Showing posts with label Celebration. Show all posts
Showing posts with label Celebration. Show all posts

Monday, April 23, 2018

Bugün 23 Nisan


Uzun zaman oldu en sevdiğim bayram 23 Nisan herhangi bir şey yazmayalı... 

Çocuk Bayramı. 

Her şeye rağmen.Coşku ve mutlulukla kutlanmalı o halde.

 P.S. Herkes ürüyor ya, işte ona yapacak bir şeyim yok. O kadar facia tipler kendilerinin istisnai olduğunu düşünerek çocuk yapıyor ki, kendileri salak çocuklar daha salak öyle gidip geliyor. Talihsiz...

Monday, January 1, 2018

31 Aralık

Güzellikler, mutlu, sağlıklı günler dileyelim mi? Neden olmasın? Zaten bok çukurundayız belki şans güler bize. 

P.S. Bir tane sığır var (tabii ülke o kadar zengin ki, sayıları binlerle ifade edilir de bu yine biraz ilginç), çıkmış evin damına Noel Baba'yı bekliyormuş. Beklemek yetmiyormuş, gelince de "imana gel" diyecekmiş... Benim bir dileğim daha var; oksijen israfı olan bazı insanlar mümkünse en kısa zamanda dünya üzerinden silinsinler, ölüp gitsinler. 

P.S. (2) Yine bu sığırlara inat gayet güzel eğlendim. Hem de beklenmedik şekilde. Güzel de içtim. Ohhh. Daha ne? 



 

Sunday, December 24, 2017

Vol. - X ( veya hatırlanamayan)





Muhtemelen 10 yıl oldu ilk partiden bu yana. Ve o günden beri neler neler değişti, evrildi veya sonlandı. Bu yılki de efsane şekilde yaşandı bitti. Yani biz yine yeni yıla girdik. Şimdi ayın 31'inde tüm dünya ile bir kez daha girmemiz gerekiyor ama bizim cephede her sene olduğu gibi pre-yılbaşı partisi her türlü kalabalığı, eğlencesi, coşkusu, mutluluğu, diskosu, müziği, şampanyası ve tabii leşliği ile gerçekleşti...

Mutluyuz, gururluyuz, canım İstanbul'un parti günü saat 3'te başlayan ve ertesi gün yine öğleden sonra 3'e kadar yani 24 saat süren su kesintisine her şey olabileceğinin en iyisiydi. 

# Mutluluk... Şurası kesin ki bu yıl, 2016'nın iğrençliğinden pisliğinden sonra insanlar nisbeten daha hafif, daha keyifli daha umutlu daha mutluydu. Hemen herkesin hissiyati bu yönde bu çizgide olunca ortaya çıkan da mutluluk oluyor. 

# Payet... Zorunlu hiç değildi ama isteyene Studio 54'e gider gibi gelsin demiştim. Elbette kızlar için eğlenceli oldu, şahane oldu. İyi ki oldu. 

Evet, mümkünse yenisi bugünleri aradığımız değil, aydınlığın güzelliğin yılı olsun.... Şampanya hep olsun. 

Not: Her yerde Moet&Chandon fotoları paylaşımları var da, Moet bildiğin vasat bir şampanya. Bayağı sıradan. Onu içeceğine iyi bir Venedik prosecco'su iç daha iyi. Daha lezzetli, daha anlamlı daha ucuz. Ama Veuve-Clicquot, Louis Roederer (ki malum Cristal bu markanın), Ruinart, Dom Perignon gibi markaları mümkünse hep içelim, hep içme fırsatı bulalım.


Wednesday, December 20, 2017

Nefes Aldıran Haftasonu




kış çocuğu olmak vs yaz çocuğu olmak...

Arada kesin belirgin farklar var ama yine de çok ehemmiyet göstermemek lazım. 

Manasız bir kış çocuğu (ki Allah'tan ocak-şubat doğumlu değil) hatta Şeb-i Arus çocuğu olan #8 ile beraber gelen komik doğumgünü eğlence paketi.

Pazar gününe denk düşen bir doğumgünü günü ile yemeğin haliyle cumartesine alınışı, taaa Etiler'deki adını unuttuğum (ama yemeklerini merak ettiğim) İtalyan lokantasından bildiğimiz sevdiğimiz evimizde hissettiğimiz Cavit'e dönüş, akabinde eller havaya insanı T'nin mekanı Nan'a uğrayış, yağmur, sortie nocturne deyip doğumgünü ile hiç sabah insanı olmayan #8 ile brunch ve tabii Star Wars, patlamış mısır ile özel hazırlanmış doğumgünü eğlence paketinin sonu...

