Showing posts with label la mode. Show all posts
Showing posts with label la mode. Show all posts

Sunday, March 10, 2019

"Never Look Back In Anger, Always Look Forward In Hope"

Festivalde seyretmiş, bayılmıştım. Şimdi televizyonlara düşmüş, tam olmuş, ilaç gibi gelmiş.

Muhtemelen belgesel sevmeyenler için pek bir şey ifade etmeyecektir. Neticede aksiyon yok, hareket yok, aşk hikayesi filan ya da abartılı renk oyunları gibi gerzomat şeyler yok. Benim gibi belgeselciler için ise, tek kelimeyle şahane. İçinde müzik var, popüler kültür var, moda var, 70ler kadar bayılmasam da 60lı yıllar var ve tabii hayatın kendisi, her an değişen dinamikler, sosyoloji var. Ve tabii en inandığım şey; "dün bugün bugün de yarın" var. Aslında her şey bu kadar basit. Bir de Michael Caine'in dediği gibi: "Never look back in anger, always look forward in hope. 



Monday, February 25, 2019

Cuma Eğlencesi # Oscar

Madem eski yeni günler dedik, madem hayatın eğlenceli rahat günlerindeyiz, madem Oscarlar verilmiş dün gece. O halde dükkan eski yeni günlerine göz kırpar ve aylar yıllar sonra Cuma Eğlencesi sahnelere geri döner. 

Kıyafetlerin büyük çoğunluğu sıkıcı veya daha doğru ifade ile olgun, sorumluluk sahibi bir tarz olsa da geceye imzasını atan sayılı (bir elin parmağını geçmeyecek) birkaç elbise ile başlayalım. 

Şahane bir elbise, şahane bir renk, acayip güzel de bir kız. Valentino son yıllarda zaten çok güzel işler çıkartıyor. Geçen sezon kırmızı, siyah elbiselerine büyük tavdım, Oscarlar'da bu çinli ingiliz aktris giymiş, iyi ki giymiş... Gemma Chan, Valentino Couture deyip gecenin birincisini ilan ediyorum. Aynısını giyip çıkmak istiyorum da nereye tabii orası soru. Günün sonunda boklu İstanbul'da çıkıyorsun yani. 


Ve gecenin en cool hareketini yapan Julia Roberts... Şöyle ki kendisi herkes gibi öyle kırmızı halıda filan yürümüyor yani kıyafeti makyajı mücevherleri vs gözükmüyor, geleceği kesin değil filan derken gecenin sonunda elinde zarfla en prestijli ödülü En İyi Film ödülünü sunmaya çıkıyor. Normalde bayılmasam da acayip güzel burada. Üzerindeki Elie Saab elbise de keza öyle. Bundan sonrakiler yemin ediyorum sıkıcılar listesi...


Yıllardır Oscar alamayan, sürekli Meryl Streep ile karşılaştırılıp dalga geçilen, sarkastik Instagram hesaplarının gözdesi Glenn Close, ki kendisi Fatal Attraction ile aslında bir efsanedir de, olmadı bir türlü. Bu yıl da olmadı, yine Oscar başkasına gitti. Gerçekten üzülüyorum kendisine. Carolina Herrera elbisesi güzel ama doreye rağmen sönük bir elbise. Ama Oscar da gittiği için çok yüklenmeyeceğim kendisine. Neyse en azından milyon dolarlık hediyelerle dolu Oscar goody bag/swag bag'i var. 

 Facia... Yemin ediyorum facia... Annesi Minnie Riperton'ı seviyorum, programda çalıyorum ama Maya Rudolph neden böyle şeyler giyiyorsun, hem de sunuyorsun filan? Hayır, zaten dünya güzeli bir insan değil şimdi, peki neden böyle polygamist tarikatlardaki kadınlar gibi bir elbise giymek ister ki? İnanılmaz kötü. 

Bu kız güzel bir kız. Kıyafeti de güzel. Ama o kadar. Özelliksiz, masalsı filan değil. Öyle giydirmişler çıkmış. 
 Zincirlikuyu'da eşşek gibi yazan (ve cidden şehirdeki en manasız şeylerden olan) "her canlı ölümü tadacaktır" yazısı gibi şu da bir gerçek ki "her canlı yaşlılığı tadacaktır". Zor iş yaşlılık. Cidden. İnsan kabul etmiyor ama pörsüyorsun, cildin, götün başın her şekilde pörsüyor. Ama yapacak bir şey yok; herkesin kaderi. Helen Mirren 73 yaşında olup da fuşya renkli Schiaparelli elbisesi içerisindeki hali gibi olmak iyi olabilir. 

Neden? Gerçekten neden diye soruyor insan. Hani tamam sarışın beğensem de öyle Charlize Theron hayranı olmasam da güzel bir insan kendisi. Peki bu çirkin Dior Couture elbise, bu kötü saçlar, bu sıkıcı pırlanta Bulgari yılan kolye. Sonuç mutsuz bir karlar kraliçesi Los Angeles Kodak Salonu'nda. Amaç ne? 




Offfff... Kız Brie bir şey adını tam bilmiyorum ama ışıksız olduğunu biliyorum. Ayrıca gerizekalı insan Hedi Slimane'ın elinde iyice sıradan ve sönük olduğunu biliyorum. Tüm o lameye rağmen (evet, I hate Hedi Slimane). 


