Tuesday, November 24, 2015

Breathe-Respire IV

Cidden özlemiştim. Uzun zaman olmuştu gitmeyeli. Gittim ve çok iyi geldi. Gerçi bu ülkeden uzaklaşılan her an insanın mutlu etmeye yetiyor. Hiç öyle " aaaa ama milli değerler milli duygular" filan diye beyinsizce konuşulmasın, geçti gitti o "yüce" devirler. O havalı büyük lafların telaffuz edildiği sözde büyük inanç devirleri milli çirkinlik yıllarından önceydi, artık milli çirkinlik günlerini yaşıyoruz, her şey farklı hiçbir şey aynı değil. İnada inat bebeğim artık. 

Amsterdam, J.A., üç günlük nefes alma tatili, pek özlediğim pek sevdiğim Amsterdam, pek bir soğuk hatta don yağan bir Amsterdam, her daim insanı mutlu eden Amsterdam, bol bol yemek bol bol içki, bol bol eski A'dam arkadaşları ve üç günlük nefes alma mutluluğu...

herengracht, the seafood bar, the plantage deyip bir de üstüne içilen proseccoları biraları ekleyince buraları okuyup hırslanan ardından da acıklı mesajlarla kendi ifade edenlere de benden giden şöyle geniş bir big up olsun o halde. 

P.S. Amsterdam seyahatinin herhalde en güzel tarafı flamingoları görmem oldu. O kadar mutlu oldum ki ... Ne diyeyim, I heart flamingos...  

Tuesday, November 17, 2015

Sabah keyfi

Hey yarabbim...Daha dün darlanıp delirmişken, rüyalarımın sıkıcılaşmasına kadar işi vurmuşken şahane bir rüya ile uyanmak böyle oluyormuş. İnsanın keyfini yerine getiriyormuş, güldürüyormuş. Her şeye rağmen. Utanıyoruz ya artık gülmekten, güzel vakit geçirmekten e o zaman da garip oluyor her şey...

whatever...

İlginç ama eğlenceli ama komik bir rüya ile uyandım. Ve tabii hiç mi hiç sıkıcı değildi. Eski dünyadan iz yoktu. Oh be!

Monday, November 16, 2015

Sabah # 2

Paris patladı, insanlar öldü ve bütün dünya ağladı. Paris'ten iki gün önce Beyrut patladı, insanlar öldü ve bütün dünya farkında dahi olmadı. Ankara geçti gitti; Paris'in ardından hemen taziye mesajlarını Fransa'ya gönderen sözde büyük çapsız adamlar kendi ülkelerinin ardından kıllarını kıpırdatmadı.

Artık bazı şeyler cidden can sıkıcı. Bu abuk subuk dünya düzeni, çirkinliği filan her türlü sıkıcı. İnsanoğlu ise öyle böyle değil, toptan can sıkıcı ve sevimsiz. Hiçbir katkısı filan da yok dünyaya. Bence hepimiz patlayabilir ve ölebiliriz. İnsanoğlunun, insanlığın bir şekilde tükendiğini düşünüyorum. Ha, ama evet bireyler olarak bir şey yaşayacağız, iyilikler yapıp kendi küçük dünyamızda umut taşıyıp mutlu olmaya uğraşayacağız. Ama küresel değil, tamamen bireysel çabalarla.

Daha boktanı artık gerçek yaşa geçtim, rüyalar bile çok sıkıcı. Nerede gördüğüm o eski şahane rüyalarım? Beautiful people dolu, yer yer erotik yer yer macera dolu komik eğlenceli rüyalarım bile sıkıcılaştı. Özellikle de içinde yer alan insan tiplemeleri, profilleri ile.

Anladım bu insanoğlu denen şey cidden sıkıcı da, bu etrafımı çevreleyen geniş halkayı oluşturanların sıkıcı olması pek olmadı benim açımdan. Gerçi ben bu sıkıcılık ve sıradanlıktan çoktan ayrıldığımı, kendilerine vedamı ettiğimi düşünüyordum. Sahiden ayrılmamış mıydık biz? Çoktan o sahte ve sarhoşlukla geçen günlere adieu dememiş miydik? Demek ki vedayı rüyalarda da yapmak, rüyalarda da ayrılmak lazımmış. Gerçek hayatta sona eren her ilişki rüyalarda da bitmeliymiş.  

Kesinlikle! Bari rüyalarımda nefes alayım...Alalım...
  

Sunday, November 8, 2015

Never On Sunday # 4


Nasıl normale dönüldü mü yoksa zaten biz bir hayal ülkesinde geçici bir süre için yaşamayı denemiş ama 3 aylık vizenin bitmesi ile pasaport polisi tarafından apart topar kendi, o iyi bildiğimiz le pays du mal'e mi gönderildik? Yapacak bir şey yok. İnadına yaşamak hem de inadına güzel yaşamak her zaman en iyi cevap en iyi tepki. En azından bizim dükkan için. Düşülse de kalkılır, devam edilir. Nitekim öyle oldu. Seçimin ardından soğuk duşumuzu alıp pazartesi gününe başladığımızda artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Gazetecilere ters kelepçe takan polis de aynı şeyi söylemedi mi zaten "bundan sonra hiçbir şey aynı değil, size öğreteceğiz" diye. Eh öğreniyoruz işte. Yalnız unutulmaması gereken şu ki, hiçbir şey hiç kimse için aynı değil, olamaz da zaten. Ama evet, defalarca söylediğimiz gibi gelecek uzun sürüyor. 

O yüzden neye inanıyorsak ona devam... 

