Showing posts with label glamour. Show all posts
Showing posts with label glamour. Show all posts

Monday, February 25, 2019

Cuma Eğlencesi # Oscar

Madem eski yeni günler dedik, madem hayatın eğlenceli rahat günlerindeyiz, madem Oscarlar verilmiş dün gece. O halde dükkan eski yeni günlerine göz kırpar ve aylar yıllar sonra Cuma Eğlencesi sahnelere geri döner. 

Kıyafetlerin büyük çoğunluğu sıkıcı veya daha doğru ifade ile olgun, sorumluluk sahibi bir tarz olsa da geceye imzasını atan sayılı (bir elin parmağını geçmeyecek) birkaç elbise ile başlayalım. 

Şahane bir elbise, şahane bir renk, acayip güzel de bir kız. Valentino son yıllarda zaten çok güzel işler çıkartıyor. Geçen sezon kırmızı, siyah elbiselerine büyük tavdım, Oscarlar'da bu çinli ingiliz aktris giymiş, iyi ki giymiş... Gemma Chan, Valentino Couture deyip gecenin birincisini ilan ediyorum. Aynısını giyip çıkmak istiyorum da nereye tabii orası soru. Günün sonunda boklu İstanbul'da çıkıyorsun yani. 


Ve gecenin en cool hareketini yapan Julia Roberts... Şöyle ki kendisi herkes gibi öyle kırmızı halıda filan yürümüyor yani kıyafeti makyajı mücevherleri vs gözükmüyor, geleceği kesin değil filan derken gecenin sonunda elinde zarfla en prestijli ödülü En İyi Film ödülünü sunmaya çıkıyor. Normalde bayılmasam da acayip güzel burada. Üzerindeki Elie Saab elbise de keza öyle. Bundan sonrakiler yemin ediyorum sıkıcılar listesi...


Yıllardır Oscar alamayan, sürekli Meryl Streep ile karşılaştırılıp dalga geçilen, sarkastik Instagram hesaplarının gözdesi Glenn Close, ki kendisi Fatal Attraction ile aslında bir efsanedir de, olmadı bir türlü. Bu yıl da olmadı, yine Oscar başkasına gitti. Gerçekten üzülüyorum kendisine. Carolina Herrera elbisesi güzel ama doreye rağmen sönük bir elbise. Ama Oscar da gittiği için çok yüklenmeyeceğim kendisine. Neyse en azından milyon dolarlık hediyelerle dolu Oscar goody bag/swag bag'i var. 

 Facia... Yemin ediyorum facia... Annesi Minnie Riperton'ı seviyorum, programda çalıyorum ama Maya Rudolph neden böyle şeyler giyiyorsun, hem de sunuyorsun filan? Hayır, zaten dünya güzeli bir insan değil şimdi, peki neden böyle polygamist tarikatlardaki kadınlar gibi bir elbise giymek ister ki? İnanılmaz kötü. 

Bu kız güzel bir kız. Kıyafeti de güzel. Ama o kadar. Özelliksiz, masalsı filan değil. Öyle giydirmişler çıkmış. 
 Zincirlikuyu'da eşşek gibi yazan (ve cidden şehirdeki en manasız şeylerden olan) "her canlı ölümü tadacaktır" yazısı gibi şu da bir gerçek ki "her canlı yaşlılığı tadacaktır". Zor iş yaşlılık. Cidden. İnsan kabul etmiyor ama pörsüyorsun, cildin, götün başın her şekilde pörsüyor. Ama yapacak bir şey yok; herkesin kaderi. Helen Mirren 73 yaşında olup da fuşya renkli Schiaparelli elbisesi içerisindeki hali gibi olmak iyi olabilir. 

Neden? Gerçekten neden diye soruyor insan. Hani tamam sarışın beğensem de öyle Charlize Theron hayranı olmasam da güzel bir insan kendisi. Peki bu çirkin Dior Couture elbise, bu kötü saçlar, bu sıkıcı pırlanta Bulgari yılan kolye. Sonuç mutsuz bir karlar kraliçesi Los Angeles Kodak Salonu'nda. Amaç ne? 




Offfff... Kız Brie bir şey adını tam bilmiyorum ama ışıksız olduğunu biliyorum. Ayrıca gerizekalı insan Hedi Slimane'ın elinde iyice sıradan ve sönük olduğunu biliyorum. Tüm o lameye rağmen (evet, I hate Hedi Slimane). 


Facia forever devam ediyor. Rengi hariç korkunç bir Givenchy elbise plastik mlastik bir şeyler var üstünde. Rachel Weisz'in üstündeki yegane güzel şey kafasındaki Cartier taç. Gerisi talihsizce kötü.


Şimdiiii güzel yaşlananlara, yaş alanlara gelelim...Jennifer Lopez. Hiçbir zaman dev hayranı olmasam da gayet güzel yaşlanıyor kendisi. Üzerindeki de güzel de yani...Tom Ford yapmış (ki artık feci sıkıcı bir tip oldu) olsa da dikkatli bakınca sanki Barcelona'daki Park Güell'in mozaikleri gibi. Bir de saç rengi güzel değil, ne bileyim, çok ortadoğu sarımsı/röflemsi bir şey. 


Bence kendisi depresyonda. Emma Stone. Genç yaşta iyi filmlerde roller, kazanılan Oscarlar filan derken bu yüz ifadesi, bu müstehzi gülüş bundan başka bir şey olamaz. Marka yüzü olduğu Louis Vuitton elbise de kabus, facia forever. 