Facia forever devam ediyor. Rengi hariç korkunç bir Givenchy elbise plastik mlastik bir şeyler var üstünde. Rachel Weisz'in üstündeki yegane güzel şey kafasındaki Cartier taç. Gerisi talihsizce kötü.


Şimdiiii güzel yaşlananlara, yaş alanlara gelelim...Jennifer Lopez. Hiçbir zaman dev hayranı olmasam da gayet güzel yaşlanıyor kendisi. Üzerindeki de güzel de yani...Tom Ford yapmış (ki artık feci sıkıcı bir tip oldu) olsa da dikkatli bakınca sanki Barcelona'daki Park Güell'in mozaikleri gibi. Bir de saç rengi güzel değil, ne bileyim, çok ortadoğu sarımsı/röflemsi bir şey. 


Bence kendisi depresyonda. Emma Stone. Genç yaşta iyi filmlerde roller, kazanılan Oscarlar filan derken bu yüz ifadesi, bu müstehzi gülüş bundan başka bir şey olamaz. Marka yüzü olduğu Louis Vuitton elbise de kabus, facia forever. 

Depresyon part # 2. Pharrell ve karısı. Bitmiş gitmiş bu ilişki, o el tutuş, o uzaklık, o suratsızlık (hayır, coolluk değil). Hayır, kendisini bu kadar beğenen insanım ama o giydiği ne ya? Tamam, Chanel giymiş ama yani böyle izci kampına giden çocuk gibi mi giyinir insan? Bu kadar güzel bir insan oysa. Kesin mutsuz bebeğim. 

Kendisini, Glenn Close'u ezip geçip aldığı Oscar için tebrik etmek lazım da o kıyafet ile cidden neden diye soruyor insan. Yani ingiliz insanısın, London Fashion Week gibi bir şey kültüründe var, tarihin şahane modacılarla dolu. Evet, bu da Custom Prada ama Prada ya... Overrated markaların başında gelendir ya Prada. Hiç anlayabilmiş değilim insanın Prada'yı her sezon sevebilmesini, giymesini, satın almasını. Valla bir eteğim var yazlık bir şey, arada bir giyiyorum. Bir tane böyle bluzumsu bir şey vardı, onu da birilerine verdim galiba. Kısacası Oscar'a ödül almaya gitsem, hele hele İngiliz olsam asla ve asla Prada giymem. Yüzlerce efsane İngiliz modacı var. Neden insan elinde onlarca seçenek varken sıkıcı Prada giymek ister ki? 



Gecenin en cool insanı bence Irina Shayk. Sevgilisi, partneri Lady Gaga ile iç içe şarkı söylemiş filan umrunda değil. Kılık kıyafet de keza gayet umrunda değil büyük özgüven var.. Gerçi Burberry giymiş olsa da bayağı kool bir insan. #8'in yorumuna göre: "Rus olduğu için böyle. Anaerkil bir toplumda bir kadın için en önemli güç aracı olarak çocuğunu yapmış, kariyerinde yaşına rağmen halen çok iyi bir yerde, sevgilisi dünya yıldızı. Tamamdır artık, Irina da Rusların gözünde ilah konumunda. Umrunda olmaz. Bu adamdan ayrılır gider Jeff Bezos ile beraber olur, ondan da çocuk yapar, o kadar cool.". 


Bitmeyen facia, facia forever...Tommy Hillfiger ve karısı. O kadar sıradan ki...Kötü bile değil. 

Yaşlılık kötü şey dedirten örneklerdenVanity Fair partisindeki Angelica Houston. Büyüklerime saygılı bir insanım ve susuyorum. 



"Oley, çok güzel çiftiz, oley renk uyumumuz da var ayrıca Fendi giyiyoruz ki  iki gün önce ölen Karl smokini özel dikti bendeki de Fendi Couture son örnek". Ahhh...Bilmiyorum ama itici buluyorum o ikisinin saçları, tarzın yoruculuğu. Hele hele adamın sağ bileğindeki Amerikalıların scrunchy dedikleri kadifeden saç tokasını andıran şeyin anlamsızlığını daha fazla yazamayacağım. Herhalde o harikulade saçlarını toplamak için anlamıyorum. Bir tek renk yani pudra pembesi güzel, gerisi ehhh. 

Acayip "gerçek" ve "içtenlikle samimi" bulduğum Rami Malek'in sevgilisi müthiş sıkıcı Rodarte elbise içerisinde. Oysa Golden Globe'larda dore parlak bir tulum giyip ortalığı sallamıştı. Ama bu babaanne kıyafeti ile sıkıcılıktan ileri gidememiş. Yazık etmiş kendisine. Bu arada neden Rodarte giyer ki bir insan Oscarlar'a? 

Gayet güzel elbise. Herkes bombalamış ama acayip güzel; ab'lerine güvenen giysin ama Oscar'a giderken de ab yapar insan herhalde. Seviyorum galiba böyle kabarık kırmızı elbise. 

Üzülerek dünya yakışıklısı Joe bilmemne ile güzeller güzeli Sofia Vergara de ayrılacağı düşüncesindeyim. Vücut dili biraz uzak, gergin, öyle eski günler gibi değil ki, eskinin güzel çifti bunlar. Güzel insanlar birlikte olsun ya. Sofia Vergara da herhalde Oscar değil de Vanity Fair partisi olunca bu kadar özenmiş, biraz sallamış. 