# Brunch denilen şey zor iş...Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada brunch, kahvaltı filan uğraştırıcı işler, beklemeli, rezervasyonlu, sıraya girmeli işler. Man Repeller'da bile NY'taki brunch sendromu yazılmış. Bizde de bence en komiği özellikle yazın Nişantaşı'ndaki o bazlama mı ne, onu yapan mekanın önünden caddenin başına kadar giden kuyruk mesela. İnanamıyorum resmen. En komiği de taksi şoförlerinin her seferinde "ya hanımefendi burada ne var ne zaman geçsem kuyruk, ne ki burası?" diye sorması. Gerçekten de "bazlama ne?" mesela? Veya "serpme kahvaltı", "Van kahvaltısı" nedir bunlar? Nereden türüyor, ürüyor bir de bilinmeyince "garipseniyor". Efsane ülke Türkiye, her şeyin olduğu ama hiçbir şeyin tam olmadığı ülke... Brunch'a geri dönersek de eğlence paketinin parçası olarak Star Wars'a yakın yer olsun diye aranınca ve mevsimlerden kış olunca eldeki tabii otel brunch'ı oluyor. Güzel miydi? Evet. İstisnai miydi? Hayır. Mutlu olundu mu? Evet. Eğlenildi mi? Evet. Son görüş: yani gitsem de olur gitmesem de olur ama sınırsız sushi ve istridye yemek için gidilir. Yoksa türk usulü kahvaltı için manasız, gerekiz ve pahalı. Ama evet, sushi ve istridye için olur ki sanıyorum çay içmeyen, beyaz peynir yemeyen, çiğ istridye peşinde dolaşan bir ben, bir de birkaç avrupalı turist ile uzak doğulu bakıcıydık. Onun dışında herkes sucuk beyaz peynir poğaça çay gelenekselliğine bir de ocaklarda pişen muhtelif kırmızı etleri ekliyordu. 
Brunch'ı bir yana bırakırsak, bir de çıktığı her yurtdışı seyahatinde ettiği kahvaltıdan söylenerek ayrılan, "aç kaldığını" söyleyen Türkler var değil mi? Hayır, bir insan beyaz peynir domates zeytine ne kadar yapışık olabilir? Bu kadar mı dar hayatlar? Allahım hatırlıyorum İtalya'daki otelin kahvaltısı salonunda "bu tip kahvaltıyı hiç sevmediğini neden çay beyaz peynir olmadığını anlamadığını" söylenişini, benim ruhumun çekilişini filan...Ahhhhh... bir kez daha düşününce ürperdim. 

# Star Wars... Laf eden çok etmiş de ben etmedim. Hayran olarak ben pek beğendim. Ayrıca manasız anlam yüklemelerden, romantikliklerden kurtuluş da şahane olmuş. 

# Irréversible... Güzel ama zor film. Belki anlatmak istediği vermek istediği mesaj, filmin rahatsız edici insanı zorlayan sahnelerinin arasında kaynıyor. Ve tabii tersten seyredince düşününce daha farklı seyrediliyor, daha güzel oluyor.  Ayrıca eski de film artık; nereden baksak 15 yıl geçmiş. 15 yılda neler oldu neler? Belki de en dramatiği filmde başrollerdeki Monica Bellucci ile Vincent Cassel'in çoktan boşanmış oldukları. Gaspar Noé de yani iyi ama çok zorlayıcı bir yönetmen. Gerçi bugünlerde sanıyorum daha minnoş filmler çekiyor da o manasız Seul Contre Tous filmini Strasbourg'dayken seyrettiğimi hatırlıyorum da...Aman yarabbim, bu kadar mı gereksiz zorlama olur?

Sunday, November 5, 2017

Arada Yaşananlar # 7




Pinky ring sevdalısı olarak farkettim ki geri dönüşümü yaptığım blogumu ihmal etmiş yazmamışım... Oysa niyetim var arzum var da üşengeçlik de değişmeyen bir huy galiba. 

whatever.

Eylül'deki film festivalinde -elbette- çoğunlukla biyografik belgeselden hallice filmlerin peşinde koşma, arada bir yerlere, uzun aylar sonrasında (gerçekten) ilk defa doğru dürüst bir yemek masasında gördüğüm İsveçli M.'yi yerleştirme, Yeniköy'de moonlight loving ışığında dışarda oturup içebilme deyip migren atakları için doktor ziyareti ile bir sürü kısıtlama bir sürü kural ile yaşanacak aylar, yıllar reçetesi ...

# 1 Bu sonradan, belli bir yaştan sonra çıkan migren atakları değişik olduğu gibi tedavisi de oluyormuş. Doktor klasik olmayınca yöntemler de öyle değil. Aslında 2011'deki bu glutensiz hayatı bırakmamalıymışım diye hayıflansam da bu ülkede ruh hastası, migren hastası olmamak pek mümkün olmadığı için hayıflanmak da nafile. Allah'tan sorun belli, çözüm belli. Partiye kadar (ben öyle dedim, doktorun dediği 3 ayı böyle yorumladım) gluten, süt ürünü, bakliyat yok. Alkol şarap yok bira yok şampanya yok (FAK!) ama viski var, rakı var, cin, votka var. Ha bir de stress yok ama tabii o bu coğrafya için imkansız bir şey o yüzden içine tüküreyim. 

