Wednesday, July 25, 2012

Kaçamaktan hallice


safran sarısının güzelliği, taşın sıcaklığı, sadece bikini/mayo ve üzerine bir parça kumaş, müzik, kitap, balık, deniz, gölgede güneş, yine deniz ve gerçekten de kaçamaktan hallice günler....

Etat d'ame- forever

yaz ile, summer breeze ile, never on sunday ile, tiril tiril giyinenlerle, yaşananlarla, beraber yaşanan insanlarla, yapılanlarla, yapılacaklarla, dinlenenlerle, söylenenlerle, mırıldanılan melodilerle hiçbir ilgisi yok. görünürde. yoksa temeldeki ruh hali işte aynen yukardaki görüp. en azından bizim dükkanda. biliyoruz ki neyi görüp inansak aksi çıkıyor, bir yerden patlıyor. aynen resimlerdeki o koca gülümsemenin gerçek olmadığı gibi. olduğu gibi olsa her şey... kaykacı ama hipster değil; keyifsiz ama mutsuz değil; 100 döşeğin altındaki bezelyeyi hisseden ama mıyık çocuk sesli prenses değil; şahsiyetli ama düşüncesiz & bencil değil ...

vs diye yazarken bir anda bir hedef uğruna acele vaziyette çıkmışken yokluğumda isveçli 'den gelen bilgi doğrultusunda öğrendik ki gerçekten de hiçbir şey gözüktüğü gibi değilmiş. bir kez daha. hit me baby one more time! ah düğme vah düğme!

Monday, July 23, 2012

paris havası

"merci pour les souvenirs"

Kaçamak

morrissey konseri sonrası cuma sabahın köründeki uçak, gölköy, e.g. & b.i. ile birden lise dönemi yaz kaçamağına dönüşen 2 günlük yeme-içme ve leşleşme tatili, çocuklumun yaz mevsimlerinin geçtiği gölköy, bambaşka bir gölköy, yelkenciler ve yarış yorgunu b.i.'yi alıp çıkmamız, ege'nin güzelliği, ege'nin hafifliği, ramazan'ı yeni rakının yeni serisi ile karşılayış, beyaz tiril tiril elbise, gündoğan, adamik, her yerdeki istanbul tanıdıkları, deniz ve yine yunan adaları'na kadar yüzüşüm, sürekli gerzek muhabbet, sürekli gerzek "eski tekila günleri" muhabbeti, sürekli embesil gibi her şeye gülme hali, pazar gece yarısı rakı içip ahtapot yiyip de gidilen uçuş, dönüş kabusu, debil mentalın tekinin bavulumu kendi bavulu diye alıp çıkması, doğa şarküteri önünde bavul değişimi, gece 3:30 eve dönüş, 4:00 yatak, 7:00 kahve, 8:00 tükeniş...neymiş kaçamak dediğin tüketirmiş...her türlü kaçamak tüketir, dikkatle yaşamak gerekirmiş...ama değermiş! kaçamak dediğin baldan tatlı olurmuş...

p.s. tavacı beğenisi olan bir insanım artık. fuket yorumu: "ama cantona bu!". evet, cantona demek philippe demek, burun demek sakal demek kalkık yakalı polo tişörtler demek haliyle "tamamdır". isveçli yorumu ise: "hmm ne kadar şaşırtıcı bir beğeni, hiç tarzın değil"...

p.s. (2) morrissey heyecanı, öncesi td, meat is murder filan da bazen üstüme üstüme geliyor bazı şeyler ve kaçışımı planlıyorum resmen...

p.s. (3) isveçli'nin bütün yorgun ve kabus geçen gecenin sabahında beni fantezilere sürükleyen maili ile gündüz düşlerine dalmam apayrı bir hadise de geçiyorum.

p.s. (4) carlo geldi ... zaten en son virginie ile konuştuğumda "patlamak üzereyim" deyip duruyordu ve nihayetinde bir temmuz insanı olarak çıktı ortaya. ama my heart always to vittorio...