Nedense çok beğendim. Renee Zellweger. Normalde hiç beğenmediğim bir kadın olsa da bilmiyorum zayıflığı (ki aşırı zayıf ve aşırı zayıf güzel gelmez bana) güzel geldi. En azından kendisinde bu elbise, bu zayıflık çok güzel olmuş. 


Ve dükkanı iyi aile kızı, anadolu lisesi mezunu, ailesini hiç üzmeyen, erken yaşta evlenip beyi ile şekillenen, aşırıya kaçmayan hep derli toplu tarzına hep french manikür yaptıran sıkıcılıktan geberen türk kızı Jessica Alba'nın sıradanlığı ile kapatıyoruz. Narciso Rodriguez elbisesinin hispanik dayanışması olduğunu düşünüyorum ama öyle bir tasarımcı bana bu dikip giy dese kafayı yerdim, o kadar sümsük sönük bir şey. Hele bir de elinde elbiseden daha da sümsük saten bir çanta var ki... facia forever

Oscar kıyafetleri artık sıkıcı. Herkes çok ciddi, çok yetişkin, çok sorumluluk sahibi. Yazık. Zaten bütün dünya yeterince sıkıcı ve sevimsiz biraz hafifleme zamanında imkanı olanlar bari bu kadar sıradanlaşmasınlar. 

whatever



Sunday, September 16, 2018

Gereksiz Yaz Nesneleri # 4

Hasır çanta...

En komiği de hasır çantalara bayılıp takıp yaz biterken bu başlığı atmam. Ama yapacak bir şey yok, şu hasır çanta modeli ve bunun gibi işlemeli kakmalı ve tabii kullanışsız modelleri o kadar çirkin, o kadar herkesin sırtında ve o kadar gereksiz ki... 

Bütün Türk kızları kadınları yok Yunan adalarında yok Alaçatı/Cunda bohemliğinde, İstanbul'un hareketli kent hayatında bu şekilsiz nesneyi takıp kendilerini müthiş Vogue hissetmiyorlar mı..? Allahım işte o an sana geliyorum. 

Yoksa hasır çantalara dev tavım. Herhalde ilk hasır çantamı (J.A.'dan filan gelmeyen) Strasbourg'da pazar çantası olarak aldım; bildiğin klasik Fransızların pazara giderken ucundan dev pırasaların çıktığı çanta. Her yere taşıdım, plaja, pazara, markete, uçağa. Bugün o çanta ada kullanımında, plaja filan giderken alıyorum. En son geçen sene şahane bir tanesini San Remo'dan aldım ve işte diğerleriyle beraber pazara (evet, gerçek pazardan bahsediyorum; Bomonti organik olur, beşiktaş olur), eşe dosta hatta Yunan adalarına giderken gayet keyifle takıyorum, içini dolduruyorum ve her şey güzelce devam ediyor. Yırtılmadan, bozulmadan.


Ama bu çirkin ve fonksiyonsuz çantalar yok mu? Feci sıradan, feci gereksiz feci Instagram.


Monday, April 2, 2018

Çirkin Yaz Nesneleri # 3

Yine yaz geldi ( hadi abartalım da gerçekten de gelmiş olsun çünkü 2 Nisan itibariyle New York kar ile uyandı) ve çirkin moda nesnelerin hakimiyeti başladı. 

Evet, bu yıl çirkinliğini açıklıyorum: şu çirkin ötesi güneş gözlükleri. Aman Yarabbim, korkunç ötesi bir nesne...O kadar çirkin ki... Biliyorum bu yaz herkes bunlardan takacak ve müthiş kool olduğunu düşünecek ama nayn bebeğim, bu çirkinlikle kool olamazsın. Olsa olsa wanabee kool. 



Tuesday, March 6, 2018

Hayat Böyle Olmalı

Hayat kesinlikle böylesine rahat olmalı. Elinde kadehinle Kodak salonundaki koltukların üzerinden atlıyor olmalısın. 

Kız güzel, Dior elbisesi  daha da güzel. Elde beyaz şarap, keşke şampanya olsa ama  o da olur.

Cheers ...
 

Cuma Eğlencesi: Oscar 2018

 Ve beklenen gün geldi... Hem Oscar töreni,hem de dükkanın en eğleceli günlerinin yazısı "Cuma Eğlencesi"nin Oscar yorumları. O kadar uzun zamandır Cuma Eğlencesi yazmıyorum ki bu Oscar törenin sümsüklüğü ve kötülüğü karşısında artık dayanamadım, girişiyorum. 

Taşıyanın adını bilmediğim ama tasarımcısını bildiğim elbise. Gianbattista Valli Haute Couture. Rengi hariç bayağı güzel ama renk büyük ofsayt. 
 


Hah işte, hiçbir şey ifade etmeyen sıradanlıktan patlayacak derecede sıkıcı bir insan ama bir yandan o kadar da şanslı ki şu hayatta hala Oscar'lara davet edilebiliyor, insanlar buna giysin elbise veriyorlar. Allah'ım Atelier Versace giymiş bir de. Karşınızda gerizekalı ötesi kocasıyla yaşayan vasatların prensesi Jennifer Garner




 Adını bilmediğim tipini bildiğim I, Tonya 'daki rolüyle canım Mary J Blige'ın heykelciğini kapan aktris. Boklayacak hiçbir şey yok, gayet güzel gayet çekici. Yeni nesil tasarımcılardan Reem Acra giymiş, elinde de nal gibi logosu ile Roger Vivier çantası ile.