# 2 Ayaspaşa Rum Lokantası gayet güzel bir lokanta. Tabii votkaları mideye indirdikten sonra epey ilginç oluyorsun ama yine de güzel. J.A. & F.A. zamanındaki sahipleri değil tabii bugünkü işletmecileri ama yine de yemekler lezzetli, ev yapımı votkalar güzel. Daha ne? Ayrıca İsveçli ile gidilecek iyi bir seçim oldu, tam onluk bir yer. O dekorasyon, o rus romanlarını andıran atmosfer. 

# 3 Peki Papermoon'nun hala harikulade bir lokanta oluşu ... Cidden. Kötü ne yazılabilir ki? Hele steak tartare olmayan mönüde müşteriyi kırmayarak steak tartare yapmaları zaten bambaşka bir anlayışın göstergesi. İlla boktan bir taraf bulmak gerekirse belki nouveaux riches müşterileri sayılabilir; eski kalecinin yapay saçlı ve mücevher tasarımcısı karısı veya herkesin bir şekilde arkadaş olmak istediği Acun'nun mimar olmayan ama mimar sıfatıyla ofis işleten karısı filan yeni Türkiye'nin yeni zenginleri olarak varlığını gösteriyor. Yalan değil, para onlarda. Bizden daha fazla kazanıp daha fazla harcıyorlar, muhtelemen itibarları da o ölçüdedir. Ancak görgüsüzlük vahim bir şey. Baştan aşağı kusursuz şekilde marka giyinince asilzade olma arzusu taşıyıp da acı geçmişlerini silemedikleri insanlar zinciri. Çok sıkıcı. 


# 4 Masaj...Aman Allah'ım iyi yapanını bulunca insan her hafta masaj yaptırmak istiyor, o kadar şahane bir şey. Hele hele benim gibi sert masaj sevenler için acı ve zevk sanki bir arada ama zevk hep daha yüksek. 

# 5 Pazartesi akşamı, J.A. F.A. ve Melahat ile beraber biraz ani kararlı yemekte duyulan önemli ve bir o kadar üzücü kararlar. Neyse birliktelik, aramızdaki sevgi biten bir şey değil, sadece mekanlar, şehirler, ülkeler değişecek. Bu arada Jash'ta herhalde ilk defa güzel yemek yedim. O da tahminen F.A'nın torpilinden. Gerçi yediğim sınırlı ama yine de. 

# 6 Dünkü dolunay efsaneymiş boğa burcundaymış falan filan... Fala inanma falsız kalma hesabı ama yine de içimde büyük değişik arzusu doğmadı değil.

# 7 L.A. E. girl artık hem Yale insanı olacak hem de kitabını Duke'ten bastıracak. Ne güzel! İnsanın güzel işler yapan arkadaşları olması mutluluk verici bir şey. Partisi de güzeldi ancak benim için belki dolunay etkisi belki yiyip içememek hali biraz sönük geçirdi. Ama gecenin başında kafama tacı taktım gidene kadar da çıkarmadım... 

Tuesday, July 4, 2017

Arada Yaşananlar # 5


Hayat her zamanki gibi yaşanıp gidiyor; 10 yıl da geçse 20 yıl da geçse henüz "günü durdurmanın", "güneşin doğuşunun engellemenin" formülünü bulamadı insanoğlu. Ama belli olmaz, içindeki kötülüğe inanan, kötülüğünden beslenen bir varlık olan insanoğlu belki bunun da peşindedir. Neden olmasın; daha fazla azap daha fazla cezalandırmak, daha fazla iktidar adına her şeyi yapabilen bir canlı neticede.

whatever.

Biz güzelliklerden, elimizde kalan, elden alınması-henüz- pek de mümkün olmayan güzelliklerden bahsedelim değil mi? Güneşten, havadan, müzikten, seksten, filmden, edebiyattan, arkadaşlıktan, keyiften, yemekten, alkolden...
Hayatımızın rotası yörüngesi bu olmalı bu saatten sonra çünkü neticede diğer taraf Dante'nin Cehennemi'nin ön provası gibi de içindekiler farkında değil. 