Depresyon part # 2. Pharrell ve karısı. Bitmiş gitmiş bu ilişki, o el tutuş, o uzaklık, o suratsızlık (hayır, coolluk değil). Hayır, kendisini bu kadar beğenen insanım ama o giydiği ne ya? Tamam, Chanel giymiş ama yani böyle izci kampına giden çocuk gibi mi giyinir insan? Bu kadar güzel bir insan oysa. Kesin mutsuz bebeğim. 

Kendisini, Glenn Close'u ezip geçip aldığı Oscar için tebrik etmek lazım da o kıyafet ile cidden neden diye soruyor insan. Yani ingiliz insanısın, London Fashion Week gibi bir şey kültüründe var, tarihin şahane modacılarla dolu. Evet, bu da Custom Prada ama Prada ya... Overrated markaların başında gelendir ya Prada. Hiç anlayabilmiş değilim insanın Prada'yı her sezon sevebilmesini, giymesini, satın almasını. Valla bir eteğim var yazlık bir şey, arada bir giyiyorum. Bir tane böyle bluzumsu bir şey vardı, onu da birilerine verdim galiba. Kısacası Oscar'a ödül almaya gitsem, hele hele İngiliz olsam asla ve asla Prada giymem. Yüzlerce efsane İngiliz modacı var. Neden insan elinde onlarca seçenek varken sıkıcı Prada giymek ister ki? 



Gecenin en cool insanı bence Irina Shayk. Sevgilisi, partneri Lady Gaga ile iç içe şarkı söylemiş filan umrunda değil. Kılık kıyafet de keza gayet umrunda değil büyük özgüven var.. Gerçi Burberry giymiş olsa da bayağı kool bir insan. #8'in yorumuna göre: "Rus olduğu için böyle. Anaerkil bir toplumda bir kadın için en önemli güç aracı olarak çocuğunu yapmış, kariyerinde yaşına rağmen halen çok iyi bir yerde, sevgilisi dünya yıldızı. Tamamdır artık, Irina da Rusların gözünde ilah konumunda. Umrunda olmaz. Bu adamdan ayrılır gider Jeff Bezos ile beraber olur, ondan da çocuk yapar, o kadar cool.". 


Bitmeyen facia, facia forever...Tommy Hillfiger ve karısı. O kadar sıradan ki...Kötü bile değil. 

Yaşlılık kötü şey dedirten örneklerdenVanity Fair partisindeki Angelica Houston. Büyüklerime saygılı bir insanım ve susuyorum. 



"Oley, çok güzel çiftiz, oley renk uyumumuz da var ayrıca Fendi giyiyoruz ki  iki gün önce ölen Karl smokini özel dikti bendeki de Fendi Couture son örnek". Ahhh...Bilmiyorum ama itici buluyorum o ikisinin saçları, tarzın yoruculuğu. Hele hele adamın sağ bileğindeki Amerikalıların scrunchy dedikleri kadifeden saç tokasını andıran şeyin anlamsızlığını daha fazla yazamayacağım. Herhalde o harikulade saçlarını toplamak için anlamıyorum. Bir tek renk yani pudra pembesi güzel, gerisi ehhh. 

Acayip "gerçek" ve "içtenlikle samimi" bulduğum Rami Malek'in sevgilisi müthiş sıkıcı Rodarte elbise içerisinde. Oysa Golden Globe'larda dore parlak bir tulum giyip ortalığı sallamıştı. Ama bu babaanne kıyafeti ile sıkıcılıktan ileri gidememiş. Yazık etmiş kendisine. Bu arada neden Rodarte giyer ki bir insan Oscarlar'a? 

Gayet güzel elbise. Herkes bombalamış ama acayip güzel; ab'lerine güvenen giysin ama Oscar'a giderken de ab yapar insan herhalde. Seviyorum galiba böyle kabarık kırmızı elbise. 

Üzülerek dünya yakışıklısı Joe bilmemne ile güzeller güzeli Sofia Vergara de ayrılacağı düşüncesindeyim. Vücut dili biraz uzak, gergin, öyle eski günler gibi değil ki, eskinin güzel çifti bunlar. Güzel insanlar birlikte olsun ya. Sofia Vergara da herhalde Oscar değil de Vanity Fair partisi olunca bu kadar özenmiş, biraz sallamış. 


Nedense çok beğendim. Renee Zellweger. Normalde hiç beğenmediğim bir kadın olsa da bilmiyorum zayıflığı (ki aşırı zayıf ve aşırı zayıf güzel gelmez bana) güzel geldi. En azından kendisinde bu elbise, bu zayıflık çok güzel olmuş. 