Valla ne Maya Rudolph'a ne de elbisenin tasarımcısı Valentino hayranlığımdan değil de sadece Maya'nın annesi, pek şahane ve çok erken yaşta hayata veda etmiş Soulshine'da sıklıkla çaldığım Minnie Riperton 'a olan sevgimden koydum. Ha elbise güzel, fazla kapalı ama dikkat çekici. Tabii bunların yanında Mayacığım pek değil ama yapacak bir şey yok, hayat bu. Bir de bu kıyafet ile fazlasıyla Marina Abramovic'e benzemiş. O da iyice delirdi botoksla filan belki deşerim o konuyu da bir gün. 

 İşte hem marjinal hem prenses havalarındaki sıkıcı ama eminim bir o kadar bitchy olan kızlardan. Adını bilmiyorum da aileden varlıklı NY'lu kızlardan, Girls'te oynuyor. Armani Privé Couture. Bilmem, elbette çok güzel elbise de yani işte fazla derli toplu fazla güzel. 

Valla geçen senelerin yıldızı, Oscarlı oyuncusu Emma Stone bu yıl sanki  küsmüş gibi, biraz suratsız, biraz özensiz olmuş. Üzerindeki Louis Vuitton nedir ayol? Ben bunu işe giyerim o kdar sır? Kesin bir şey var. Louis Vuitton da fransızların epey burun kıvırdıkları bir markaları. Michel 'in Emmanuel Macron'nun karısı Brigitte'in cumhurbaşkanı eşi olarak Dior değil de Louis Vuitton giymesini eleştirdiğini hatırlıyorum da...Evet, gayet varoş bulunuyor LV. Futbolcu karıları filan giyiyor.  Ben mi? Eve sokmam...

Evet, Harvey Weinstein ayısının kendisiyle yatmadığı için yasaklılar listesine soktuğu oyuncular yavaş yavaş lige döndüğü gibi Oscar'a da gitmişler. İkisi de gayet güzel, diyecek bir şey yok.


Belki de en güzel elbiselerden biri Kelly Ripa'nın elbisesi.


Evet herkes Emily Blunt'un bu 19.yy elbisesini beğenmiş, zarafet ile etiketlemiş. Ben nefret ettim. Acayip zorlama ve gereksiz. Ayrıca saçların rengi filan facia.  



Ve kaderde bu dükkanda Oscar yazısını bu kadar facia bir elbise ile bitirmek varmış... Selma Hayek ve Gucci Custom elbisesi. Aman yarabbim...Kocası Kering grubunun sahibi yani Gucci gibi onlarca lüks markanın sahibi olan Selma Hayek için özel dikilen elbise. Evlerden uzak, herkesten uzak. Cidden avize gibi olmuş. Ben en azından avizeyi kulaklarıma takıyorum, giymiyorum....







Tuesday, December 26, 2017

Neden bebito, neden?

 Hiç bugünkü çocuklar gibi delicesine prenses olmayı istedim mi çok iyi hatırlamasam da eminim istemişimdir. Özellikle de tek kanallı 80'lerin TRT'sinde Diana ve Charles'in düğününü ekrana kilitlenerek seyretmiş bir nesilden gelen biri olarak, kesin prenses evliliğini hayal etmişimdir (veya toplumsal roller tarafından ettirilmişimdir). Gerçek hayatta ise, Diana'dan sonra yine hatırlayamacağım kadar uzun süredir "prenses" kılıklı, prenses taklitli kızlardan nefret ettiğim gibi, bu rolden ayrıca nefret ediyorum. İş yerlerinde, plazalarda olduğu gibi, sokakta da bolca wannabe prenses var ve ne yazık ki varlıkları sadece zaman kaybı. 

whatever.

Olayımız burada prenseslik değil, şu kahverenginin çirkinliği... Neden ama cidden neden??? Neden bu kadar çirkin ve iğrenç bir renk giyilir ki? Böyle garip bir bejimsi sümsük bir renk ile yanında babaanne kahverengisi. Korkunç! Kız zaten siyah bir de üzerine kahverengi amann yani...Taba rengi olur, Hermes'in, Mulberry'in kullandığı taba rengi olur ama bu ton kahverengiler kadar kötüsü az görülür. Prenses bile olsa çirkin durur. 


Saturday, November 18, 2017

Stephanie & Azzedine

Büyük modacılardan,
Kolay ulaşılamayan tasarımcılardan,
Giyeni dünya güzeli gösteren isimlerden... idi. 

Azzedine Alaia...

Tuesday, July 4, 2017

Arada Yaşananlar # 5


Hayat her zamanki gibi yaşanıp gidiyor; 10 yıl da geçse 20 yıl da geçse henüz "günü durdurmanın", "güneşin doğuşunun engellemenin" formülünü bulamadı insanoğlu. Ama belli olmaz, içindeki kötülüğe inanan, kötülüğünden beslenen bir varlık olan insanoğlu belki bunun da peşindedir. Neden olmasın; daha fazla azap daha fazla cezalandırmak, daha fazla iktidar adına her şeyi yapabilen bir canlı neticede.

whatever.