Haziran boyunca ısınmayan havalar, gelmeyen yaz mevsimi, F.A.'nın ameliyatı, bir şekilde dedikodu kazanı olan işyerinin yeni fantastik dedikoduları, trafiksiz sabah yolu, eğlenceli sabah yolu, işyerinin değişen dinamikleri, değişen ilişkileri, değişen duyguları derken biten giden okul yılı, bitmeyecekmiş gibi gelen Ramazan ayı, arada D.'nin doğumgünü ve bayram ve Kıprıs ve mutluluk... #8

#1 Benim kutsal üç aylarım Nisan-Mayıs-Haziran hep bir keyif, hep bir kutlama, hep bir doğumgünü ayları. Havaların güzelleştiği, tiril tirilliğin ön plana çıktığı, hafif ceketlerin, kimonaların giyildiği, elde kadehlerin mutluluk verdiği, tüttürülen sigaraların, dinlenen müziklerin, okunan metinlerin keyifle yaşandığı dönemler. Dili ısırmak lazım deyip ısırsalım o halde. 




# 2  Kimono şahane bir şey... Uzun zamandır giydiğim, hele hele bugünkü gibi varoş seviyede moda değilken, evde/sokakta giyip çıktığım müthiş kıyafet. Evde sabahlık olarak yaşattığı keyif sokağa da taşınınca ne isteyebilirsin ki? Herhalde o kolların geniş anvelop dökümlü hali beni mutlu ediyor. Şimdi hatırladım; M.'nin 2 yıl önceki doğumgünü yemeğine giymiştim kimonomu. Muhtemelen henüz moda olmadığı, Zara piyasaya sürmediği için masadakilere garip gelmiştir de bu gayet önemsiz bir detay. Neticede kalıpların insanı, ehliliğin örneği olmak da böyle şey. 

# 3 Kıbrıs... Ne güzel yer, ne keyifli hayatlar. Yerleşir yaşarım, gözlerimle gördüğüm 43 derece sıcağı yaşarım umrumda olmaz. Ne de olsa deniz var, pıt diye üstündekini çıkar denize gir. O kadar şahane yer. Elbette adanın güzelliği Türkiye'den gidenlerin değil de Kıbrıslı türklerin, Kıbrıs'ın gerçek sahiplerinden geliyor. Biz ise her şeye imzamızı atıyoruz; Kilroy Was Here misali. Adada her şey medeni ve güzelken, nüfusu Sancaktepe'nin nüfusuna ulaşmayan yere uzaydan görülebilecek büyüklükte cami yapmak da tabii bizim marifetimiz. Cemaat yok, camiye o kadar giden yok, cami ihtiyacı ise hiç yok ama yol belli, amaç belli değil mi? Kötülük o kadar sıradan ki elini sallaman kafi. 

# 4 Soulshine ... Bu aralar ciddi ciddi şahane program yapıyorum. Bir de şu mikrofon  olayını halledebilsem... O da olur belki olmuyorsa da salla. 




Sunday, May 14, 2017

Koskoca Bir 10 Yıl




Gerçekten de koskoca bir 10 yıl geçmiş hayattan...

2007'de ilk yazıların yayınlandığı bizim dükkan şaka maka 10 yaşına basmış hatta ortalamış bile. Mayıs ayı ise başka bir şey; dükkan sahibinin doğumgünü ayı (hayır, doğumgünü birleşik yazılır; windows'un otu boku kendiliğinden düzeltmesi salaklığından sonra her şey ayrı yazılmaya başlandı) . 

2007 9 Mayıs'ında 30'a basmışken, bugün 40'a... 

Şahane değil mi? Gerçekten!

Hayatın akışında değişen şeylere inanamazsın ama değişimin güzelliğine de inanamazsın. Çok acayip bir şey... Yalan değil, yaş büyüdükçe insanoğlunun gelişebilme yetisini kullanabilenler (var çünkü hala kıçının kılları ağırlamasına rağmen beyinsizce hareket edenler) sorgulamalara, gerçeklere yöneliyorlar ve muhtemelen "40" denilen rakam o yüzden insanlara ağır geliyor. "Allah'ım neler yaptım? Neler yapmadım? Nelerden sözde onu mutlu etmek için kendimi kandırarak vazgeçtim? Hayatımı mahvettim. Hayatımı bu hıyar (ve hıyarlarla) harcadım, değerimi bilmedim"... vs vs vs sorularıyla ve gerçekle yüzleşme halleriyle karşılaşınca o an artık her şey ağır geliyordur. 

Genelde hayatının büyük kısmını 3 yıl fazla 5 yıl eksik yaşıtlarıyla geçiren biri olarak bugünlerde hemen herkesin büyük sorgulamalarda olduğunu söylemem yanlış olmaz. Ben hariç... Belki biraz şans belki de bu sorgulama, ruh temizliği, aydınlanma (!) işini yaklaşık 5 yıl önce halletmiş olmam. 

Bilen biliyor; konuşurken, kimilerine bazı garip durumları, şaşırtıcı ayrılıkları, hayat seçimlerini anlatırken komik bir şekilde "aydınlandığımı (müthiş klişe ve komik olsa da var böyle bir şey bebeğim) neleri veya kimleri hayatımda istemediğimi" söylüyordum. 

