle bir eğlenceye duyduğu özlemdi. Yalan değil, hepimiz biraz olsun hafiflemek, eğlenebilmek, gülmek, dans etmek, flört etmek, sarhoş olmak arzusu içerisindeyiz. O halde neden olmasın, her şeye rağmen güzel bir pre-yılbaşı partisi. En sevdiğimiz, en ihtiyacımız olan...

tam 23 aralık günü, cuma günü, büyük hazırlık, güzel yemekler, güzel içkiler, güzel kalabalık, güzel insanlar, güzel müzik, güzel ilişkiler, güzel gece, güzel parti ve biraz olsun mutluluk biraz olsun "oh be" hali... elbette mutluluğun şampanya halinin güzelliğini hep hatırlamalıyız, değil mi?

Friday, December 16, 2016

Arada Yaşananlar # 3

Boktan olmamasına gayret içerisinde sürdürmeye çalıştığımız fani hayatlarımızda bizler deliler gibi uğraşırken, kötüler kazanmaya devam ediyor. Bu konuda yapacak bir şey yok; birbirimize kenetlenmemiz dışında... Birbirine benzeyen insanlar bir arada olsun, beraber olsun, beraber iş yapsın, beraber üretsin, beraber üresin, beraber yola devam etsin. Günün sonunda gideceğin yer belli, orada da yalnızsın zaten. 

Biraz dürtülmek de iyi bir şey. E.A.'nın yaptığı, beni dürtmesi gibi. Muhtemelen sonucunu düşünerek yapmamıştır ama mesajı, ilgisi uzaklaştığım dünyayı yaklaştırdı, kendimi kapattığım halden sıkıldığımı hatırlattı. 

Neticede çok şaşırtıcı değil bugünlere geri dönmek... Her ne olursa olsun hayatta mutlu olan, yaşananlardan yılmayan, her türlü kötülüğe direnen, geleceğe umutla bakan biri olup da bu kadar dış etkenlere itibar etmek herhalde yaşlılıkla veya tecrübesizlikle ilgili bir durum. Bu kadar kötülüğü hiç tecrübe etmemiştim. Evet, fani ve hala genç olan hayatımda birçok insanın deneyimlemediği çok kötülük gördüm ama bugünkü leşliği hiç görmedim, duymadım, okumadım. O atmaca karının öve öve bitiremediği 1984 dahi bugünün kötülüğü kadar olamadı. Gerçekten de tebrikler; leşlik başka şey...

whatever...

Ama insanoğlu uyum sağlıyor, kendisine çıkış yolu arıyor, beynini kendisini bu yönde eğitiyor. İyi ki de böyle yapıyor, sonra da nanik yapıyor. Bizler yani leş olmayanlar için ise nanik kahkahadan, mutluluktan, eğlenceden, umuttan geçiyor. O yüzden geri dönüşlere gel, bebeğim...

Ağustos ayından al kalemi...


Bir şekilde la rentrée, yeni bina, yeni uzak semt, yeşil, hatta orman, değişen bazı durumlar, değişmeyen bir başka durumlar, putsch etkisinin devam etmesi, selaların okunması, tedirginlik hakimiyeti, arada yaşanan her şeye rağmen hayata kadeh kaldırmalar, kutlama yapmaya "insani şekilde yaşamaya" kendini zorlamalar, haliyle sarhoşluklar derken biraz Padova, Venedik ve I.K.'nın doğumgünü kutlamaları, biraz Brüksel, biraz sevilen arkadaşlar, biraz vaftiz oğlum ve yeni dükkanın açılışı ve bir şekilde la vie continue ...

Friday, December 9, 2016

Kamuoyu Açıklaması



Başlık iddialı ama bir şekilde bizim dükkan da iddialı... Uzakta ve bir şekilde incognito kalmaya çalışarak yaşamaya çalıssa da yine de iddialı. 

Ama her şeyden öte zenginliği ile iddialı. Özellikle de dost zenginliği ile...

Geçen hafta gerçekten sevdiğim, Sainte Pulchérie'de tanıdığım ilk arkadaşım E.A. mesaj atmış "iyi misin? bloguna baktım, elini sürmüyor gibisin, her şey yolunda mı?" diye. Elbette bunları daha güzel ve samimi kelimelerle ifade etmiş. Ama yine de bende bazı düşünceleri uyandırmadığını söylemek yanlış olur. 

Evet, belki de birkaç yıldır kendi küçük dünyamda pek mutlu pek keyifli olsam da bu ülkede yaşamak mutsuz ediyor, hasta ediyor. Ülkenin çirkinliği, leşliği, kokuşmuşluğu en temel eğlence hallerimi dahi etkileyebiliyor. Doğru, elin herifinin veya karısının yaptıklarına itibar etmemek ve kendi gününü etkilememek lazım ama kimi zaman beceremiyor insan. İşte o yüzden de bazı şeyleri yapmak istemiyor, içinden gelmiyor. 