Biz güzelliklerden, elimizde kalan, elden alınması-henüz- pek de mümkün olmayan güzelliklerden bahsedelim değil mi? Güneşten, havadan, müzikten, seksten, filmden, edebiyattan, arkadaşlıktan, keyiften, yemekten, alkolden...
Hayatımızın rotası yörüngesi bu olmalı bu saatten sonra çünkü neticede diğer taraf Dante'nin Cehennemi'nin ön provası gibi de içindekiler farkında değil. 

Haziran boyunca ısınmayan havalar, gelmeyen yaz mevsimi, F.A.'nın ameliyatı, bir şekilde dedikodu kazanı olan işyerinin yeni fantastik dedikoduları, trafiksiz sabah yolu, eğlenceli sabah yolu, işyerinin değişen dinamikleri, değişen ilişkileri, değişen duyguları derken biten giden okul yılı, bitmeyecekmiş gibi gelen Ramazan ayı, arada D.'nin doğumgünü ve bayram ve Kıprıs ve mutluluk... #8

#1 Benim kutsal üç aylarım Nisan-Mayıs-Haziran hep bir keyif, hep bir kutlama, hep bir doğumgünü ayları. Havaların güzelleştiği, tiril tirilliğin ön plana çıktığı, hafif ceketlerin, kimonaların giyildiği, elde kadehlerin mutluluk verdiği, tüttürülen sigaraların, dinlenen müziklerin, okunan metinlerin keyifle yaşandığı dönemler. Dili ısırmak lazım deyip ısırsalım o halde. 




# 2  Kimono şahane bir şey... Uzun zamandır giydiğim, hele hele bugünkü gibi varoş seviyede moda değilken, evde/sokakta giyip çıktığım müthiş kıyafet. Evde sabahlık olarak yaşattığı keyif sokağa da taşınınca ne isteyebilirsin ki? Herhalde o kolların geniş anvelop dökümlü hali beni mutlu ediyor. Şimdi hatırladım; M.'nin 2 yıl önceki doğumgünü yemeğine giymiştim kimonomu. Muhtemelen henüz moda olmadığı, Zara piyasaya sürmediği için masadakilere garip gelmiştir de bu gayet önemsiz bir detay. Neticede kalıpların insanı, ehliliğin örneği olmak da böyle şey. 

# 3 Kıbrıs... Ne güzel yer, ne keyifli hayatlar. Yerleşir yaşarım, gözlerimle gördüğüm 43 derece sıcağı yaşarım umrumda olmaz. Ne de olsa deniz var, pıt diye üstündekini çıkar denize gir. O kadar şahane yer. Elbette adanın güzelliği Türkiye'den gidenlerin değil de Kıbrıslı türklerin, Kıbrıs'ın gerçek sahiplerinden geliyor. Biz ise her şeye imzamızı atıyoruz; Kilroy Was Here misali. Adada her şey medeni ve güzelken, nüfusu Sancaktepe'nin nüfusuna ulaşmayan yere uzaydan görülebilecek büyüklükte cami yapmak da tabii bizim marifetimiz. Cemaat yok, camiye o kadar giden yok, cami ihtiyacı ise hiç yok ama yol belli, amaç belli değil mi? Kötülük o kadar sıradan ki elini sallaman kafi. 

# 4 Soulshine ... Bu aralar ciddi ciddi şahane program yapıyorum. Bir de şu mikrofon  olayını halledebilsem... O da olur belki olmuyorsa da salla. 




Sunday, May 28, 2017

Cuma "Cannes" Eğlencesi

Elbette bugünün cuma olmadığının farkında olmadığını bilmekle beraber "canım isterse yaparım, canım istemezse yapmam" mottosunu bir şekilde hayata uydurmanın fena olmadığı kanaatindeyim. 40 yılda bir yıllar sonra içimden Cuma Eğlencesi yazmak gelmiş, Pazar da yazarım, Salı da. Hem ayrıca artık 40 yaşında olmanın getirdiği bir eğlenceli hal var; oooo her yerde kullanıyorum bu "40 yaş ayağını". 

O yüzden bebeğim, hazır kanayan dünyaya, ülkeye rağmen, içimde bir eğlence kıpırtısı olmuş neden olmasın, hazır Cannes da bitiyor bugün, o halde 40'larının sonlarında Eva bir şey gelsin. 

Cannes sadece filmlerin değil, bu AMFAR gibi galaların veya L'Oreal gibi sponsorların kendini gösterme yeri. Eva da L'Oreal reklam yıldızı olarak gitmiş de nedense bir türlü giyinememiş. O kıyafet, o ruj hiçbir şekilde olmamış kendisinde. Ama saçları iyidir herhalde diye düşünüyorum, L'Oreal bir şekilde yapmıştır artık ama o kıyafet o bünyene nayn bebeğim. L'Oreal demişken neredeyse 10 yıl önce orada yönetici bir kadın ile tanışmıştım tam Efsane ile ayrılmışken, o da meğer kendi yakın arkadaşını Efsane'ye ayarlıyormuş. Olur öyle şeyler gayet normal de çok gülmüştüm. Meğer garip garip beni takip ediyorlarmış filan. O zaman bir de öyle takip için Instagram filan yok, Facebook bile Türkiye'ye henüz uğramamış, işte bir şekilde buluyorlarmış yolunu. Bayağı komikti. Michel'li bir kızdı, adını tipini hiçbir şekilde hatırlamasam da Michel'li olduğunu hatırlıyorum. Velhasıl L'Oreal markası beni pek güldürür.