Ve dükkanı iyi aile kızı, anadolu lisesi mezunu, ailesini hiç üzmeyen, erken yaşta evlenip beyi ile şekillenen, aşırıya kaçmayan hep derli toplu tarzına hep french manikür yaptıran sıkıcılıktan geberen türk kızı Jessica Alba'nın sıradanlığı ile kapatıyoruz. Narciso Rodriguez elbisesinin hispanik dayanışması olduğunu düşünüyorum ama öyle bir tasarımcı bana bu dikip giy dese kafayı yerdim, o kadar sümsük sönük bir şey. Hele bir de elinde elbiseden daha da sümsük saten bir çanta var ki... facia forever

Oscar kıyafetleri artık sıkıcı. Herkes çok ciddi, çok yetişkin, çok sorumluluk sahibi. Yazık. Zaten bütün dünya yeterince sıkıcı ve sevimsiz biraz hafifleme zamanında imkanı olanlar bari bu kadar sıradanlaşmasınlar. 

whatever



Tuesday, March 6, 2018

Cuma Eğlencesi: Oscar 2018

 Ve beklenen gün geldi... Hem Oscar töreni,hem de dükkanın en eğleceli günlerinin yazısı "Cuma Eğlencesi"nin Oscar yorumları. O kadar uzun zamandır Cuma Eğlencesi yazmıyorum ki bu Oscar törenin sümsüklüğü ve kötülüğü karşısında artık dayanamadım, girişiyorum. 

Taşıyanın adını bilmediğim ama tasarımcısını bildiğim elbise. Gianbattista Valli Haute Couture. Rengi hariç bayağı güzel ama renk büyük ofsayt. 
 


Hah işte, hiçbir şey ifade etmeyen sıradanlıktan patlayacak derecede sıkıcı bir insan ama bir yandan o kadar da şanslı ki şu hayatta hala Oscar'lara davet edilebiliyor, insanlar buna giysin elbise veriyorlar. Allah'ım Atelier Versace giymiş bir de. Karşınızda gerizekalı ötesi kocasıyla yaşayan vasatların prensesi Jennifer Garner




 Adını bilmediğim tipini bildiğim I, Tonya 'daki rolüyle canım Mary J Blige'ın heykelciğini kapan aktris. Boklayacak hiçbir şey yok, gayet güzel gayet çekici. Yeni nesil tasarımcılardan Reem Acra giymiş, elinde de nal gibi logosu ile Roger Vivier çantası ile.

Valla ne Maya Rudolph'a ne de elbisenin tasarımcısı Valentino hayranlığımdan değil de sadece Maya'nın annesi, pek şahane ve çok erken yaşta hayata veda etmiş Soulshine'da sıklıkla çaldığım Minnie Riperton 'a olan sevgimden koydum. Ha elbise güzel, fazla kapalı ama dikkat çekici. Tabii bunların yanında Mayacığım pek değil ama yapacak bir şey yok, hayat bu. Bir de bu kıyafet ile fazlasıyla Marina Abramovic'e benzemiş. O da iyice delirdi botoksla filan belki deşerim o konuyu da bir gün. 

 İşte hem marjinal hem prenses havalarındaki sıkıcı ama eminim bir o kadar bitchy olan kızlardan. Adını bilmiyorum da aileden varlıklı NY'lu kızlardan, Girls'te oynuyor. Armani Privé Couture. Bilmem, elbette çok güzel elbise de yani işte fazla derli toplu fazla güzel. 

Valla geçen senelerin yıldızı, Oscarlı oyuncusu Emma Stone bu yıl sanki  küsmüş gibi, biraz suratsız, biraz özensiz olmuş. Üzerindeki Louis Vuitton nedir ayol? Ben bunu işe giyerim o kdar sır? Kesin bir şey var. Louis Vuitton da fransızların epey burun kıvırdıkları bir markaları. Michel 'in Emmanuel Macron'nun karısı Brigitte'in cumhurbaşkanı eşi olarak Dior değil de Louis Vuitton giymesini eleştirdiğini hatırlıyorum da...Evet, gayet varoş bulunuyor LV. Futbolcu karıları filan giyiyor.  Ben mi? Eve sokmam...

Evet, Harvey Weinstein ayısının kendisiyle yatmadığı için yasaklılar listesine soktuğu oyuncular yavaş yavaş lige döndüğü gibi Oscar'a da gitmişler. İkisi de gayet güzel, diyecek bir şey yok.


Belki de en güzel elbiselerden biri Kelly Ripa'nın elbisesi.


Evet herkes Emily Blunt'un bu 19.yy elbisesini beğenmiş, zarafet ile etiketlemiş. Ben nefret ettim. Acayip zorlama ve gereksiz. Ayrıca saçların rengi filan facia.  



Ve kaderde bu dükkanda Oscar yazısını bu kadar facia bir elbise ile bitirmek varmış... Selma Hayek ve Gucci Custom elbisesi. Aman yarabbim...Kocası Kering grubunun sahibi yani Gucci gibi onlarca lüks markanın sahibi olan Selma Hayek için özel dikilen elbise. Evlerden uzak, herkesten uzak. Cidden avize gibi olmuş. Ben en azından avizeyi kulaklarıma takıyorum, giymiyorum....







Wednesday, January 31, 2018

Cool in the air ...


Bir şeyler hafif olmalı değil mi? 

Hafifliğe, keyife, mutluluğa, sevinçlere ihtiyacımız var. 

Müzik... Evet, kesinlikle.
Edebiyat...Net, kesinlikle. 

Ha evet, gerzek "All You Need Is Love" durumu değil belki ama yine de biraz kıymet, biraz saygı, biraz özen her şeyi daha kolaylaştırabilir. 