Biraz buydu durumlar. Yazdan beri.

Biraz da yorgunluk. Fiziksel. 

Korkunç erken bir saatte kalkıp, bir o kadar korkunç erken bir saatte işe gitmek (hem de gerek yokken, zorunlu değilken) mahvetti beni. Resmen beni mutsuzluğa sürükledi. Karga bokunu yemeden hayata başlama neticesinde akşam 7'de uykumun gelmesine bir de insanlarla muhatap olmak bitirdi beni. Yorgunluktan parmağını dahi kaldıramıyordum, değil dükkana uğrayayım...

Ama o günler de bitti. Hallelujah! 

Ruhumun çekilmesi bitmiyor tabii bu ülkede ama onu da .... Yeter artık. 

O yüzden pek bir sevdiğim E.A.'nın ilgili mesajı neticesinde zaten kaç zamandır aklımda olan, draft post'lar hazırlayıp bir türlü bitiremediğim bloga dönüşüm tamamdır. 

Şimdi dünya düşünsün, bebeğim...  

Tuesday, August 16, 2016

Brezilya bile unutuldu...

O kadar boktan bir yerde o kadar boktan bir dönemde yaşıyoruz ki eğlenceli hayallerimizi süsleyen, müziği ile bizi mutlu eden, Brazilian Jiu-Jutsu ile bizi kendine çeken, kültürü ile iyice içine alan Brezilya'yı ve Brezilya'da gerçekleşen olimpiyatları unuttuk. 

Elbette gerçek bir unutma değil de, ruhumuz, ruh halimiz 4 yılda bir gerçekleşen ve gerçekleştiğinde yaz eğlencesi haline gelen olimpiyatlar ilgimizin dışında kaldı, uzağımızda kaldı. Bunda hıyar TRT'nin son ana kadar oyunları satın almaması da yok değil de yine de bütün bir yaz yaşananlar, yaşanmaya devam edenler ruhumuzu tüketti. 

Kendimi her daim umutlu, güçlü, yılmayan, hayata sarılan biri olarak görsem de bazı günler cidden zor. İnsanın yüreği sıkışıyor. Son birkaç yıldır böyle. 

whatever.

Gönüller isterdi ki yine önceki olimpiyatlarda olduğu gibi buraya erkek yüzücü resimleri koyalım, adonisleri ile iç geçirelim, hafif hafif tiril tiril bir yaz geçirelim. 

Nah derler adama işte böyle!

Ama yine de yüzücüler pek bir şahane pek bir güzellerdi; yalan değil. Saatler boktandı ama yine de yakalayabildik biraz. 



Tuesday, July 26, 2016

Hayat


"İntihar etmeyeceksek içelim bari" ...

Adalet Ağaoğlu "Bir Düğün Gecesi"ne böyle, bu cümle ile başlıyor. Ne kadar çarpıcı bir giriş cümlesi değil mi? Zaten Adalet Ağaoğlu'nun romanları öyle değil mi? Tatsız olan, boktan olan o romanlarda anlatılanların neredeyse bizim hayatlarımızı anlatıyor olması. Yoksa kurgu olarak gayet güzel de, anlatılanların neredeyse gerçek olması bizler açısından yıpratıcı.

Bu harikulade giriş cümlesi bizim bugünkü hayatlarımızı gayet güzel özetliyor.  

Ne yapalım? Aynen öyle yaptık. Yapmaya da devam ediyoruz. Şampanya, rakı, single malt dışında en sevdiğim, yaz gecelerinde, kış gecelerinde en en bayıldığım şey cin tonik. 

#8 yaptı, ben içtim. #8 yaptı, ben içtim. Günlere yayılan vaziyette ama son günlerin aktivitesi bu oldu. Cin Tonik.

Kahpe kader utansın ne diyeyim ki daha...



 

Wednesday, July 20, 2016

Bitmeyen kabus, Forever kabus


Anlaşılan o ki, 2016 biz insanlara yar olmayacak... Ne dünyada, ne de bizde. Ama bizim gibi dünyanın bu tarafında yaşayanlara hiç ama hiç yar olmayacak. 

Zaten her şey pamuk ipliğine bağlı vaziyette yaşıyor, zaten yüreklerimiz sürekli tedirgin vaziyette "hah şimdi bi şey olacak" duygusu ile pır pır ediyorsa sürdürülen hayat hayat olmadığı gibi, verdiği ağırlık da insanı tüketiyor. 

Ama buraya kadar her şey iyiydi. Yani iyi değil de işte, ehveniser deyip, yaşamaya çalışıyorduk. 