Sonuç o günden bugüne getirdi. Şu meşhur lafım hatta İdila'nın her söylediğimde çok güldüğü "dün bugün, bugün de yarın" değil mi hayatın özü? 

10 yıl geçmiş bu blogda. 
10 yıl önceki değerler, inanışlar, duygular, hayatlar ve insanların bir kısmı yok artık. 

Bugün her şey yepyeni mi? Bir şekilde evet; çünkü her gün bir yenilik demek. Fakat bir yandan da hiç de değil. Sadece dün yapılan tercihler, seçilen arzular, sahip olunması istenilen ilişkiler daha gelişmiş ve aslında gerektiği gibi yaşanan, yakışan gibi ifade edilen olmuş. Hani o sarhoşluk dönemindeki boğan, boğdukça sarhoşluğa (metaforik ve gerçek) iten dar gelen gömlek hissi vardı ya, o durum tamamen değişip yerini tiril tiril bir gömlek taşıyormuş haline dönüşmüş; "tamamdır" olmuş. 

Gel gör ki tiril tirilliğe ulaşmak pek kolay değil. Ama biraz kıçı sıkarsan "hayatında neyi istediğin önce, neyi istemediğini" bilirsen ve seçimlerini yaparsan bir şekilde geliyor o ruh hali.

Ha bir de bu tiril tirillik yolunda olmaması gereken en önemli şey; "günü kurtarma operasyonu" yani kendini kandırıp "We See What We Want" hali. O işte tehlikeli çünkü herkes gerçeği görmeyip kendine göre yorumlarla abuk subuk çıkarımlarla kendi görmek ve göstermek istediği kıvama getiriyor ve öyle sunuyor. Oysa kıvama gelen hiçbir şey yok sadece sen önce kendini sonra da ötekini kandırıyorsun (ya da sanıyorsun) ve sürekli hayatının "müthiş" olduğunu dile getiriyorsun. Bir şeyi de bu kadar çok dile getirince aslında orada büyük bir eksiklik/yokluk olduğunun işaretini çoktan karşıdakine vermiş oluyorsun ama Instagram State Of Being' de like'ı aldıkça coşku da artıyor.

whatever.
  
Teknede, dükkanda artık ne boksa her şey bir şekilde yolunda. Gerçeklik de yolunda. O halde "congrats". 10 yıllık bilanço için her şey yolunda. 

P.S. Parti büyüktü...Öyle böyle değil. Ama asıl büyüklük şampanyalarda değil,  ruhundaydı, o yükselen ruh halinde. 2000 Strasbourg ruhunun kapısı 2017'den açılmış gibiydi; yüksek, afili, tiril tiril. Eksikler, hastalanıp evde yatanlar, iş gezisinde olanlar filan oldu ama tiril tiril yüksek ruh gayet bizimleydi. Daha ne?  9'unu takip eden günler ile #8 ile, J.A. & F.A. ve M.U. yenilen geleneksel yemekleri saymıyorum, mutlulukla cebe atıyorum. 

P.S. (2)  #8 ile yemekteyken uzaktan organize olmaya çalışan Virginie ve Roberto'nun efsane harketi karşısında ağlamam pek olmadı ama Allah'tan kimse görmedi, makyajım da akmadan devam edebildim. 

P.S. (3) Dore renkli elbise alıp siyah elbise ile gitmem partiye nedense manasız oldu ama dore elbisenin rengi güzel, formu çirkin. Neden aldın sorusu ise, gereksiz manasız hareketlerden biri daha. Yaşın ilerlemesi gerzekliği kimi zaman engellemiyor. 





Friday, December 30, 2016

Her şeye rağmen "parti"






Sıkıcı ve karanlık gündem, dinmeyen patlamalar, kapanmayan yaralar, bitmeyen acılar, sönmeyen yangınlar derken hiçbir şey hayatın devam etmesini engelleyemiyor, güneşin doğması ve her gün yeni bir güne başlanması ertelenemiyor... Ne yaparsak yapalım hayat devam ediyor; bebekler doğuyor, cenazeler kalkıyor, insanlar işe, çocuklar okula gidiyor ve her an her şeyin olabileceği hissiyatını bir hissedip bir unutuyoruz...

Bu boklukta eğlenmeyi, gülmeyi, hafifliği, kahkaha atmayı, tiril tiril ruh halinde yaşamayı da unutuyoruz. Unutturuluyoruz. Yüzlerimizde çirkin bir ifade ile ciddi vaziyette oturuyor, her an umudu kaybedecek şekilde oturduğumuz koltuğa tırnaklarımızı geçirerek bekliyoruz. 

whatever...