Sunday, December 24, 2017

Vol. - X ( veya hatırlanamayan)





Muhtemelen 10 yıl oldu ilk partiden bu yana. Ve o günden beri neler neler değişti, evrildi veya sonlandı. Bu yılki de efsane şekilde yaşandı bitti. Yani biz yine yeni yıla girdik. Şimdi ayın 31'inde tüm dünya ile bir kez daha girmemiz gerekiyor ama bizim cephede her sene olduğu gibi pre-yılbaşı partisi her türlü kalabalığı, eğlencesi, coşkusu, mutluluğu, diskosu, müziği, şampanyası ve tabii leşliği ile gerçekleşti...

Mutluyuz, gururluyuz, canım İstanbul'un parti günü saat 3'te başlayan ve ertesi gün yine öğleden sonra 3'e kadar yani 24 saat süren su kesintisine her şey olabileceğinin en iyisiydi. 

# Mutluluk... Şurası kesin ki bu yıl, 2016'nın iğrençliğinden pisliğinden sonra insanlar nisbeten daha hafif, daha keyifli daha umutlu daha mutluydu. Hemen herkesin hissiyati bu yönde bu çizgide olunca ortaya çıkan da mutluluk oluyor. 

# Payet... Zorunlu hiç değildi ama isteyene Studio 54'e gider gibi gelsin demiştim. Elbette kızlar için eğlenceli oldu, şahane oldu. İyi ki oldu. 

Evet, mümkünse yenisi bugünleri aradığımız değil, aydınlığın güzelliğin yılı olsun.... Şampanya hep olsun. 

Not: Her yerde Moet&Chandon fotoları paylaşımları var da, Moet bildiğin vasat bir şampanya. Bayağı sıradan. Onu içeceğine iyi bir Venedik prosecco'su iç daha iyi. Daha lezzetli, daha anlamlı daha ucuz. Ama Veuve-Clicquot, Louis Roederer (ki malum Cristal bu markanın), Ruinart, Dom Perignon gibi markaları mümkünse hep içelim, hep içme fırsatı bulalım.


Saturday, November 18, 2017

Stephanie & Azzedine

Büyük modacılardan,
Kolay ulaşılamayan tasarımcılardan,
Giyeni dünya güzeli gösteren isimlerden... idi. 

Azzedine Alaia...

Sunday, November 5, 2017

Arada Yaşananlar # 7




Pinky ring sevdalısı olarak farkettim ki geri dönüşümü yaptığım blogumu ihmal etmiş yazmamışım... Oysa niyetim var arzum var da üşengeçlik de değişmeyen bir huy galiba. 

whatever.

Eylül'deki film festivalinde -elbette- çoğunlukla biyografik belgeselden hallice filmlerin peşinde koşma, arada bir yerlere, uzun aylar sonrasında (gerçekten) ilk defa doğru dürüst bir yemek masasında gördüğüm İsveçli M.'yi yerleştirme, Yeniköy'de moonlight loving ışığında dışarda oturup içebilme deyip migren atakları için doktor ziyareti ile bir sürü kısıtlama bir sürü kural ile yaşanacak aylar, yıllar reçetesi ...

# 1 Bu sonradan, belli bir yaştan sonra çıkan migren atakları değişik olduğu gibi tedavisi de oluyormuş. Doktor klasik olmayınca yöntemler de öyle değil. Aslında 2011'deki bu glutensiz hayatı bırakmamalıymışım diye hayıflansam da bu ülkede ruh hastası, migren hastası olmamak pek mümkün olmadığı için hayıflanmak da nafile. Allah'tan sorun belli, çözüm belli. Partiye kadar (ben öyle dedim, doktorun dediği 3 ayı böyle yorumladım) gluten, süt ürünü, bakliyat yok. Alkol şarap yok bira yok şampanya yok (FAK!) ama viski var, rakı var, cin, votka var. Ha bir de stress yok ama tabii o bu coğrafya için imkansız bir şey o yüzden içine tüküreyim. 

# 2 Ayaspaşa Rum Lokantası gayet güzel bir lokanta. Tabii votkaları mideye indirdikten sonra epey ilginç oluyorsun ama yine de güzel. J.A. & F.A. zamanındaki sahipleri değil tabii bugünkü işletmecileri ama yine de yemekler lezzetli, ev yapımı votkalar güzel. Daha ne? Ayrıca İsveçli ile gidilecek iyi bir seçim oldu, tam onluk bir yer. O dekorasyon, o rus romanlarını andıran atmosfer. 

# 3 Peki Papermoon'nun hala harikulade bir lokanta oluşu ... Cidden. Kötü ne yazılabilir ki? Hele steak tartare olmayan mönüde müşteriyi kırmayarak steak tartare yapmaları zaten bambaşka bir anlayışın göstergesi. İlla boktan bir taraf bulmak gerekirse belki nouveaux riches müşterileri sayılabilir; eski kalecinin yapay saçlı ve mücevher tasarımcısı karısı veya herkesin bir şekilde arkadaş olmak istediği Acun'nun mimar olmayan ama mimar sıfatıyla ofis işleten karısı filan yeni Türkiye'nin yeni zenginleri olarak varlığını gösteriyor. Yalan değil, para onlarda. Bizden daha fazla kazanıp daha fazla harcıyorlar, muhtelemen itibarları da o ölçüdedir. Ancak görgüsüzlük vahim bir şey. Baştan aşağı kusursuz şekilde marka giyinince asilzade olma arzusu taşıyıp da acı geçmişlerini silemedikleri insanlar zinciri. Çok sıkıcı. 


