Saturday, December 31, 2016

"Respect" temalı wish list...


İğrenç bir yıl olan 2016'dan sonra 2017'den yegane dileğim şu resimdeki Fedon kadar cool olabilmek, hayata öyle bir gözle ile bakabilmek... Başka hiçbir şey ilgilendirmiyor. 

Bir insan ancak bu kadar cool olabilir...

Friday, December 30, 2016

Her şeye rağmen "parti"






Sıkıcı ve karanlık gündem, dinmeyen patlamalar, kapanmayan yaralar, bitmeyen acılar, sönmeyen yangınlar derken hiçbir şey hayatın devam etmesini engelleyemiyor, güneşin doğması ve her gün yeni bir güne başlanması ertelenemiyor... Ne yaparsak yapalım hayat devam ediyor; bebekler doğuyor, cenazeler kalkıyor, insanlar işe, çocuklar okula gidiyor ve her an her şeyin olabileceği hissiyatını bir hissedip bir unutuyoruz...

Bu boklukta eğlenmeyi, gülmeyi, hafifliği, kahkaha atmayı, tiril tiril ruh halinde yaşamayı da unutuyoruz. Unutturuluyoruz. Yüzlerimizde çirkin bir ifade ile ciddi vaziyette oturuyor, her an umudu kaybedecek şekilde oturduğumuz koltuğa tırnaklarımızı geçirerek bekliyoruz. 

whatever...

Her şeye ama her şeye rağmen bu yılki partiyi özellikle yapmak istedim. Doğru, artık iyice kalabalık, masraflı, yorucu, sağlam hazırlık gerektiren bir parti haline dönüştü ama yine de beni mutlu ediyor, insanları mutlu ediyor ama en çok da insanların mutlu olması şahane. 

Bu yıl yapmak istememin en büyük sebebi de herkesin böyle bir eğlenceye duyduğu özlemdi. Yalan değil, hepimiz biraz olsun hafiflemek, eğlenebilmek, gülmek, dans etmek, flört etmek, sarhoş olmak arzusu içerisindeyiz. O halde neden olmasın, her şeye rağmen güzel bir pre-yılbaşı partisi. En sevdiğimiz, en ihtiyacımız olan...

tam 23 aralık günü, cuma günü, büyük hazırlık, güzel yemekler, güzel içkiler, güzel kalabalık, güzel insanlar, güzel müzik, güzel ilişkiler, güzel gece, güzel parti ve biraz olsun mutluluk biraz olsun "oh be" hali... elbette mutluluğun şampanya halinin güzelliğini hep hatırlamalıyız, değil mi?

Friday, December 16, 2016

Arada Yaşananlar # 3

Boktan olmamasına gayret içerisinde sürdürmeye çalıştığımız fani hayatlarımızda bizler deliler gibi uğraşırken, kötüler kazanmaya devam ediyor. Bu konuda yapacak bir şey yok; birbirimize kenetlenmemiz dışında... Birbirine benzeyen insanlar bir arada olsun, beraber olsun, beraber iş yapsın, beraber üretsin, beraber üresin, beraber yola devam etsin. Günün sonunda gideceğin yer belli, orada da yalnızsın zaten. 

Biraz dürtülmek de iyi bir şey. E.A.'nın yaptığı, beni dürtmesi gibi. Muhtemelen sonucunu düşünerek yapmamıştır ama mesajı, ilgisi uzaklaştığım dünyayı yaklaştırdı, kendimi kapattığım halden sıkıldığımı hatırlattı. 

Neticede çok şaşırtıcı değil bugünlere geri dönmek... Her ne olursa olsun hayatta mutlu olan, yaşananlardan yılmayan, her türlü kötülüğe direnen, geleceğe umutla bakan biri olup da bu kadar dış etkenlere itibar etmek herhalde yaşlılıkla veya tecrübesizlikle ilgili bir durum. Bu kadar kötülüğü hiç tecrübe etmemiştim. Evet, fani ve hala genç olan hayatımda birçok insanın deneyimlemediği çok kötülük gördüm ama bugünkü leşliği hiç görmedim, duymadım, okumadım. O atmaca karının öve öve bitiremediği 1984 dahi bugünün kötülüğü kadar olamadı. Gerçekten de tebrikler; leşlik başka şey...

whatever...