P.S. Son zamanlardaki takıntım ya da daha doğru bir ifade ile algı seçiciliğinin odak noktası bir mekandaki özellikle de pek havalı pek pahalı mekanlara gelen elbette çok havalı, maşalı saçlı, orta-üst yönetici veya ev kadını olan kadınların tek taş yüzükleri. Hepsi o kadar sıkıcı ve o kadar aynı ki...Hepsi tamtur ve tektaş. Ve hepsi aynı. Ve çoğunda da çok sakil duruyor. Muhtemelen o yüzüğe çok büyük anlamlar yüklemekten ötürü olsa gerek, her şey fazlasıyla mış gibi.  Zaten çoğu kadın da aynı, gerek zevkleri gerek adamlara dair ajanda üzerinden giden halleri ile. Evet dediğim son günlerdeki yeni eğlencem bu; önce yüzüklere ardında tipe bakıp hikaye kurgulamak. 

P.S. (2) Hayır, tek taşa karşı değilim. Aksine. Ama sıradanlığa ve ortalama zevkin kendisini ortalıklara atmasına karşıyım. Ha tabii bir de o g.tüm gibi tek taşlarla kendisini Kim Kardashian'nın devasa yüzüğünü takmış gibi hareket edilmesine hastayım. Ulan altı üstü adam gitmiş Kapalıçarşı'dan (bu iyi tahmin, Atasay filan demiyorum mesela) almış yaptırmıs en iyi ihtimalle de -ama en iyi diyorum- Tiffany'den almış. Eee? Çap belli, karat belli, model belli, karının giydiği kıyafet, maşalı saç modeli belli, olmadığı zaten belli. O yüzden bi sakin bebeğim, kimsenin sana ve parmağındakine baktığı yok. 

P.S. (3) Bütün bir haftam neredeyse doğru fontu aramakla geçti; "memoriam". Ve buldum. Ve çok güzel olacak. 

P.S. (4) Beşiktaş pazarı ve Bodrum kırma zeytini. Cumartesi keyfi. Ve ardından gelen Sabahattin keyfi ve rakı keyfi ve lüfer keyfi ve # 8 keyfi. 

Olduğu kadar bir never on sunday...

Monday, November 2, 2015

Sabah


"Nefes al nefes ver, nefes al nefes ver" ... 

Yapacak şimdilik pek bir şey yok, aldık elimize oturuyoruz. Ağlayacak veya söylenecek bir durum da yok açıkcası. Her şey neyse ne, işte. Ha, ama sandıklarda hırsızlık, usulsuzluk var mı? Kesinlikle! Sonuna kadar hem de. En komiği de yıllarca (halen de) bu ülkede solcular, sosyalistler hep vatan haini , ülkesini milletini satmak isteyen  şerefsiz damgası yedi, sırf "eşitlik, adalet" kavramlarını savundu diye hapse düştü, işkence gördü. Karşı taraftaki sağcılar, milliyetçiler, muhafazakarlar, islamcılar da herkesin ve her kurumun gözü önünde göstererek yaptıkları her şeyi vatan millet inanç (islam) uğruna yaptıklarını söyleyip binlerce insanı patlattılar, domuz bağı ile işkence ederek kadınları öldürdüler, aydınları sanatçıları otel odalarında diri diri yaktılar. Öldürmedikleri zamanda da yalan, hırsızlık, yolsuzluk, dalavare ile arazileri kapattılar, ihaleleri aldılar, oy pusulalarını çaldılar, para vererek oy satın aldılar. 

Durum bu, hayat da bu. that's life. Üzülecek bir şey yok çünkü üzülünecek o dönem çoktan geçti gitti. Bugünün başlığı bokun içinde nefes almayı öğrenmek çünkü bir süre daha bokun içinde kendisini büyük bok sanan küçük ve çapsız boklarla beraber yaşamak zorundayız.

Bugün gülenin ağlayacağı günler de gelecek, herkes gibi. Hiçbir şey aynı sürmüyor aynı kalmıyor. Sadece bu bekleme dönemi çok sıkıcı ve boktan. 

Ne yaparsan yap yine her gün güneş doğuyor, sabah oluyor ve akşam batıyor. Yani hayat devam ediyor. Herkes için. İstesen de istemesen de. O yüzden dünya yine dünya döndü, sabah oldu hayat da bizler için nefes alıp nefes vermeyi öğrenerek, çirkinliği görmeye alışarak hayat devam ediyor. Kötülerin dünyasında pis sırıtışlarının gölgesinde. that's life. Cidden. 

Encore un matin. 

P.S. Ama evet bir wish list 'im var. Hepsi, kime ne yaptılarsa (iyi-kötü diyeceğim de yaptıkları iyiliklerin bir elin 5 parmağını geçeceğini düşünmüyorum) gani gani başlarına gelmesini diliyorum. 

Eee bebeğim, naparsın artık hepimiz kötüyüz, kötülüğü ustasından öğrendik.  

Sunday, November 1, 2015

Never on sunday # 3

Hiçbir şey aynı kalmıyor. Hiçbir şey yerinde kalmıyor. Doğası gereği, olması gerektiği gibi. Bir şeyler değişecek. İlla ki. Bugün? Muhtelemen hayır. Daha doğrusu bizim istediğimiz, ümit ettiğimiz gibi bir değişim bugün olmayacak. Bir şeyler değişecek ama yine de o büyük değişim, tokat etkisi yapacak değişim olmayacak. Ancak o da bir gün olacak. Bir gün, kendi zamanı geldiğinde "evet, artık hiçbir şey aynı değil" diyeceğiz. O güne kadar da inatla, direnerek ve hiçbir şekilde yılmadan hayata devam edeceğiz. Belki üzücü ama zaten iyice sıyırdığımız için o güne kadar "kimin kim olduğunu, nerede kimin yanında yer aldığını da hiç unutmayacağız". 

A Change Is Gonna Come