Wednesday, July 18, 2012

Bayan olmayan ve olmak istemeyenlere

dün akşam m.t.'deki "hoşgeldin büşra" partisinden çıkıp a. ailesi tam kadro vaziyette alkol etkisendeki kötü yola sapmış gençlerin ve serserilerin mesken tuttuğu meşhur cihangir merdivenlerden inerken, çocuklardan "kusura bakmayın, müsade edin biz bir inelim siz sonra yine içmeye devam edersiniz, afiyet olsun" diye yol isterken, yolları "çok teşekkür ederiz buyrun" diye açarlarken, j.a. ile beraber aşağıdaki arabadan gelen müzik ile ederken, biz sokak çocuğu gibi hareket ederken elbette daha zarif, çok daha kibar ve asilzade olarak f.a.'nın inişini beklerken vs...bazen cidden rahat olmak, kasmamak lazım. öyle "bayan" filan hiç olmamak lazım. bayan olmak, kontrollü olmak yoran bir şey; biz sokak çocuğu gibi kalalım, kaykaycı sweatshirtlerimizi petrossian'a veya türevlerine giderken çıkarttığımız takdirde sorun yok. no worries.

p.s. nora ephron kim diyenlere de; geçenlerde ölüp giden insanlardan. başta harry met sally olmak üzere birçok filmin yönetmeni ve senaristi. kısa sürüyor işte iyilerin yaşamı...

Tuesday, July 17, 2012

songs n' motto # 4

It's been a while
and you've found someone better
but I've been waiting too long to give this up
the more I see, I understand
but sometimes, I still need you
sometimes, I still need you

the XX, "heart skipped a beat"

öyle özel anlamı yok ama bazen insan, sevse bile sevdiklerine veya sevdiği şeylere dair heyecanını, isteğini, yüreğini kaybediyor. sevgi elbette de kalıyor da o zamanındaki özensizlik, kalp kırış da aynen sevgi ile beraber kalıyor. o zaman da ruhun müziği notasını şaşırıyor, yön değiştiriyor. ve bunun sevgi ile hiçbir ilgisi yok. that's life.

En büyük temenni(m)


oohhh sıcaklar da iyice bastırmışken...

Saturday, July 14, 2012

Bitti mi?

Bitti mi? Haksızlıklar, yalan iddialar, çaresizce beklemeler, sebebin ne olduğunu bilmeden tıkılıp umudu düşünmeler bitti mi? Hayır. Elbette her yetişkin gibi hayatın adaletli olduğu sanrısında, hayalinde değilim. Hele hele üzerinde yaşadığım topraklarda adaletin hiçbir şekilde olmadığına inanıyorum. İlahi olan da vardır herhalde; bir yerlerde bir gün insanın karşısına çıkan. Ama işte onu biz görebilecek miyiz orası muallak.

Bir yandan "yaptığımdan pişman değilim. o gün öyle gerekiyordu" diyen bir katil ve onun katil arkadaşları sokaklara, mahallemize, dünyamıza geri dönerken bir yandan da Büşra Ersanlı, ama bizim için Büş'cüğümüz, tekrar aramıza döndü. Boşa geçirilmiş aylar neticesinde çıkan kararda sıcak mı sıcak temmuz gününde tahliye haberi geldi. Doğru, çok mutluyuz. Büş için, adaletin bu durumda şimdilik biraz da olsa bizim hanelerimize uğraması sebebiyle ama dili hep ısırmak lazım, hep daha kötüsünün olacağını beklemek lazım. Bu ülkede. Dedikleri gibi mutlu aşk yoktur. Hele burada, bu ülkede değil mutlu aşk, mutlu aşık, mutlu insan yok. Olanlar da mutsuzların hedefinde, hemen "fazla gülmesin diye uyarılmaya, edepli olmaya davete teşvikte" . whatever. Günü yaşayalım o halde çünkü biliyoruz ki hayatın kendi tatsız sürprizleri dışında bir de günümüzü de elimizden almak isteyenlerle çevriliyiz. O halde yapabildiğimiz kadar nanik yapıp görmezden gelelim. Başka türlü geçmez çünkü bu hayat.

En komiği daha dün sabah J.A.'ya Büş için yazdığım mektubu vermiştim göndersinler diye. Şimdi elden vereceğim. Oley...