Bütün bu korkunçluğun üzerine bir de "darbe" eklenince... Ne diyebilir ki insan?

Evet evet darbe, yıl 2016 ve biz hala askeri darbe veya sivil darbe gibi rejimlerden konuşuyor, bunları yaşamlarımızda deneyimliyoruz. Daha doğrusu deneyimlemek zorunda bırakılıyoruz. 

Yapmadığımız seçimler, seçmediğimiz insanlar, tasvip etmediğimiz anlayışlar bizleri hiç olmak istemediğimiz bir dünyanın içine çekiyor, zorla orada yaşatıyor. Savaş gibi, iç savaş gibi, darbe gibi, rejim değişikliği gibi...Bunların hiçbir tanesini halk seçmez ama hepsinin en boktan sonucunu halk yaşar. Hem de yıllar yüzyıllar boyunca. 

Tamam, biliyoruz ki hiçbir şey sonsuza kadar sürdümüyor ve bir şekilde bir gün her şey değişecek. Tabiatı doğası gereği. Ama oraya ulaşmak bile bize uzun geliyor bizim ömrümüzden ömür, mutluluğumuzdan mutluluk, güzelliğimizden güzellik çalıyor. Yıllarımızı, değerimizi, varlığımızı başkasına ipotekliyoruz. 

Ne boktan değil mi? Yıl 2016 olmuş, millet uzayda hayat kuruyor, Mars'ta ev satın alıyor, biz burada darbe denilen bir bela ile uğraşıyoruz. Sanki tek eksiğimiz buymuş gibi. 

Bir devletin bir milletin bitişi...

Yazık. Üzücü. 

Keşke bitse bu kabus da bir zamanlar yaşanılan güzel günlere dönebilsek... Ama atasözü doğru çıktı, her zaman "gelen gideni aratırmış". Kim derdi ki beterin beteri vardır ve bu gerçektir.

Wednesday, July 13, 2016

En sonunda...

En sonunda. Gerçekten de nihayetinde, aylar ama aylar sonra ilk defa dün kendimi tiril tiril hissedebildim. Hafif, keyifli, mutlu, (eski) günlerdeki gibi "yüksek". Ne kadar üzücü değil mi? Oysa Anotherstar Wonderland'de kendimi kötü hissettirecek hiçbir şey yok. Aksine her şey dilediğim, kurgulamaya çalıştığım gibi. Ama bu ülkede yaşamak, her güne mutsuzlukla kalp çarpıntısı ile başlamak demek. Veya insanın bütün yaşam keyfinin çalınması, mutluluğunun ipotek altına alınması, kahkakasının başkasının hırsına kurban olması demek. Bütün bunların o çok varaklı varoş ("varoş" burada çok özenle seçilerek kullanılmıştır; toplumun gelir seviyesindeki alt sınıfını değil, görgüsüzlükte çığır açan, para için her şeyi yapabilecek ve tabii "mış gibi" hayatları gösteren eski fakir yeni zengini ifade eder) yöneticilerin elinden çıkması cidden delirtici bir şey... Ama yapacak bir şey yok.

whatever.

Dün sabah aylardır, aylardır ilk defa gerçek tiril tiril hale kavuşuldu. 

O halde on croise les doigts.





Thursday, June 30, 2016

Motto



" Il y a une chose effroyable; c'est que tout le monde a ses raisons ". - Jean Renoir

Her şey nasıl da mutluluktan, keyiften bir anda çamurun cehennemin dibine yapışabiliyor değil mi? Nasıl her şey elimizden bir saniyede kaçıp gidebiliyor ve mutsuzluğun dibine vurabiliyoruz.

Doğru, herkesin kendine göre bir şeyleri yapmak için sebebi var. Ve bu cidden çok boktan bir şey. Ama herkesin seçim yapma şansı da var; öyle veya böyle. Kişisel hayatlarda da toplumsal hayatlarda da iş hayatında da.

Biz bugün bunları yaşıyorsak bu toprakların yöneticileri bizim yerimize karar verip kendilerine uygun gelen ve toplum için ne sonuçlar doğuracağını hiç önemsemedikleri bir seçimin sonucunu yaşıyoruz. Aptallık mı? Evet. Ama yeterince karşı çıktık mı? Muhtemelen hayır. Sadece kişisel günümüzü kurtarıyoruz ki bu da bir tercih.  Vahim ama bir tercih.

Neticesinde sonunda ağlamıyorsak sorun yok. Ağlıyorsak o zaman vahim.

 Evet, herkesin kendince bir sebebi mazareti var ve bu korkunç bir şey.

Sunday, June 26, 2016

Never On Sunday






Gerçekten böyle bir gün oldu. Uzun ama çok uzun zaman sonra. 