# 4 Masaj...Aman Allah'ım iyi yapanını bulunca insan her hafta masaj yaptırmak istiyor, o kadar şahane bir şey. Hele hele benim gibi sert masaj sevenler için acı ve zevk sanki bir arada ama zevk hep daha yüksek. 

# 5 Pazartesi akşamı, J.A. F.A. ve Melahat ile beraber biraz ani kararlı yemekte duyulan önemli ve bir o kadar üzücü kararlar. Neyse birliktelik, aramızdaki sevgi biten bir şey değil, sadece mekanlar, şehirler, ülkeler değişecek. Bu arada Jash'ta herhalde ilk defa güzel yemek yedim. O da tahminen F.A'nın torpilinden. Gerçi yediğim sınırlı ama yine de. 

# 6 Dünkü dolunay efsaneymiş boğa burcundaymış falan filan... Fala inanma falsız kalma hesabı ama yine de içimde büyük değişik arzusu doğmadı değil.

# 7 L.A. E. girl artık hem Yale insanı olacak hem de kitabını Duke'ten bastıracak. Ne güzel! İnsanın güzel işler yapan arkadaşları olması mutluluk verici bir şey. Partisi de güzeldi ancak benim için belki dolunay etkisi belki yiyip içememek hali biraz sönük geçirdi. Ama gecenin başında kafama tacı taktım gidene kadar da çıkarmadım... 

Monday, July 24, 2017

Gerçek Summer Breeze Mutluluğu: "Apéro"

Yani un apératif ou familierement un apéro est une boisson servie avant le repas dans certaines cultures afin d'ouvrir l'appétit

Yazın en sevdiğim olayı işte bu "apéro". Gerçekten de son birkaç yıldır yaz demek apéro demek benim için. Yukarda tanımı da var, ne olduğunu da anlatıyor. Neden diğer mevsimlerde de apéro takıntısı geliştirmiyorum bilmiyorum ama yazın nedense her gün apéro ile yaşamak, her günü apéro ile olayı bitirmek istiyorum. 

Belki de son beş yıldır yaz aylarının ilk günlerini Virginie ile geçirmektir bunun sebebi. Neticede onun da, benim de olayımız akşam yemekten önce "apéro" saati, sonra da ailecek gidilen yemek. Oradayken evet, tercihimiz şampanya etrafında şekillenen bir apéro saati. Neticede fiyatı makul kendi halinde Fransızların milli içkisi. Burada ise yalan değil kıyamıyorum şampanyalarıma, o yüzden en sevdiğim ikinci apéro içkisi cin tonik 'e dayanıyorum. Ah, canım cin tonik; ama lütfen Hendricks olmasın, Bombay da kalalım. Tamam şişesi güzel ve tasarım da tadı kötü. Minik krakerler, biraz fıstık, belki biraz -ama her zaman değil- peynir ve artık ne içilecekse. 

Apéro ciddi bir keyif, ciddi bir mutluluk. Yazın tiril tiril haline o kadar uygun ki... Hele bir de bizim bok çukurunda yaşayanlar için apéro resmen mutluluk saati.





Sunday, May 28, 2017

Cuma "Cannes" Eğlencesi

Elbette bugünün cuma olmadığının farkında olmadığını bilmekle beraber "canım isterse yaparım, canım istemezse yapmam" mottosunu bir şekilde hayata uydurmanın fena olmadığı kanaatindeyim. 40 yılda bir yıllar sonra içimden Cuma Eğlencesi yazmak gelmiş, Pazar da yazarım, Salı da. Hem ayrıca artık 40 yaşında olmanın getirdiği bir eğlenceli hal var; oooo her yerde kullanıyorum bu "40 yaş ayağını". 

O yüzden bebeğim, hazır kanayan dünyaya, ülkeye rağmen, içimde bir eğlence kıpırtısı olmuş neden olmasın, hazır Cannes da bitiyor bugün, o halde 40'larının sonlarında Eva bir şey gelsin. 

Cannes sadece filmlerin değil, bu AMFAR gibi galaların veya L'Oreal gibi sponsorların kendini gösterme yeri. Eva da L'Oreal reklam yıldızı olarak gitmiş de nedense bir türlü giyinememiş. O kıyafet, o ruj hiçbir şekilde olmamış kendisinde. Ama saçları iyidir herhalde diye düşünüyorum, L'Oreal bir şekilde yapmıştır artık ama o kıyafet o bünyene nayn bebeğim. L'Oreal demişken neredeyse 10 yıl önce orada yönetici bir kadın ile tanışmıştım tam Efsane ile ayrılmışken, o da meğer kendi yakın arkadaşını Efsane'ye ayarlıyormuş. Olur öyle şeyler gayet normal de çok gülmüştüm. Meğer garip garip beni takip ediyorlarmış filan. O zaman bir de öyle takip için Instagram filan yok, Facebook bile Türkiye'ye henüz uğramamış, işte bir şekilde buluyorlarmış yolunu. Bayağı komikti. Michel'li bir kızdı, adını tipini hiçbir şekilde hatırlamasam da Michel'li olduğunu hatırlıyorum. Velhasıl L'Oreal markası beni pek güldürür.





Offf...Sıkıcı Almanlardan Diane Kruger. Amerikalı kocasından da ayrıldı, Fatih Akın'nın filminde oynamış filan Cannes da Alexander McQueen elbisesi ile tasarımcı Jason Wu ile poz vermiş de elbise o kadar kötü ki bu fotodan anlaşılmaması ciddi bir şans. Efendim, giydiği elbise değil, uzun ve yamuk bir tuniğin içinden çıkan oversize bir pantalon... Facia...Bir de püskülleri tüyleri filan da var. Oy ki oy ... Keşke yanındaki Jason Wu'dan bir şeyler giyseydi...