P.S. J.A.'nın bu ortalıkta dolaşan katiller veya kırmızıya bulaşmadan kanlanan eller için güzel bir lafı var netekim : " inşallah çok uzun ömürlü olurlar, çok uzun yaşarlar bu dünyada. ". Gerçekten de başta Kenan Evren olmak üzere, hepsi çok uzun ömürlü olsunlar...

Friday, July 13, 2012

Dream on # şahmeran

Onlarca şahmeran efsanesinin yanı sıra bir de söylenceleri var; "eğer şahmerana bakıp uyursa insan o gece rüyasında gördükleri gerçek olurmuş" gibi. Çocukluğumdan beri şahmeran severim. Gerçi her şahmeranı beğenmiyorum, ya çok suratsız ya çok üzgün ya da çok mutsuz geliyor. Öyle mistik egzotik etkilenmelerim de olmadığı için almış olmak için de almayı hiç istemedim. Mardin şahmeran kenti sanki, her yer, her dükkan, her taraf yarı yılan yarı kadın figürlü şahmeranlarla dolu. Şans eseri belki de en güzeli benim oldu; en mutlu en güzel en sakin gözükenini Hasan Usta'nın oğlundan aldım. Kendisi için yapmış, satmak istememiş, sonra koymuş dükkana. İlk seferinde almadım, pazarlığımı ettim ama yine de almadım ama gece dayanamadım, ertesi gün gittiğimde "abla bu seninmiş zaten" dedi. Yüzünün güzelliği, mutlu ifadesini de söyleyince "yok abla onu biz yapmıyoruz, onun sırrı bu zaten, o anda nasıl bize çizdirtirse kendisini öyle çıkıyor yüzü" dedi. Başka almam zaten, öyle evde batik elbiselerle dolaşan mumlar ve tütsülerle dolu evlerde yaşayan kadınlara dönüşmek istemediğimden bana bir tek bu özel şahmeran kafi gelir, gerisi beni aşar. Neticede ruhum Petrossian ve kaykay arasında gidip gelen bir dünyaya sahip.

dream on ise: 2 ayrı gece, 2 ayrı insan, 2 ayrı ülke, 2 ayrı burun (evet, burun, kendimde burun beğenisinin önemli etken olduğunu farkettim), 2 ayrı sakal, 2 ayrı uzun boy, 2 ayrı geniş omuz, tek şahmeran, tek kennedy, tek cantona.

Monday, July 9, 2012

Le retour # 5


gündüzü seyranlık gecesi gerdamlık olan mardin, insanı güzel, yolları çalışma değil yürümeyi belki uçabilse onu bile zorlaştıracak kadar yığın molhoz içerisinde olan mardin, düğün vesilesi ile gidilen ama gerçekten insanı yüzünden birçok sefer daha gidilebilecek olan gerdanlık şehir mardin, aradaki yaş farkına rağmen pek anlaştığım pek sevdiğim s. hanım, metalik nurcu a. & d. 'nive hayatımda ilk kez katıldığım mutaassıp, fon müziğinin yanı sıra kuran'nın okunduğu alkolsüz düğün ama kadın ve erkeğin beraber oturduğu düğün, gelin-damatın çok mutlu olduğu düğün, öncesinde elime kınanın da yakıldığı kına gecesi, sırf kadınların katıldığı ama çok eğlendiği, çok şık, çok güzel, çok yüksek topuklu ve tabii çok çok altın takılı mardinli kadınların kına gecesi; çarşı pazardaki rahatlık, hep ya "abla" ya da "yenge" olma hali, hiç öyle klişe bilgilendirmelerdeki rahatsızlık hissinin olmayışı, şahmeranımı alışım, pazarlığım, sevincim; neredeyse bölgedeki bütün manastırların, kiliselerin, camiilerin gezilişi, mor gabriel'in güzelliği, serinliği, kasımiye medresesi'ndeki çeşmenin düşündürücülüğü, ettirdiği tebessüm; çok yemek, çok et, çok hamur ama yine de güzel keyifli geçen bir seyahat, düğün sahiplerinin gerek evlenmeleri gerekse bizi görmeleri sebebiyle yüzlerinden okunan mutlulukları, geceleri gerdanlığını takan mardin mutluluğu.

p.s. mardin'de insanlar oldukça güzel. özellikle de erkekler. evet, s. hanım ile baktık, baktıkça da şaşırdık, "ya bu mardinli erkekler ne güzelmiş, uzun ince geniş omuzlu elmacık kemikleri çıkık" dedik. ayrıca çocuklarıyla çok ilgilenen, çok oynayan babalar, mardinli erkekler.