Hava ise sanki yağacakmış gibi tiril tiril bir vaziyette. 

Telefon, müzik, gazete, dergi, kitap, yemek ve nudist vaziyette geçen bir ruh hali. 

Dışarda kim bilir neler oluyor ama çok uzun zaman sonra kapıyı çalan bu tiril tiril ruh hali için mutlu olmak lazım, keyiflenmek lazım. 

Son olarak; Marilyn cidden çok güzelsin...

Arada Yaşananlar, II



Yılın neredeyse 6. ayı bitecek ortadan ilerlemeye başlayacağız sona doğru dükkanda henüz bu yıla ait bir "arada yaşananlar" yazılmamış, "cuma eğlencesi" zaten 1 yılı aşkın süredir sallanmış , dükkan sanki başka bir dünyaya gitmiş, hiç uğranılmıyor gibi. 

Ama kolay da değil bu ülkede yaşayıp da sağlıklı kalabilmek, gülmeye eğlenceye mutluluğa devam edebilmek. Hep çaba istiyor. Hem de her zamankinden de fazla. 

En son her şeye ve herkese rağmen şahane doğumgünü kutlamaları derken artık listesini bile tutamadığımız kötülükler ve ölümler neticesinde bırakıvermişim yine...Olur öyle. Geri dönüşlerin olduğu gibi. Bu da ondan olsun.

Canım Cenevre seyahati... Kısa bir kaçamak ile (ne yazık ki without # 8) belki de sevdiğim yegane İsviçre kenti ve pek sevdiğim Buquicchio Ailesi ve tabii Virginie ve tabii kilise defterlerine geçmiş resmi olarak görülebilen vaftiz oğlum Carlo ve tabii eğlence ve tabii spa day ve tabii kahkaha ve tabii özgürlük. Sadece dört gün bile buranın ağırlığını silebiliyor. 

Minderde paralandığım hafta içleri gidemeyip cumartesileri ise morluklar içerisinde eklemlerimi kımıldatamayacak şekilde eve döndüğüm BJJ...Brazilian Jiu - Jitsu. Hafta içi gidebilsem her şey 500 katı daha güzel olacak da biraz korkumdan biraz ergen çekincelerimden ama her şeyden öte saatinin uyumsuzluğundan her şey cumartesiye kalıyor. Ama qui sait, tatilde öğlenleri gidebilirim. İşte o zaman oss bebeğim ...

Ramazan...Bir şekilde son birkaç yıldır bizde olmasa da bizde. Ama yine de her şey cool. 

"Bir türlü gelmeyen yaz" deyip deyip bir anda kıçımdan terler akıtan yaz. 

Radyo günlerinin mutlulukla devam etmesi, neredeyse 2 yılı geçmesi. 

Sabahattin'ten, Cavit'ten, Şehir Meyhanesi'nden, Karaköy Lokantası'dan hatta 70'lik'ten sonra uzak hem de deli gibi uzak olsa da gönlümü fetheden rakı mekanı Filiz. Aman aman aman...Ama çok uzak bana, orası öyle. 

Ada 'nın bitişi...Daha doğrusu son haline getirilişi, J.A., F.A ve halamı filan müthiş mutlu edişi. Korkunç bir evlat olarak henüz gitmişliğim yok ama bakalım belki bayramda, belki eski günlere dönmüş bir A. Ailesi olarak gidebilirim.

Bunun dışındaki ülkedeki leşlikleri, yalanları geçiyorum, güzel günlere geri dönülsün istiyorum. Gerzeklik ama yine de ...

Saturday, May 21, 2016

9 Mayıs'tan geriye kalanlar ve devam edilenler




Bir şekilde harikaydı...Devamı da benzer bir şekilde hem kutlamalı, hem de hafifleticiydi. Sonuç ise, bebeğim, "tamamdır". 

Sıra ile gidilmesi gerekirse; evet gün güzel başlamış, havanın ısınmasıyla gelen ve durmaksızın öten kuşlar muşlar derken hafif, keyifli, alkollü, masajlı, yine alkollü, hediyeli, öpücüklü, sarılmalı devam etmişti.

Doğru, durmadı. Telefon da, diğer iletişim araçları da. Her biri mutlu etti, güldürdü, gerzek gerzek komik konuşmalar espriler yaptırdı. " İyiyim" hissini sabitleyiciydi sanki. 

Her türlü kutlamanın ve şahane tebriğin keyfi ile beraber bir başka keyif daha vardı ki ... "oh be" çektirmesi ile ayrılıyordu diğerlerinden. (2012'den beri) Sürüncemede kalan, ayağa neredeyse pranga gibi dolanan ve zoraki devam edilen ilişkilerin zoraki konuşmaları bu yıl yapılmadı ve böylece tamamen sonlandı. Hah, işte nihayet tamamen bitti. Gerçekten de bu harika, dümdüz ve gerçekti. En güzeli, olması gerektiği gibi. 