Üzülerek güzeller güzeli Coco Rocha 'nın yeni kestirdiği kısa saçlarıyla müthiş çirkin olduğunu söylemek durumundayım. Hani ben ki kısa saça tav, kısa saç hayranı bir insanım, şu an uzamış saçlarımı kestirmemek için zor tutuyorum kendimi, gerçekten yazık etmiş güzelliğine. Ve bir de o kadar kötü bir kesim ki... Siyaha da boyamış. Yalnız sanıyorum ki bu biraz o platin beyaz boyanın cazibesine kapılıp sonrasında saçları eline almakla ilgili de bir durum. Saçını bu fantastik güzellikteki renge boyatan herkes bir eline alıyor saçları ve kestirmek durumunda kalıyor. Ama kendisi güzel bir insan.



Ooooooo... İşte giyinebilenler, götüne güvenenler böyle giyinsin....Hele o Anja Rubik...Aman yarabbim, ne kadar müthiş olmuş (saçını filan daha güzel yapabilirdi ama elbisesinin bacaklarının muhteşemliğine sallarım kendisini). Yorumsuzum o kadar güzel...

Hah işte overrated kızlardan...Ha belki kendisinin böyle mankenlik bilmem ne gibi kaygıları yoktur ama bilmiyorum, pek öyle durmuyor da kestirmek zorunda kaldığı saçlarıyla tek kelimeyle facia...Benim teorim yine bu platin-beyaz saç rengi yüzünden bu ingiliz socialite Cara ve kankası Kristen Steward saçlarını kısacıktan da öte bir vaziyette kestirmek zorunda kalıyorlar. Elbise de olmamış, kendi de olmamış, o rujun rengi hiç olmamış. Bir nevi epic fail de celebrity olunca kurtarıyorsun paçayı. 

Anoreksik evlat sahibi anoreksik Donatella Versace, Black don't crack lafının yaşayan örneği Naomi Campbell, boktan oyunculuğu ve ultra antipatikliği ile her tarafta gözüken, manasız hareketler yapan adını unuttuğum koca burunlu oyuncu ve yıllardır film çekmeyen, çektiklerinde ise sıradanlıktan ileriye gidemeyen Ben Affleck ile bir türlü boşanamayan yine adını unuttuğum kadın oyuncu. Hepsi "celebrity sıradanlığı" içerisinde yani çok pahalı markaların elbiseleri üzerinde bir bok yapamayan cinsten. Gereksizler ordusu. Ama people mı people...
Güzel ingiliz manken, beyaz tenli, kızıl Karen Elson kırmızı elbisesi içerisinde. Şimdilerde Nashville'de mi ne yaşıyor, galiba Jack White'dan da ayrılmış. Ama yine de Amerika'nın değişik bir coğrafyasında gül gibi yaşıyor.





Evet, biraz kısa bir Cuma eğlencesi ile biter gider bu sefer. Yapacak bir şey yok.  Kısa olsun ama yine de olsun diyelim...Cuma eğlencesi ruhumuza iyi gelsin, ileriye bakalım, biraz ruhumuz dinlensin.  

Bu arada canım Türkiye insanı da Cannes'a sözde çıkarma yapmış-her zamanki gibi-... Offff o kadar varoş o kadar sıradanlar ki...Yazık bir de festivalin gösterim programında değil, bu L'Oreal Moreal gibi markaların düzenlediği geceye katılan ışığı olmayan ama işte Türkiye şartlarında meşhur olan şarkıcı-türkücü-oyuncu tayfası kendisinin fotoğraflarının çekileceğini zannetmiş de almış eline oturmuş. Yemin ediyorum loser'lıkta #1 ilerliyoruz.

Monday, May 1, 2017

Arada Yaşananlar # 4


Gariban hayatlarımız hep başka birilerine, başka güçlere, başka sevimsizliklere bağımlı olduğu için ruhumuz da hep bir başkasından etkileniyor, bir başkası tarafından şekillendiriliyor. 

Hiç ciddi şeyler yazmak istemesem de bu ülkede her şey ciddi, her şey soğuk ve her şey o çirkin kahverengi renkli bürokratik baskı altında. Gülmek, kahkahalar atmak ise tamamen kişinin kendi çabası, kendi motivasyonu ile oluyor. Ne boktan değil mi? Millet Mars'ta kuracağı koloninin derdinde, Chanel'in yeni koleksiyonun güzelliğini konuşurken bizler günlük sıradan bir gülümsemenin peşinde ilk insanın ateşi yakmak için sarfettiği çabayı gösteriyoruz. 

whatever.

Açıkcası Mayıs ayının gelmesiyle birlikte kendimi de biraz zorlamak, bir şekilde burada geçirilen yılların yaşanmışlığını kutlamak istedim. Gerzek insanoğlu işte; hep kendisine bir umut kapısı yaratıyor, güne güzel başlamanın peşinde koşuyor...