Ama insanoğlu uyum sağlıyor, kendisine çıkış yolu arıyor, beynini kendisini bu yönde eğitiyor. İyi ki de böyle yapıyor, sonra da nanik yapıyor. Bizler yani leş olmayanlar için ise nanik kahkahadan, mutluluktan, eğlenceden, umuttan geçiyor. O yüzden geri dönüşlere gel, bebeğim...

Ağustos ayından al kalemi...


Bir şekilde la rentrée, yeni bina, yeni uzak semt, yeşil, hatta orman, değişen bazı durumlar, değişmeyen bir başka durumlar, putsch etkisinin devam etmesi, selaların okunması, tedirginlik hakimiyeti, arada yaşanan her şeye rağmen hayata kadeh kaldırmalar, kutlama yapmaya "insani şekilde yaşamaya" kendini zorlamalar, haliyle sarhoşluklar derken biraz Padova, Venedik ve I.K.'nın doğumgünü kutlamaları, biraz Brüksel, biraz sevilen arkadaşlar, biraz vaftiz oğlum ve yeni dükkanın açılışı ve bir şekilde la vie continue ...

Friday, December 9, 2016

Kamuoyu Açıklaması



Başlık iddialı ama bir şekilde bizim dükkan da iddialı... Uzakta ve bir şekilde incognito kalmaya çalışarak yaşamaya çalıssa da yine de iddialı. 

Ama her şeyden öte zenginliği ile iddialı. Özellikle de dost zenginliği ile...

Geçen hafta gerçekten sevdiğim, Sainte Pulchérie'de tanıdığım ilk arkadaşım E.A. mesaj atmış "iyi misin? bloguna baktım, elini sürmüyor gibisin, her şey yolunda mı?" diye. Elbette bunları daha güzel ve samimi kelimelerle ifade etmiş. Ama yine de bende bazı düşünceleri uyandırmadığını söylemek yanlış olur. 

Evet, belki de birkaç yıldır kendi küçük dünyamda pek mutlu pek keyifli olsam da bu ülkede yaşamak mutsuz ediyor, hasta ediyor. Ülkenin çirkinliği, leşliği, kokuşmuşluğu en temel eğlence hallerimi dahi etkileyebiliyor. Doğru, elin herifinin veya karısının yaptıklarına itibar etmemek ve kendi gününü etkilememek lazım ama kimi zaman beceremiyor insan. İşte o yüzden de bazı şeyleri yapmak istemiyor, içinden gelmiyor. 

Biraz buydu durumlar. Yazdan beri.

Biraz da yorgunluk. Fiziksel. 

Korkunç erken bir saatte kalkıp, bir o kadar korkunç erken bir saatte işe gitmek (hem de gerek yokken, zorunlu değilken) mahvetti beni. Resmen beni mutsuzluğa sürükledi. Karga bokunu yemeden hayata başlama neticesinde akşam 7'de uykumun gelmesine bir de insanlarla muhatap olmak bitirdi beni. Yorgunluktan parmağını dahi kaldıramıyordum, değil dükkana uğrayayım...

Ama o günler de bitti. Hallelujah! 

Ruhumun çekilmesi bitmiyor tabii bu ülkede ama onu da .... Yeter artık. 

O yüzden pek bir sevdiğim E.A.'nın ilgili mesajı neticesinde zaten kaç zamandır aklımda olan, draft post'lar hazırlayıp bir türlü bitiremediğim bloga dönüşüm tamamdır. 

Şimdi dünya düşünsün, bebeğim...