O yüzden 9 Mayıs bu yıl %100 keyifli, samimi ve gerçeklerden oluşuyordu. 

Ha, ardından gelen 40 gün 40 gece kutlamaları ile devam etmek gerekirse o da bir o kadar günün kendi güzelliği kadar şahaneydi...


Monday, May 9, 2016

Şşşşşt, sakin ...



Her şey bir şekilde yolunda ... Yalan değil. Aslında bizim küçük dünyamızda yolunda gidiyor da ne yazık ki Türkiye'de değil, onun bulunduğu yerde her şey boktan, her şey tiksinti uyandırıyor. 

Ancak bugün büyük gün, önemli gün. Daha doğrusu gerzekliğin, kötü sevimsizliğin duyulmak istenmediği, sadece sevilenlerin, istenilenlerin olması istenilen bir gün. Sakin ve keyifli olunacak bir gün. Abartmaya gerek yok ama kutlama yapılsın, şampanya tek hanede kalsın, partideki gibi coşulmasın.

Doğru, her şey yolunda. Yapılan tercihler, kopulan dünyalar kopulan insanlar, seçilen yollar neticesinde everything's fine bebeğim...Öyle üzüntü, hayıflanma filan yok. Aksine tebessüm, kahkaha olsun. 

O halde her şeye rağmen mutluluk diyelim...

P.S. İnsanın içindeki kötülük valla özel gün, doğumgünü dinlemiyor çıkıveriyor ortaya... Yahu nedir bu bütün instagram'daki "şükür" hashtagleri? Neden bütün kadınlar resimlerin altına şükür deyip duruyor. Gerçi Phuket bana güzelce anlatmıştı ama anlamamakta inatçıyım. Çok gerzek ve sahte bir laf çünkü. Neden ki? Neden böyle bir şeye ihtiyaç var ki? #şükür...Gerçekten bazen çok gülüyorum insanoğlunun zavallılığına. 

P.S. (2) Bugünden itibaren havalar da ısınıyormuş. Tamamdır. 


Thursday, April 21, 2016

- Prince

Ulan ne boktan yılmış bu 2016.  

David Bowie ile başladı, Umberto Eco ile devam etti daha yılın 4. ayı dolmadı Prince'in haberi geldi (arada Güneydoğu'da veya sokakta ölen yüzlerce insanı sayamıyorum tabii). 

Daha gidecektik Prince'i canlı seyredecektik. Hatta şahane insan #8'in "tamam, ben gönderiyorum seni nerede çalıyorsa git seyret" sözü de vardı. Noldu? Aldık elimize, iyi mi? Peki bütün kötüler, sığırlar, mallar, cahiller, hıyarlar domuz gibi yaşamaya - devam ederken, teker teker iyilerin, hayatta iz bırakan, dünya tarihine katkı yapmış, insanlara iyi yönde dokunmuş olanların gitmesi çok ama çok boktan bir durum. 

Uzun zamandır bu kadar üzülememiştim. Daha bu haftaki programda "canım Prince" deyip bunu çalmıştım. Az önce haberi geldi. 

 

 

Wednesday, March 2, 2016

Dream On


Yorumsuz, güzel şeyler bunlar...Zaten uzun bir süredir ağzımın suları akar vaziyette #8 'e de anlatıyordum, gerzek Leonardo'nun nihayetinde kazandığı Oscar'lar neticesinde rüyamda görmek tek kelimeyle şahane oldu...

Tom Hardy. Ev yıkar, yuva yıkar, her şeyi yıkıp geçer, alır götürür. 

Tuesday, February 2, 2016

Arada Yaşananlar




 Alt Başlık: Vaftiz ve ötesi


Elbette bu nadide ülkede "arada yaşananlar" sadece vaftiz veya eğlenceli şeylerden oluşmasa da pek sevgili anotherstar dükkanı için bu aralar hem eğlenceli hem dini hem keyifli hem güzel oldu.