Her şeye ama her şeye rağmen bu yılki partiyi özellikle yapmak istedim. Doğru, artık iyice kalabalık, masraflı, yorucu, sağlam hazırlık gerektiren bir parti haline dönüştü ama yine de beni mutlu ediyor, insanları mutlu ediyor ama en çok da insanların mutlu olması şahane. 

Bu yıl yapmak istememin en büyük sebebi de herkesin böyle bir eğlenceye duyduğu özlemdi. Yalan değil, hepimiz biraz olsun hafiflemek, eğlenebilmek, gülmek, dans etmek, flört etmek, sarhoş olmak arzusu içerisindeyiz. O halde neden olmasın, her şeye rağmen güzel bir pre-yılbaşı partisi. En sevdiğimiz, en ihtiyacımız olan...

tam 23 aralık günü, cuma günü, büyük hazırlık, güzel yemekler, güzel içkiler, güzel kalabalık, güzel insanlar, güzel müzik, güzel ilişkiler, güzel gece, güzel parti ve biraz olsun mutluluk biraz olsun "oh be" hali... elbette mutluluğun şampanya halinin güzelliğini hep hatırlamalıyız, değil mi?

Saturday, May 21, 2016

9 Mayıs'tan geriye kalanlar ve devam edilenler




Bir şekilde harikaydı...Devamı da benzer bir şekilde hem kutlamalı, hem de hafifleticiydi. Sonuç ise, bebeğim, "tamamdır". 

Sıra ile gidilmesi gerekirse; evet gün güzel başlamış, havanın ısınmasıyla gelen ve durmaksızın öten kuşlar muşlar derken hafif, keyifli, alkollü, masajlı, yine alkollü, hediyeli, öpücüklü, sarılmalı devam etmişti.

Doğru, durmadı. Telefon da, diğer iletişim araçları da. Her biri mutlu etti, güldürdü, gerzek gerzek komik konuşmalar espriler yaptırdı. " İyiyim" hissini sabitleyiciydi sanki. 

Her türlü kutlamanın ve şahane tebriğin keyfi ile beraber bir başka keyif daha vardı ki ... "oh be" çektirmesi ile ayrılıyordu diğerlerinden. (2012'den beri) Sürüncemede kalan, ayağa neredeyse pranga gibi dolanan ve zoraki devam edilen ilişkilerin zoraki konuşmaları bu yıl yapılmadı ve böylece tamamen sonlandı. Hah, işte nihayet tamamen bitti. Gerçekten de bu harika, dümdüz ve gerçekti. En güzeli, olması gerektiği gibi. 

O yüzden 9 Mayıs bu yıl %100 keyifli, samimi ve gerçeklerden oluşuyordu. 

Ha, ardından gelen 40 gün 40 gece kutlamaları ile devam etmek gerekirse o da bir o kadar günün kendi güzelliği kadar şahaneydi...


Monday, May 9, 2016

Şşşşşt, sakin ...



Her şey bir şekilde yolunda ... Yalan değil. Aslında bizim küçük dünyamızda yolunda gidiyor da ne yazık ki Türkiye'de değil, onun bulunduğu yerde her şey boktan, her şey tiksinti uyandırıyor. 

Ancak bugün büyük gün, önemli gün. Daha doğrusu gerzekliğin, kötü sevimsizliğin duyulmak istenmediği, sadece sevilenlerin, istenilenlerin olması istenilen bir gün. Sakin ve keyifli olunacak bir gün. Abartmaya gerek yok ama kutlama yapılsın, şampanya tek hanede kalsın, partideki gibi coşulmasın.

Doğru, her şey yolunda. Yapılan tercihler, kopulan dünyalar kopulan insanlar, seçilen yollar neticesinde everything's fine bebeğim...Öyle üzüntü, hayıflanma filan yok. Aksine tebessüm, kahkaha olsun. 

O halde her şeye rağmen mutluluk diyelim...

P.S. İnsanın içindeki kötülük valla özel gün, doğumgünü dinlemiyor çıkıveriyor ortaya... Yahu nedir bu bütün instagram'daki "şükür" hashtagleri? Neden bütün kadınlar resimlerin altına şükür deyip duruyor. Gerçi Phuket bana güzelce anlatmıştı ama anlamamakta inatçıyım. Çok gerzek ve sahte bir laf çünkü. Neden ki? Neden böyle bir şeye ihtiyaç var ki? #şükür...Gerçekten bazen çok gülüyorum insanoğlunun zavallılığına. 

P.S. (2) Bugünden itibaren havalar da ısınıyormuş. Tamamdır. 


Tuesday, February 2, 2016

Arada Yaşananlar




 Alt Başlık: Vaftiz ve ötesi


Elbette bu nadide ülkede "arada yaşananlar" sadece vaftiz veya eğlenceli şeylerden oluşmasa da pek sevgili anotherstar dükkanı için bu aralar hem eğlenceli hem dini hem keyifli hem güzel oldu.