O halde, zaten sene-i devriyesini devirecek olan OHAL ile beraber yaşarken geçtiğimiz aylara bakarsak;

biraz kavgalı, biraz fazla yanlış anlaşılmalı, hatta biraz "varoş ifadeli" geçen mart ayının bitmesiyle gelen nisan tatili ile beraber brüksel ve yabancı aile ziyareti, bol bol yemek, bol bol şampanya, bol bol michelin yıldızlı yemek, #8'in yokluğu, havanın güzelliği, tatie anotherstar halleri ve bu sefer hediyelerin kaybolmaması, ba(ğ)zı ciddi konuların telaffuzu, ciddi konularla ilgili girişimler, konudan bağımsız antiquaire gezileri, bol bol géraldine, nico, emilie&louise ve hatta martine&jean; istanbul'a dönüş ile beraber çöken ağırlık, referandum ağırlığı, çapsızlığı, kötülüğü ve ilginç bir şekilde geri gelen umut; havanın uzun yıllar sonra gerçekten bahar gibi hissettirmesi yani yağmurlu yani soğuk yani güneşli yani tam hasta olmalık, yani tam baharlık olması ve garip bir şekilde güzel bir şeylerin eve geri dönmesi...

P.S. Artık kötülüğün sadece "adam öldürmek" ile filan sınırlı olmadığını biliyoruz değil mi? Yani kötü olmak veya kötülük yapmak için illa korkunç, kanlı bir eyleme imza atmak gerekmiyor. Gerçi Hannah Arendt, en sevdiğimiz insanlardan, bunu bize defalarca söyledi, defalarca tekrarlattı da biz aptallar anlamamakta ısrar edebiliyoruz. Gel gör ki yaşıyoruz. 16 Nisan gecesi olanlar sadece bir yelpazenin katlanan parçaları gibi. Filmi çok eskiye, çok eski hikayelere sarabildiğimiz gibi, herkesin pek güldüğü Recep Ivedik filmi bile bu topluma yapılan kötülüğün güzel bir örneği. Veya Ankaralı artık iyi zenginleşmiş mimar arkadaşın Kabataş'a kondurduğu martı gibi, yine aynı mimar tipin tarihi yarım adanin silühetini bozacak şekilde yaptığı çirkin ötesi köprü gibi, topçu sığırların birbirlerinine gaz vererek çomaristan desteklemeleri gibi (Haşmet'e ağır girerdim ama bugün o gün değil)... Hiçbir şey aynı kalmadığı gibi, her şey değişecek, değişiyor. Değişmeyen tek şey insanoğlunun güç karşısındaki zayıflığı, kaypaklığı, aciz hali. İşte o zaman her şey ortaya çıkıyor. 

Dönüşler hayırlı olsun, bebeğim. Bakarsın "bir gece ansızın gelebilirim" (ne eğlenceli hayatlarımız vardı değil mi?) . Aynı suda iki kere yıkanılmaz ama değişen suda varolabilmek ancak şahsiyetli olanın becerisi. 


Friday, March 17, 2017

Beyaz Gömlek, Beyaz İş


Herkes kendisine yakıştığı sanrısında olsa da, hayır, beyaz gömlek herkese yakışmaz, beyaz gömlek giymek herkesin harcı değildir. 

Erkekler talihsiz tabii çünkü genelde gömlek özellikle de beyaz gömlek onlarla özdeşleşiyor. Ama olmuyor işte; ne herkesin vücuduna ne tarzına ne tipine ne de kişiliğine uymuyor. Hele dünyanın en güzellerinin bulunduğu Türkiye'de ne şarkıcı türkücüsüne ne oluyor ne göbekli çirkin siyasetçilerine ne de hipster'ına. Bir şekilde sakil kalıyor; hepsi birbirinden çirkin. 

Yukardakine pek güzel olmuş. Sekvotka'ya da oluyor. Hem de yıllardır. Eh, yalan değil benzer bir beyaz gömlek takıntılı BHL'e de oluyor. 

Pek sevdiğim kısa saçlarım iyice uzadı, kaküllerim de var artık. Kimse bir daha kestirmemem gerektiğini düşünüyor (bu da başka hikaye).  Bir şekilde uzun zamandır yakalı beyaz gömlek giymiyorum. Halbuki bayılıyorum ama kız gömlekleri çok sıkıcı, çok manasızca kalıplı. Oysa erkeklerinki çok güzel. Aynen #8'inkiler gibi. Onunkiler hem güzel, hem de kendisine pek pek güzel oluyor. 

Kısacası soğuk havadan sıkıldım, hafif giyinmek, beyaz gömlek, beyaz bluzler giymek istiyor, çorap filan giyinmek istiyorum. Hafiflik zaten geri gelsin, leşlik gitsin...

Cuma günü gelen yıllar sonra gelen moda kokulu yazı derken kim bilir belki cuma eğlencesini bile yazarım...

Friday, December 30, 2016

Her şeye rağmen "parti"






Sıkıcı ve karanlık gündem, dinmeyen patlamalar, kapanmayan yaralar, bitmeyen acılar, sönmeyen yangınlar derken hiçbir şey hayatın devam etmesini engelleyemiyor, güneşin doğması ve her gün yeni bir güne başlanması ertelenemiyor... Ne yaparsak yapalım hayat devam ediyor; bebekler doğuyor, cenazeler kalkıyor, insanlar işe, çocuklar okula gidiyor ve her an her şeyin olabileceği hissiyatını bir hissedip bir unutuyoruz...