... mayıs ayında cenevre'de konuştuğumuz gibi carlo'nun yaklaşan (daha doğrusu ilerleyen yaşı ile beraber yaklaşması gereken) vaftiz töreni ve vaftiz anneliği(m), törene katılacak herkese göre ayarlanan tarihler, nihayetinde kararlaştırılan tarih ve yer ocak 2016 strasbourg derken istanbul'da ise bitmeyen kar yağışı, iptal edilen seferler, kalkmayan uçaklar, seçilen kıyafetler, hediyelerden şişen bavul derken artık direkt uçuş yapılmayan güzeller güzeli strasbourg'a çirkin basel+navette+st louis'den tren ile varış ve elbette yıllar sonraki karşılaşmanın meşhur strasbourg yağmuru ile olması ama alsace topraklarına basmanın mutluluğu, ilk gece virginie + roberto + gianni + vittorio + carlo basit italyan aile yemeği, kavuşma mutluluğu; géraldine 'nin 2008'deki düğünü sonrası strasbourg'da ilk uyanış, soğuk ama güneşli havanın güzelliği, durmaksızın görülen eski insanlar, kavuşmalar, durmaksızın yemek, durmaksızın şarap, durmaksızın crémant, durmaksızın steak tartare hatta tarte flambée, durmaksızın atılan gerzek ve keyifli kahkahalar, durmaksızın koşuşturan ama bir anda laf dinleyen çocuklar, durmaksızın vittorio & carlo ile gelip geçen 4 gece, 5 gün neticesinde gururlu bir vaftiz anne olarak hayat devam ediyor...

P.S. Strasbourg'u bu kadar özlediğimi hiç farketmemiştim. Ancak üzücü olan şu ki, Türkiye dışındaki her yeri özlüyorum, özlemediğim tek yer ise burası. 
 
P.S. (2) Tek çocuk olarak özellikle de kendileri hiç bencil olmayan "kardeşli tiplerin" sürekli üstüne basarak söylediği "bencil tek çocuklardan" biri olarak bayağı geniş bir ailem olduğunu bir kez daha farkettim.Keyifliydi o kadar kardeş sahibi olduğumu görmek. Eveet, ilk değildi ama bu kadar resmi bir olayda daha ilginçti. Ve şahaneydi.

P.S. (3) Vaftiz defterini de imzaladıktan sonra "tamamdır".

P.S. (4) Sonia Rykiel vs Hervé Leger neticesinde kazanan Sonia Rykiel. Siyah, edepli, kiliseye uygun.  

 

 



 
        

Saturday, January 23, 2016

Gülmek=Sarhoşluk=Ayıp=Yeni Türkiye




Mevzunun iyiden bir üç haftası var da maşallah 2016 sağlı sollu ölümlerle başladığı için ne yazmaya, ne oturmaya, ne keyiflenmeye zaman bıraktı. En acısı da ölenlerin bir şekilde iyiler kontenjanından olup, leşlere bi bok olmaması. Maşallah, hepsi de semirmiş domuz gibi, g.tlerini sallayarak dolaşıyorlar etrafta. 

whatever . Yine bir ölümle, cenaze ile geçen haftasonundayız ama tamam artık biraz başka şeylerden bahsedilsin. 

Karasal yayın başka bir şeymiş, öğrenmiş olduk. Hani evet internet de çok etkili ama insanların hala karasal radyo dinlemesi güzel bir şey, en azından benim çok sevdiğim. O yüzden yaptığım işe de bayılıyorum. Ve tabii karasal yayında daha çok insana ulaşıp ulaştığın gibi daha çok insan da senden haberdar oluyor. Oradan buradan "aaa duyduk, dinledik, çok beğendik veya hiç beğenmedik" gibi laflar geliyor, eğlenceli ya da "amaaan" deyip geçip gidiyorsun. 

Açıkcası her lafı iyi veya kötü kaale almak gereksiz bir durum. Aksine üzerinde durmamak yürüyüp gitmek lazım. Özellikle de Türkiye gibi manasız şekilde herkesin her şeyi bildiği, her şeyden haberdar olduğu, her şeye hakkı olduğunu düşündüğü, herkesin en zengin, en bilgili, en v.i.p, en dahi, en güzel, en yakışıklı, en ahlaklı, en saygıdeğer insan olarak varolma çabası sergilediği bir yerde. 

Program gayet şahane, eh neredeyse 2 yıl oldu, artık karasal marasal, mutluluk derken pek eğlenceli, bol kahkahalı yılbaşı programının üzerine karının teki üşenmiyor mesaj atıyor "dj anotherstar sarhoş mu" diye ... Bir de yanına gülücük işaretleri koymuş sempatik olmuş. Barthez usturupluca cevabını verse de tabii kadının mesajı kendisi açısından oldukça acıklı hatta zavallı bir durumun ifadesi. Öyle ki "bir insan eğer bu kadar çok gülüyorsa kesin sarhoştur" ifadesini sürekli kullanması, "ama hayır, şaşırdım yani, tek başıma da değildim, 4-5 dinliyorduk, hepimiz sarhoş olduğunu düşündük, şaşırdık, bir insan böyle gülemez" gibi cümleleri tekrarlayışı filan ...