Offf...Sıkıcı Almanlardan Diane Kruger. Amerikalı kocasından da ayrıldı, Fatih Akın'nın filminde oynamış filan Cannes da Alexander McQueen elbisesi ile tasarımcı Jason Wu ile poz vermiş de elbise o kadar kötü ki bu fotodan anlaşılmaması ciddi bir şans. Efendim, giydiği elbise değil, uzun ve yamuk bir tuniğin içinden çıkan oversize bir pantalon... Facia...Bir de püskülleri tüyleri filan da var. Oy ki oy ... Keşke yanındaki Jason Wu'dan bir şeyler giyseydi...

Üzülerek güzeller güzeli Coco Rocha 'nın yeni kestirdiği kısa saçlarıyla müthiş çirkin olduğunu söylemek durumundayım. Hani ben ki kısa saça tav, kısa saç hayranı bir insanım, şu an uzamış saçlarımı kestirmemek için zor tutuyorum kendimi, gerçekten yazık etmiş güzelliğine. Ve bir de o kadar kötü bir kesim ki... Siyaha da boyamış. Yalnız sanıyorum ki bu biraz o platin beyaz boyanın cazibesine kapılıp sonrasında saçları eline almakla ilgili de bir durum. Saçını bu fantastik güzellikteki renge boyatan herkes bir eline alıyor saçları ve kestirmek durumunda kalıyor. Ama kendisi güzel bir insan.



Ooooooo... İşte giyinebilenler, götüne güvenenler böyle giyinsin....Hele o Anja Rubik...Aman yarabbim, ne kadar müthiş olmuş (saçını filan daha güzel yapabilirdi ama elbisesinin bacaklarının muhteşemliğine sallarım kendisini). Yorumsuzum o kadar güzel...

Hah işte overrated kızlardan...Ha belki kendisinin böyle mankenlik bilmem ne gibi kaygıları yoktur ama bilmiyorum, pek öyle durmuyor da kestirmek zorunda kaldığı saçlarıyla tek kelimeyle facia...Benim teorim yine bu platin-beyaz saç rengi yüzünden bu ingiliz socialite Cara ve kankası Kristen Steward saçlarını kısacıktan da öte bir vaziyette kestirmek zorunda kalıyorlar. Elbise de olmamış, kendi de olmamış, o rujun rengi hiç olmamış. Bir nevi epic fail de celebrity olunca kurtarıyorsun paçayı. 

Anoreksik evlat sahibi anoreksik Donatella Versace, Black don't crack lafının yaşayan örneği Naomi Campbell, boktan oyunculuğu ve ultra antipatikliği ile her tarafta gözüken, manasız hareketler yapan adını unuttuğum koca burunlu oyuncu ve yıllardır film çekmeyen, çektiklerinde ise sıradanlıktan ileriye gidemeyen Ben Affleck ile bir türlü boşanamayan yine adını unuttuğum kadın oyuncu. Hepsi "celebrity sıradanlığı" içerisinde yani çok pahalı markaların elbiseleri üzerinde bir bok yapamayan cinsten. Gereksizler ordusu. Ama people mı people...
Güzel ingiliz manken, beyaz tenli, kızıl Karen Elson kırmızı elbisesi içerisinde. Şimdilerde Nashville'de mi ne yaşıyor, galiba Jack White'dan da ayrılmış. Ama yine de Amerika'nın değişik bir coğrafyasında gül gibi yaşıyor.





Evet, biraz kısa bir Cuma eğlencesi ile biter gider bu sefer. Yapacak bir şey yok.  Kısa olsun ama yine de olsun diyelim...Cuma eğlencesi ruhumuza iyi gelsin, ileriye bakalım, biraz ruhumuz dinlensin.  

Bu arada canım Türkiye insanı da Cannes'a sözde çıkarma yapmış-her zamanki gibi-... Offff o kadar varoş o kadar sıradanlar ki...Yazık bir de festivalin gösterim programında değil, bu L'Oreal Moreal gibi markaların düzenlediği geceye katılan ışığı olmayan ama işte Türkiye şartlarında meşhur olan şarkıcı-türkücü-oyuncu tayfası kendisinin fotoğraflarının çekileceğini zannetmiş de almış eline oturmuş. Yemin ediyorum loser'lıkta #1 ilerliyoruz.

Friday, March 17, 2017

Beyaz Gömlek, Beyaz İş


Herkes kendisine yakıştığı sanrısında olsa da, hayır, beyaz gömlek herkese yakışmaz, beyaz gömlek giymek herkesin harcı değildir. 

Erkekler talihsiz tabii çünkü genelde gömlek özellikle de beyaz gömlek onlarla özdeşleşiyor. Ama olmuyor işte; ne herkesin vücuduna ne tarzına ne tipine ne de kişiliğine uymuyor. Hele dünyanın en güzellerinin bulunduğu Türkiye'de ne şarkıcı türkücüsüne ne oluyor ne göbekli çirkin siyasetçilerine ne de hipster'ına. Bir şekilde sakil kalıyor; hepsi birbirinden çirkin. 

Yukardakine pek güzel olmuş. Sekvotka'ya da oluyor. Hem de yıllardır. Eh, yalan değil benzer bir beyaz gömlek takıntılı BHL'e de oluyor. 