Thursday, July 5, 2012

Yürek sıkıntısı

Türkiye güne güzel başlamanın zor olduğu bir ülke. Türkiye yatacak yeri olmayan insanların gevrek gevrek yaşadıkları, konuştukları, başlarına hiçbir şeyin gelmediği bir ülke. Deprem olmuş, sağanak olmuş insanların güvenli diye inanıp aldıkları evler, binalar su altında kalmış, çok mu? Evet, unutmadan İstanbul'u hiç bilmeyen, bu şehirde yaşamayan ama işin başına getirilen mimarın çizeceği ve Çin Seddi gibi uzaydan dahi görülebilecek devasa camii de İstanbul'a dikilsin ki biz de her insani hatamızda veya doğal afetlerin karşısında çöktüğümüzde tanrı parçacığını üzerimizde her an ve saniye daha çok hissedelim, daha çok korkalım, hiç yasakların, kitaplarda belirtilen kuralların dışına çıkmayalım, çıkmayı, itiraz etmeyi, sorgulamayı, kendimize güvenmeyi, inanmayı aklımızdan dahi geçirmeyelim.

O kadar sıkılıyor, o kadar içim daralıyor ki... Çaresizlik böyle bir şey herhalde. ignorance is bliss diye düşünüp keşke demekten kendimi alamıyorum.

Tuesday, July 3, 2012

Son anda cayma ile gelen rahatlık

son zamanlarda türkiye'de her şeyin ne kadar pahalı, güzel bir hayat sürdürmenin her geçen gün zorlaştığını konuşurken, birçok halin değiştiği, hiçkimse ve hiçbir şeyin aynı kalmadığı günlerde, gecikmiş zamanlardan dolayı buluşamayan toplanamayan toplansa da harala gürele yer yer hırla geçen, geçmiş doğumgünü yemeğini fantastik 4'lü yemeği ile birleştirip peymane niyeti yerine cayıp evde, basit yiyeceklerle, laciverte karşı rahatça yayılarak yapmak herhalde uzun zamandır en iyi hareketlerimizden, düşüncelerimizdendi. bir temmuz gecesi, neon elbiseli pek şık r., 2can b., armonika m., balkon, alkolsüz bira, muscat, müzik, "ya yine bana bir cd çeksene", bir temmuz gecesi balkon ...

p.s. en sevdiğim şey; trabzandan ayaklarımı sarkıtmak.

Sunday, July 1, 2012

Never on sunday: p.s.


new york city dönüşü yeni nyc williamsburg sakinleri julien-elisa ile istanbul şehir turu, sabahattin, cavit, "lokantalar hep mi sahiplerinin ismini taşır", boğaz, bosphore, hala cantano, hala petrus, hala strasbourg, hala rahatlık hala bol bol eğlenceli sohbet,"du point de vue sociologique", ayaklarımızı balkon trabzanından sarkıtışımız, balkon, padişah geyikleri, topkapı güzelliği, havai fişek deyip havai fişeklerin patlaması, birleşmiş milletler, meksika, meksika yemekleri, mexico city benzemeleri ile geçen bir hafta, jetlag sonrası hiç dinlenmeden geçen bir hafta, son gün yemeği, çarşı'daki turgut'un gündüz kazığı, karaköy maya'nın lezzetli ve kazıksız güzel akşam yemeği, veda, "viens nous voir", petrus'e mini hediye, bu burada kalmaz, evet paris olur, evet nyc olur, ya da olmaz ama mühim olan inanç; never on sunday, gey kapilim z., big sister e., organik b. ve pek keyifli gördüğüm r., karaköy, kahvaltı da olur, yemek de, geçen saatler, ops, hafif esinti, adonis kaslarından ağızların kapanmayışı, vampirler, kurtadamlar, tanıdıklar, hissedilenler, anlatılanlar, gülünenler ve her şey hafif olsun...