Yazık... Öylesine acıklı ve üzücü durumda ki :

# 1 Üşenmemiş gitmiş radyonun sayfasından mesaj atmış. 
# 2 Gelen usturuplu mesajın üzerine yine üşenmemiş bir paragraf daha yazmış, "hayır ama, nasıl yani? neden bu kadar gülüyor ki " gibi kendi acıklı durumunu daha da derinleştirmiş.
# 3 Gülmenin sadece ve sadece gülmenin mutsuzlar için ne kadar korkutucu, gülenler için ise ne kadar güçlü bir eylem olduğunu bir kez daha biz "sağlıklı" olanlara göstermiş. We got the power! 
# 4 Sarhoşluğun ise gülmekten de beter, ayıp bir eylem olduğunu ifade etmek istemiş ama ima etmiş, kınamaya çalışmş. Bu her ne kadar kendisini ve kendisi gibi düşünenlerin gülünç durumunu bizlere gösterse de bu zeka ve kapasi sahipleri ile gidilecek yolun çok zahmetli olduğunu ortaya koymuş.
# 5 Gülmeyi ve eğlenmeyi kendi hayatı içerisinde unutmuş. Ki açıkcası bu durumla hiç ilgilenmiyorum. 
# 6 Aynı şekilde bu ülkenin %90'ı ile ilgilenmemek, kaale almamak lazım. Gereksiz çaba. 
 # 7 Ama daha önce de dediğim gibi, heriflere bravo! Koskoca ülkeden bir kötülük ve gerzeklik abidesi yarattılar. 

Peki bu durum, ülkenin içindeki, insanların bu acıklı gülmekten korkan gülmeyi kınayan halleri Gülün Adı 'nı hatırlatmıyor mu? Orada da işlenen cinayetler Hz.  İsa'nın güldüğünü anlatan kitaplara ulaşmanın peşindeki rahiplere olmuyor muydu? Nedense güç sahipleri hep ciddiyetle, suratsızlıkla saygı uyandıracaklarını ama sonuçta ellerinde patladıklarını görmüyor mu? Kilise, rahipler, hıristiyan dini bunu yüzyıllarca yaptı, şimdi yumuşadı, kendisine bağlamak için yumuşamak zorunda kaldı. Bizde ise hala gerek din, gerek toplumsal baskı her türlü ciddiyeti savunan, kahkahadan, mizahtan, gülmekten uzak bir dünya algısını oturtmaya çalışıyor. Boşa kürek çektiğinin farkında değil. Yazık. Ama evet, yüzyıllar sürebilir geleceğin gelmesi.

P.S. Peki Umberto Eco 'nun ne kadar ama ne kadar büyük bir yazar-düşünce insanı olduğunu bir kez daha görmüyor muyuz? 

P. S. (2) Bu saatten sonra tanımam etmem seyretmem de ama Saba Tümer'ı sadece kahkahalarından ötürü sonuna kadar destekliyorum. Kendini bi bok sanan ciddi suratlı sevimsizlerin yanında. 

Wednesday, January 13, 2016

Karanlığa mahkum ülke


Önümüzde daha uzun yıllar var. Karanlık ve leşlik içerisinde gideceğimiz. Kimse milletin ne kadar iyi olduğundan, şahane karakterinde, yardımseverliğinden, misafirperverliğinden filan bahsetmesin çünkü ne olduğumuz artık iyice ortaya çıktı; kaypaklığımız, kötülüğümüz, ikiyüzlülüğümüz, korkaklığımız, dolandırıcılığımız, sığırlığımız, açlığımız, kıskançlığımız, başkasının mutluluğundan mutsuz olma halimiz, çirkinliğimiz ve leş kargası karakterimiz, yani her şey gün gibi ortada. 

Ama tepedekilere bravo! Gerçekten bravo çünkü bu çirkin karakter özelliklerini çok güzel tespit edip bundan bir abide yarattırlar; olması gereken rant peşindeki, kötülüğü yapıp da sonrasını önemsemeyen bir çirkinlik abidesinin tahakkümü altındayız. 

Bize kolay gelsin demekten başka çare yok, değil mi?

Monday, January 11, 2016

- 1 David Bowie "time takes a cigarette..."



Biz burada ölümlere, erken ölümlerine, çocuk ölümlerine, genç ölümlerine ne yazık ki alıştık ama büyüklerin, güzellerin ölmesi gerçekten bir haksızlık. 

Özellikle de çirkinler ve leşler domuz gibi semirmiş vaziyette hayata devam ederken ...

Canım David Bowie ...Tam da bu sabah dinlemiş, "ya yeni albümü alayım yine ben" demiştim ki haberi düştü ... Üzüntüm dev, kendisi zaten dev. Bir o kadar genç. Daha konsere de gelecekti ki ben bugüne kadar Rock n' Coke manasızlığına gitmemiş biri olarak, onu görmeye gidecektim. 