... mayıs ayında cenevre'de konuştuğumuz gibi carlo'nun yaklaşan (daha doğrusu ilerleyen yaşı ile beraber yaklaşması gereken) vaftiz töreni ve vaftiz anneliği(m), törene katılacak herkese göre ayarlanan tarihler, nihayetinde kararlaştırılan tarih ve yer ocak 2016 strasbourg derken istanbul'da ise bitmeyen kar yağışı, iptal edilen seferler, kalkmayan uçaklar, seçilen kıyafetler, hediyelerden şişen bavul derken artık direkt uçuş yapılmayan güzeller güzeli strasbourg'a çirkin basel+navette+st louis'den tren ile varış ve elbette yıllar sonraki karşılaşmanın meşhur strasbourg yağmuru ile olması ama alsace topraklarına basmanın mutluluğu, ilk gece virginie + roberto + gianni + vittorio + carlo basit italyan aile yemeği, kavuşma mutluluğu; géraldine 'nin 2008'deki düğünü sonrası strasbourg'da ilk uyanış, soğuk ama güneşli havanın güzelliği, durmaksızın görülen eski insanlar, kavuşmalar, durmaksızın yemek, durmaksızın şarap, durmaksızın crémant, durmaksızın steak tartare hatta tarte flambée, durmaksızın atılan gerzek ve keyifli kahkahalar, durmaksızın koşuşturan ama bir anda laf dinleyen çocuklar, durmaksızın vittorio & carlo ile gelip geçen 4 gece, 5 gün neticesinde gururlu bir vaftiz anne olarak hayat devam ediyor...

P.S. Strasbourg'u bu kadar özlediğimi hiç farketmemiştim. Ancak üzücü olan şu ki, Türkiye dışındaki her yeri özlüyorum, özlemediğim tek yer ise burası. 
 
P.S. (2) Tek çocuk olarak özellikle de kendileri hiç bencil olmayan "kardeşli tiplerin" sürekli üstüne basarak söylediği "bencil tek çocuklardan" biri olarak bayağı geniş bir ailem olduğunu bir kez daha farkettim.Keyifliydi o kadar kardeş sahibi olduğumu görmek. Eveet, ilk değildi ama bu kadar resmi bir olayda daha ilginçti. Ve şahaneydi.

P.S. (3) Vaftiz defterini de imzaladıktan sonra "tamamdır".

P.S. (4) Sonia Rykiel vs Hervé Leger neticesinde kazanan Sonia Rykiel. Siyah, edepli, kiliseye uygun.  

 

 



 
        

Friday, January 1, 2016

İlk günler

Böyle geldi. Yeni günler, yeni yılın ilk günü. Eğlenceliydi. Biz zaten geçen cumartesi gecesi malum yeni yıla sansasyonel vaziyette ve şampanyaya düşmüş girdiğimiz için gerisini her yılki gibi salladık. 

2015 bitsin gitsin zaten. Kişisel olarak şikayetim olmadığı hatta getirdiği güzelliklerden mutlu olsam da genel olarak BOKTAN ve ötesi bir yıldı. Çirkin ve kötünün yayılarak genişlediği, insanlık açısından boktan bir yıldı. Bitsin ve gitsin. Bir şeyler de güzel olsun.

P.S. Yine de yılın son günün de kar yağması bir de üstüne tatil olması bir de üstüne Sekvotka ile mahallede buluşup viski içmemiz güzel oldu. Geri kalanı zaten #8. All over.

P.S. (2) Hayır, partiden sonra evde hiç içki kalmadı. Yani doğru düzgün bir şey. Yoksa abuk subuk bira mira gibi manasız şeyler- ne yazık ki- mevcut.

Sunday, December 27, 2015

Ve işte o gece



Gelenekselleşmiş olsa da bir şekilde son iki yıldır yapmaya üşendiğim neden üşendiğimi de açıkcası anlamadığım pre-yılbaşı partisi nihayet gerçekleşti. Hem de en skandallı, en payetli, en şampanyalı ve en kalabalık haliyle ... Gecede kimler olduğunu, neler olduğunu yazacak kadar halim yok ancak efsaneye yakın demek yanlış olmaz. Kısacası şanına yakışan şekilde bir gece daha yaşandı, yeni yıla çoktan girildi, gerzek 2015 defteri kapandı. 

P.S. Parti her yıl yeni bir skandal yeni bir skandal açılımı ile geliyor. Yapacak bir şey yok. Çoğunlukla vandal bir ortam işte, ne yaparsın. İşin eğlencesi de biraz burada. 

P.S. (2) Biz, her sene olduğu gibi yine yılbaşına girmiş olduk. Şimdi diğerini beklemek gerekiyor. Cidden gereksiz!