Pek sevdiğim kısa saçlarım iyice uzadı, kaküllerim de var artık. Kimse bir daha kestirmemem gerektiğini düşünüyor (bu da başka hikaye).  Bir şekilde uzun zamandır yakalı beyaz gömlek giymiyorum. Halbuki bayılıyorum ama kız gömlekleri çok sıkıcı, çok manasızca kalıplı. Oysa erkeklerinki çok güzel. Aynen #8'inkiler gibi. Onunkiler hem güzel, hem de kendisine pek pek güzel oluyor. 

Kısacası soğuk havadan sıkıldım, hafif giyinmek, beyaz gömlek, beyaz bluzler giymek istiyor, çorap filan giyinmek istiyorum. Hafiflik zaten geri gelsin, leşlik gitsin...

Cuma günü gelen yıllar sonra gelen moda kokulu yazı derken kim bilir belki cuma eğlencesini bile yazarım...

Wednesday, May 6, 2015

Met Gala torpilli (erken) cuma eğlencesi # 4

Yalan değil, dükkanın cuma eğlenceleri büyük sekteye uğradı. Dükkanın kendisi belki de sekteye uğradı ama elinde kitapla konuşanların ülkesindeyiz, yalan yok bizde. Ama telaşa gerek yok, yürekler forever cuma eğlencesi. İnadına. O yüzden madem Met Gala yapılmış, madem sabahın köründe Sunshine S. "uyan da Met konuşalım" diye mesaj atmış, o halde bu post yapılır. Baharı sayıklarken yazın geldiği düşünülürse pekala salıdan cuma eğlencesi de gelebilir blog sayfalarına.  

Bu yılki tema Çin min bir şeyler olmuş biraz da garip olmuş ama Met Gala bu teatral bir şeyler işte. Anna Wintour da Anna Wintour'luğu içinde olabildiği kadar teatral olabilmiş Chanel içerisinde.  
Hah, işte efsane çift; yetenekli ama son zamanlardaki müziği ile saçmalayan bir Kanye West ve kendisinden, kıçından, ailesinden bir imparatorluk yaratan Kim Kardashian. Üzerindeki Peter Dundas imzali (yani şu arkadaki güneş gözlüklü beyaz smokinli hafif antipatik tip) Roberto Cavalli. Elbisenin fantastikliğini geçmekle beraber o fantastik ince işli elbisenin kendisinin vücuduna nasıl giydirildiğini geçemiyorum. Bence onun üzerinde dikiyorlar çünkü o kumaşın, o işçiliğin o bacaklardan o kıçtan o göğüslerden geçebilmesi mümkün değil. Ama güzel elbise, orası tamam.


The war of Bodies...Kim vs Beyoncé. Gerçi ilerleyen resimlerde artık milf ötesi Jennifer Lopez de var ama onu kaale alan pek yok artık. Elbise Givenchy imzalı ve gayet kötü. Ama evet, Met Gala güzellik veya zarafet değil, teatral tematik kostümler sahnesi. Elbiseden ayrı olarak o saç ise resmen facia. 
Geceye imzasını atan dünkü çocuk Rihanna olmuş ve gecenin Çin temasına uygun olarak çinli bir tasarımcının kıyafetini giyip gerçek anlamda imzasını atmış. Her türlü başarılı; renk, kuyruk, iddia.Teatral ise hah budur işte.
Tahmin edilebileceği gibi bütün kızlar Stella McCartney giyip tasarımcı ile poz vermiş, ki olay bu Met Gala'da. Yanında tasarımcı ile poz vermek. Geçen senenin it-girl'ü, herkesin pek sevdiği benim ise pek bayılmadığım Cara Delevingne. Bayağı kötü bir kıyafet, bayağı kötü bir göz makyajı. Kalburüstü varlıklı ingiliz ailesinin kızı olarak it-girl'lük bir yere kadar. Beverly Hills'li Gigi Hadid çoktan gelip de aldı bile bayrağı.

Donatella Versace ve Jennifer Lopez. Dikkat çekmek istemişler, başarmışlar. Ama yine de çok gergin, çok botokslu, çok ameliyatlı duruyorlar. Hele o gözleri kısarak dönüp objektife bakmak filan...Offf yıl 2015 yahu, ne yılan bakışı, yılan tıslaması. Yılan çoktan deri değiştirmiş, bu ikisi hala kısık göz gergin yüz peşinde.


Oooo...Büyük kezban Amal Clooney ve artık iyice yaşlanan George Clooney. Dönüşünü Maison Martin Margiela'da yapan John Galliano imzalı kıyafet ve İsveçli'nin pek sevdiği (!) Amal Clooney ... Elbise güzel de bu kızdan kezbanlıktan başka hiçbir şey olmaz. Eğitimi de, insan hakları avukatlığı kariyeri de, ortadoğu kökenlerine eklediği "britanya" vatandaşlığı ne yazık ki bizim saçlarını kesmeyen, mıh mıh söylenen, sürekli üşüyen, gözleri döndürerek konuşan kızlardan farklı kılmamış. O saçlarla her şey çok zor . Bakamıyorum, o kadar kötü. 