Canım David Bowie ...


Modern Love, Rock N' Roll Suicide, Rebel Rebel, Young Americans, Heroes, Wild Is The Wind, This Is Not America, Ziggy Stardust, Space Oddity, China Girl, Ashes to Ashes çalsın hep...Ama özellikle de This is not America. Veya Heroes. ya da Modern Love. Ya da birçok insana attığım maillerin başlığını oluşturan Ground Control To Major Tom

Ulan bütün kötüler, çapsızlar hala hayatta iyiler de her geçen gün azalıyor. Dünyanın sonu geliyor herhalde ...

Tuesday, January 5, 2016

Ve Nihayet Futebol ...



O kadar uzun zamandır futbolla daha doğrusu Türkiye'deki çirkin futbolla, futbol insanları ile ilgilenmiyorum ki şahane Zidane haberini okuyana kadar futbolu özlediğimi farketmemiştim. Gerçi hala Türkiye'deki hiçbir şey ile ilgilenmek ilgimi çekmiyor. Başından sonuna her şeyi ve herkesi ile epey gerzek bir durumda futbol. 

Ancak... Zidane, güzeller güzeli insan şahane futbolcu Real Madrid'in teknik direktörü olmuş! Bu haber ile bir anda kendimi tekrardan futbol ile ilgilenir, L'Equipe sayfalarını karıştırır buldum. Real Madrid'i zerre sevmesem de güzel futbol seyretmek müthiş bir şey. Bir takımı desteklemek de öyle. Keyif aldığın mutlu olduğun bir şey. 

Zidane'lı Real Madrid güzel olacaktır, İspanyollar şanslı, Madridliler daha da şanslı. 

Biz de işte burada abuk subuk tiplerin tüpçülerin olduğu bir ligde embesil ötesi bir oyun çıkartıp adına da futbol demeye devam ediyoruz. 

that's life bebeğim. 

P.S. Neredeyse 9 yıl olmuş... Dükkanın ilk açıldığı zaman yani 2007'nin ilk günlerinde Zidane'nin belgeseli festivalde gösterilmişti ve F.A. ile Le Carré Vert filmine beraber gitmiştik. Film güzeldi, Mogwai'nin müzikleri güzeldi, F.A. güzeldi, Türkiye kesinlikle çok daha güzeldi. Ama işte bugün buradayız, nereden nereye? Neler değişmiş, neler gitmiş, neler gelmiş 9 yılda? Güzel de var çirkin de. Çirkinlikler tamamen gitsin de sadece güzellikler kalsın... Dükkanda böyle olur da Türkiye'de biraz zor bi 10 yıl daha çirkinlikler diyarındayız. 

Ama nihayet futebol, değil mi? Naysss...

Sunday, January 3, 2016

Wish List


Bu yıl ihtiyaç büyük. Mutluluk arayışı da wish list de artık toplumsal hayat içerisinde olmazsa olmaz dediğimiz bir hale geldi. Ee, madem yıl başladı, o halde bir şeyler değişsin güzelleşsin, iyileşsin değil mi? Dediğimiz, dilediğimiz mutluluk olsun. Güzeller güzeli dükkan da içine girdiği ve her an kötü haberlerle sarsıldığı karanlık başlıklardan konulardan çıksın, uzaklaşsın ve eski pervasız, umarsız, serseri ruh haline geri dönsün. 

Wish list işte ne yaparsın, dilemekten başka bir şey olmuyor. Bakarsın işe yarar.

Friday, January 1, 2016

İlk günler

Böyle geldi. Yeni günler, yeni yılın ilk günü. Eğlenceliydi. Biz zaten geçen cumartesi gecesi malum yeni yıla sansasyonel vaziyette ve şampanyaya düşmüş girdiğimiz için gerisini her yılki gibi salladık. 

2015 bitsin gitsin zaten. Kişisel olarak şikayetim olmadığı hatta getirdiği güzelliklerden mutlu olsam da genel olarak BOKTAN ve ötesi bir yıldı. Çirkin ve kötünün yayılarak genişlediği, insanlık açısından boktan bir yıldı. Bitsin ve gitsin. Bir şeyler de güzel olsun.

P.S. Yine de yılın son günün de kar yağması bir de üstüne tatil olması bir de üstüne Sekvotka ile mahallede buluşup viski içmemiz güzel oldu. Geri kalanı zaten #8. All over.

P.S. (2) Hayır, partiden sonra evde hiç içki kalmadı. Yani doğru düzgün bir şey. Yoksa abuk subuk bira mira gibi manasız şeyler- ne yazık ki- mevcut.