Bu boklukta eğlenmeyi, gülmeyi, hafifliği, kahkaha atmayı, tiril tiril ruh halinde yaşamayı da unutuyoruz. Unutturuluyoruz. Yüzlerimizde çirkin bir ifade ile ciddi vaziyette oturuyor, her an umudu kaybedecek şekilde oturduğumuz koltuğa tırnaklarımızı geçirerek bekliyoruz. 

whatever...

Her şeye ama her şeye rağmen bu yılki partiyi özellikle yapmak istedim. Doğru, artık iyice kalabalık, masraflı, yorucu, sağlam hazırlık gerektiren bir parti haline dönüştü ama yine de beni mutlu ediyor, insanları mutlu ediyor ama en çok da insanların mutlu olması şahane. 

Bu yıl yapmak istememin en büyük sebebi de herkesin böyle bir eğlenceye duyduğu özlemdi. Yalan değil, hepimiz biraz olsun hafiflemek, eğlenebilmek, gülmek, dans etmek, flört etmek, sarhoş olmak arzusu içerisindeyiz. O halde neden olmasın, her şeye rağmen güzel bir pre-yılbaşı partisi. En sevdiğimiz, en ihtiyacımız olan...

tam 23 aralık günü, cuma günü, büyük hazırlık, güzel yemekler, güzel içkiler, güzel kalabalık, güzel insanlar, güzel müzik, güzel ilişkiler, güzel gece, güzel parti ve biraz olsun mutluluk biraz olsun "oh be" hali... elbette mutluluğun şampanya halinin güzelliğini hep hatırlamalıyız, değil mi?

Saturday, May 21, 2016

9 Mayıs'tan geriye kalanlar ve devam edilenler




Bir şekilde harikaydı...Devamı da benzer bir şekilde hem kutlamalı, hem de hafifleticiydi. Sonuç ise, bebeğim, "tamamdır". 

Sıra ile gidilmesi gerekirse; evet gün güzel başlamış, havanın ısınmasıyla gelen ve durmaksızın öten kuşlar muşlar derken hafif, keyifli, alkollü, masajlı, yine alkollü, hediyeli, öpücüklü, sarılmalı devam etmişti.

Doğru, durmadı. Telefon da, diğer iletişim araçları da. Her biri mutlu etti, güldürdü, gerzek gerzek komik konuşmalar espriler yaptırdı. " İyiyim" hissini sabitleyiciydi sanki. 

Her türlü kutlamanın ve şahane tebriğin keyfi ile beraber bir başka keyif daha vardı ki ... "oh be" çektirmesi ile ayrılıyordu diğerlerinden. (2012'den beri) Sürüncemede kalan, ayağa neredeyse pranga gibi dolanan ve zoraki devam edilen ilişkilerin zoraki konuşmaları bu yıl yapılmadı ve böylece tamamen sonlandı. Hah, işte nihayet tamamen bitti. Gerçekten de bu harika, dümdüz ve gerçekti. En güzeli, olması gerektiği gibi. 

O yüzden 9 Mayıs bu yıl %100 keyifli, samimi ve gerçeklerden oluşuyordu. 

Ha, ardından gelen 40 gün 40 gece kutlamaları ile devam etmek gerekirse o da bir o kadar günün kendi güzelliği kadar şahaneydi...


Sunday, December 27, 2015

Ve işte o gece



Gelenekselleşmiş olsa da bir şekilde son iki yıldır yapmaya üşendiğim neden üşendiğimi de açıkcası anlamadığım pre-yılbaşı partisi nihayet gerçekleşti. Hem de en skandallı, en payetli, en şampanyalı ve en kalabalık haliyle ... Gecede kimler olduğunu, neler olduğunu yazacak kadar halim yok ancak efsaneye yakın demek yanlış olmaz. Kısacası şanına yakışan şekilde bir gece daha yaşandı, yeni yıla çoktan girildi, gerzek 2015 defteri kapandı. 

P.S. Parti her yıl yeni bir skandal yeni bir skandal açılımı ile geliyor. Yapacak bir şey yok. Çoğunlukla vandal bir ortam işte, ne yaparsın. İşin eğlencesi de biraz burada. 

P.S. (2) Biz, her sene olduğu gibi yine yılbaşına girmiş olduk. Şimdi diğerini beklemek gerekiyor. Cidden gereksiz!

P.S. (3) Korkum gereksizmiş. Genelde çevreleri birleştirmesem de doğru insanların birleşmesi güzel oluyormuş, geçiş rahat oluyormuş. 

P.S. (4) Nereden nereye değil mi? Gerçekten de memory lane gibi geldi geçti tüm yıllar, tüm partiler, tüm insanlar. 

P. S. (5)  Şampanya... İçine düşüldü demek yanlış olmaz. Single malt ve diğerlerini geçiyorum bu coşkunun yanında. Bi de buraları takip edip de hırslananlara sonra da kendini tutamayıp mesajlara boğanlara gelsin. Öyle böyle değil valla; net İstanbul'da başka bir ev partisinde bu kadar şampanya açılmamış içilmemiştir. Öyle zavallı Moet veya Henkel değil bahsettiğim, bildiğin vintage. Ha, ben hep bitmesini ister miydim, hayır, bu sene ortaya iki şişe bırakıp diğerlerini kaldırmayı ihmal ettim ve sonuç hepsi açıldı. Bir şekilde iyi oldu, her şey 2015'i tepe tepe gönderdi.