Gecenin en güzeli. Öyle böyle güzel değil. Jessica Chastain ve şahane Givenchy elbisesi. Sadece elbise değil kendisi de şahane ve bakmaktan kendimi alamıyorum. 
Hah, depresif celebriti ergenleri buluşup da beraber gelmişler baloya. Bir tarafta ütü surat ve sürekli ailesinin ilgisini çekmeye çalışan eskinin çocuk bugünün ergen şarkıcısı Miley Cyrus diğer tarafta ünlü anne-babaya sahip olmanın dışında ne yaptığını bilmediğim Zoe Kravitz ve ikisi de Alexander Wang içerisinde. Bilmiyorum, kool olmaya çalışan sıkıcı tripler içerisindeki ergenler işte.
Soldaki pek bayılmadığım modellerden Karlie Kloss galiba ama sağdaki Gigi Hadid. Bayağı güzel. Biraz patates surat ama bayağı güzel, değişik bir çekiciliği, dediklari gibi "ışığı" var. DVF elbisesi de şahane olmuş üzerinde. Daha ne olsun?
Genç, rahat, kool ve özgüvenli olduğu için beğeniyorum kendisini. Keşke Chanel yerine daha güzel bir şey giyseydi ama olsun, yine de ışıldıyor.

Jennifer Lawrence'ı ne kadar beğeniyorsam Anne Hathaway'a bir o kadar yapmacık ve sahte olduğu için tahammül edemediyorum. İnanılmaz kötü bir kılık. 70'ler Studio 54'deki Bianca Jagger olmak istemiş ama Kırmızı Başlıklı Kız'ın kötü bir dore kopyası olmaktan ileri gidememiş. Kapüşonlu bir Ralph Lauren, neden ki? 


E işte güzel yaşlananlar da var hayatta. Çok delirmeden, çok kendini kaybetmeden, çok Ajda gibi olmadan. Hem de Dolce& Gabbana içerisinde şahane gözükerek. Helen Mirren bayağı bayağı güzel olmuş.
Olsen Sisters her daim Olsen Sisters. Bir dramatik, bir vampir ama çekicilikleri yüksek. Başkasında olması hiç mümkün değil ama onlarda, kendi tarzlarında her şekilde oluyor. 
Jenna Lyons alamet-i farikasi devasa kemik çerçeveli gözlüklerini çıkartmış, neredeyse tanınmayacak halde. Ama değişen bir şey yok çünkü kendisi her daim kool ve tarz. Tarz ile moda takipçisi arasındaki fark.
Sunshine S.  pek beğenmiş ben hiç beğenmedim Sarah Jessica Parker'ı ancak Custom H&M giymesini beğendim. Ama yine de teatral duruma gayet uygun, yanar döner bir şeyler.
Amerika'nın ünlü ve zengin ailelerinden Getty'lerin damadı ile yaşadığı aleni "yasak" ilişki neticesinde sona eren kariyerini başkası ile nişanlanıp doğurduğu çocukla tekrar canlandıran Sienna Miller ve üzerindekinin tasarımcısı Thakoon. Cidden çok güzel. Kırmızı, payetli, önü açık. Çok çok güzel bir kıyafet. Küçük göğüslülere göre şahane. Giyebilene hayırlı olsun, şahane çünkü. 

Artık pek ortalıklarda gözükmeyen ama NY ile özleşmiş iki tasarımcı. Hayret Donna Karan kabile reislerininkini andıran devasa tahta kolyelerini takmamış (ama bravo tasarımcı olup kendi omuzlarını çirkin gösteren bir şey çizmeyi başarmış) ve yine hayret Calvin Klein yanında görmeye alıştığımız Barbie'nin Ken'ini andıran arkadaşı ile gelmemiş.


Elbise Balmain de Mama Kardashian'da pek olmamış. Tıkız ve şişko göstermiş. Saçlarını galiba Scarlet'ciğiminki gibi yapmayı denmiş ama olmamış, hele hele bütün Kardashian kadınlarının yaptığı o çirkin contour makyajı da New York semalarında epey yapay kalmış.


Kendisi çirkin değil, güzel değil ama sönük ve sıradan. Haliyle güzelim Valentino elbise Claire Danes'de olmamış, her zamanki gibi farkedilmeyen olmuş.

Türk erkeğinin kendisinden "kadınım" diye söz ettiği hatta duramayıp bir de  "yengeniz olur" laflarının kahramanı Irina Shayk. Bilmem, öyle işte. Özelliksiz. Sadece uzun, ince, esmer, renkli gözlü.
Hiç benlik bir insan değil. Adını hatırlayamadığım ingiliz aktris. Ne kıyafeti ne de tipi ile benlik değil. Aslında elbise bayağı güzel ama Met Gala için fazla ciddi, fazla derli toplu. Kızın tipi de sıkıcı.  



Sürekli ağzını yamultarak poz veren ve gerçekten aktör olarak kimin kaale aldığını merak ettiğim Adrian bir şey (yine unuttuğum soyadlarından). Ne bir çekiciliği var, ne ışığı, ne oyunculuğu. Evet, evet biliyoruz kendisinin Oscar aldığını ama bu müthiş bir oyunculuk gösterdiği anlamına gelmiyor. Aynen Gwyneth Paltrow 'ın da Judi Dench gibi gerçek bir oyuncuyu geçip Oscar kazanması gibi.
Hah işte, gecenin sığırı : Justin Bieber. Yeryüzündeki gereksiz insanların herhalde başında geliyor. Yazmaya gerek yok.
Çok uzun oldu, sıkıldım ama güzel bir insanla bitirmek olması gereken herhalde. Manken Karen Elson ve şahane ötesi Dolce & Gabbana elbisesi. Kendisi güzel, elbise güzel. O halde no worries, ne varsa kırmızıda var, kızılda var.