P.S. (3) Korkum gereksizmiş. Genelde çevreleri birleştirmesem de doğru insanların birleşmesi güzel oluyormuş, geçiş rahat oluyormuş. 

P.S. (4) Nereden nereye değil mi? Gerçekten de memory lane gibi geldi geçti tüm yıllar, tüm partiler, tüm insanlar. 

P. S. (5)  Şampanya... İçine düşüldü demek yanlış olmaz. Single malt ve diğerlerini geçiyorum bu coşkunun yanında. Bi de buraları takip edip de hırslananlara sonra da kendini tutamayıp mesajlara boğanlara gelsin. Öyle böyle değil valla; net İstanbul'da başka bir ev partisinde bu kadar şampanya açılmamış içilmemiştir. Öyle zavallı Moet veya Henkel değil bahsettiğim, bildiğin vintage. Ha, ben hep bitmesini ister miydim, hayır, bu sene ortaya iki şişe bırakıp diğerlerini kaldırmayı ihmal ettim ve sonuç hepsi açıldı. Bir şekilde iyi oldu, her şey 2015'i tepe tepe gönderdi.

Tuesday, December 22, 2015

Arada Yaşananlar # 9


"Nerede kalmıştık" derken arada yaşanalar, yemekler, eğlenceler, kahkahalar, kahkahaları takip eden üzüntüler ( bunlar artık olmazsa olmaz çirkin Türkiye halleri) deyip hep bir devam için uğraşmak neticesinde mutlulukla gelen #8'in doğumgünü ve tam da doğumgününün Star Wars'a denk gelmesi, pek heyecanlı pek mutlu pek eğlenceli gecenin mutluluğu, "Ah canım Han Solo", hediye kaosu (nerede kaykay günleri, porsche günleri, hediye bile kaos oldu), pek bir eğlenilen, sevilen Morini gecesi ki bu kadar zaman neden gitmemişim kendime şaştım ama no way, Zorlu, yok sevmiyorum, adamları da yaptıklarını da deyip bir de hemen ertesi gün pek sevdiğim A. ve Leopoard Lover G. ile Maya deyince evet yıl sonu kapanışları bir de üstüne bu grupla gerek "orijin olsun, gerek grup olsun, gerek konulu olsun, gerek şampanyalı olsun" derken resmen şekilli oldu.

Nefes almanın zorluğu içerisinde ezilirken insanoğlunun hayata tutunuşu da ilginç. Ortada bir saçmalık var ama bakalım ne zaman bitecek..?




Sunday, December 13, 2015

Arada Yaşananlar # 8

Artık çok iyi bilmeliyiz ki devir güzel değil, racon hiç değil. Devir nobranlık, kötülük devri. " Adilik" ki en çok öne çıkan, gerinerek dolaşan değerler. Bunlar bize, bu dükkana çok uzak ama karşındaki adi bir hırsız olunca gelip evini soymasını beklemezsin; kendine korunaklı yeni bir dünya yaratırsın. Olduğu kadar işte; nasıl olsa gerisi sığır, günün sonunda bir yerlerde bir şekilde sığırlarla muhatap oluyorsun

whatever

Amsterdam dönüşü ne kadar keyifli ve yükselen bir mutluluk ile geldiysek de elbette derin bir mutsuzluğa çevirecek bir olay gerçekleşti bu kıymetsiz ve değersiz topraklarda ( yıllar önce Nuri Bilge Ceylan'nın söylediği pek bir havalı "yalnız ama güzel ülkem" sözü artık o kadar yalnız o kadar değersiz ki)... 

Pek eğlenceli bir astro gecesi, astro team; pek sevdiğim yeni oluşumunda pek desteklediğim T.; uzun zamandır göremediğim K. Sisters ve efsane manuka balının efsaneliği; kaç zamandır bir türlü ikili yemeğe gidemediğimiz canım # 8 ve tarama üzerine tarama yediğim Cavit; davet, Palais de France ve Okan Bayülgen'nin korkunç fransızcasını duymak zorunda kalmak; kaç zaman sonra geniş kız grubu ile Karaköy Lokanta; üzerine iki gün sonra bir kez daha Cavit ve Strasbourg A. & M. ve haftanın kapanışı, heyecanlı günlerin beklenişi...

P.S. Palais de France'taki davet ilginçti, fazla amerikanvari idi, kalabalığı gereksizdi, sıkıcıydı. Ama komik olan liselilerin bir kez daha fransızca konuşamadiklarını Okan Bayülgen'nin düştüğü gülünç durumdan görmüş olduk. Feci!

P.S. (2) Gerçekten de nereden nereye...Yani herhalde olması gereken de insan her seferinde şaşırıyor. Ya da şaşırıyor gibi mi yapıyor, hayır böyle olamaz diye.