Tuesday, July 26, 2016

Hayat


"İntihar etmeyeceksek içelim bari" ...

Adalet Ağaoğlu "Bir Düğün Gecesi"ne böyle, bu cümle ile başlıyor. Ne kadar çarpıcı bir giriş cümlesi değil mi? Zaten Adalet Ağaoğlu'nun romanları öyle değil mi? Tatsız olan, boktan olan o romanlarda anlatılanların neredeyse bizim hayatlarımızı anlatıyor olması. Yoksa kurgu olarak gayet güzel de, anlatılanların neredeyse gerçek olması bizler açısından yıpratıcı.

Bu harikulade giriş cümlesi bizim bugünkü hayatlarımızı gayet güzel özetliyor.  

Ne yapalım? Aynen öyle yaptık. Yapmaya da devam ediyoruz. Şampanya, rakı, single malt dışında en sevdiğim, yaz gecelerinde, kış gecelerinde en en bayıldığım şey cin tonik. 

#8 yaptı, ben içtim. #8 yaptı, ben içtim. Günlere yayılan vaziyette ama son günlerin aktivitesi bu oldu. Cin Tonik.

Kahpe kader utansın ne diyeyim ki daha...



 

Wednesday, July 20, 2016

Bitmeyen kabus, Forever kabus


Anlaşılan o ki, 2016 biz insanlara yar olmayacak... Ne dünyada, ne de bizde. Ama bizim gibi dünyanın bu tarafında yaşayanlara hiç ama hiç yar olmayacak. 

Zaten her şey pamuk ipliğine bağlı vaziyette yaşıyor, zaten yüreklerimiz sürekli tedirgin vaziyette "hah şimdi bi şey olacak" duygusu ile pır pır ediyorsa sürdürülen hayat hayat olmadığı gibi, verdiği ağırlık da insanı tüketiyor. 

Ama buraya kadar her şey iyiydi. Yani iyi değil de işte, ehveniser deyip, yaşamaya çalışıyorduk. 

Bütün bu korkunçluğun üzerine bir de "darbe" eklenince... Ne diyebilir ki insan?

Evet evet darbe, yıl 2016 ve biz hala askeri darbe veya sivil darbe gibi rejimlerden konuşuyor, bunları yaşamlarımızda deneyimliyoruz. Daha doğrusu deneyimlemek zorunda bırakılıyoruz. 

Yapmadığımız seçimler, seçmediğimiz insanlar, tasvip etmediğimiz anlayışlar bizleri hiç olmak istemediğimiz bir dünyanın içine çekiyor, zorla orada yaşatıyor. Savaş gibi, iç savaş gibi, darbe gibi, rejim değişikliği gibi...Bunların hiçbir tanesini halk seçmez ama hepsinin en boktan sonucunu halk yaşar. Hem de yıllar yüzyıllar boyunca. 

Tamam, biliyoruz ki hiçbir şey sonsuza kadar sürdümüyor ve bir şekilde bir gün her şey değişecek. Tabiatı doğası gereği. Ama oraya ulaşmak bile bize uzun geliyor bizim ömrümüzden ömür, mutluluğumuzdan mutluluk, güzelliğimizden güzellik çalıyor. Yıllarımızı, değerimizi, varlığımızı başkasına ipotekliyoruz. 

Ne boktan değil mi? Yıl 2016 olmuş, millet uzayda hayat kuruyor, Mars'ta ev satın alıyor, biz burada darbe denilen bir bela ile uğraşıyoruz. Sanki tek eksiğimiz buymuş gibi. 

Bir devletin bir milletin bitişi...

Yazık. Üzücü. 

Keşke bitse bu kabus da bir zamanlar yaşanılan güzel günlere dönebilsek... Ama atasözü doğru çıktı, her zaman "gelen gideni aratırmış". Kim derdi ki beterin beteri vardır ve bu gerçektir.

Wednesday, July 13, 2016

En sonunda...

En sonunda. Gerçekten de nihayetinde, aylar ama aylar sonra ilk defa dün kendimi tiril tiril hissedebildim. Hafif, keyifli, mutlu, (eski) günlerdeki gibi "yüksek". Ne kadar üzücü değil mi? Oysa Anotherstar Wonderland'de kendimi kötü hissettirecek hiçbir şey yok. Aksine her şey dilediğim, kurgulamaya çalıştığım gibi. Ama bu ülkede yaşamak, her güne mutsuzlukla kalp çarpıntısı ile başlamak demek. Veya insanın bütün yaşam keyfinin çalınması, mutluluğunun ipotek altına alınması, kahkakasının başkasının hırsına kurban olması demek. Bütün bunların o çok varaklı varoş ("varoş" burada çok özenle seçilerek kullanılmıştır; toplumun gelir seviyesindeki alt sınıfını değil, görgüsüzlükte çığır açan, para için her şeyi yapabilecek ve tabii "mış gibi" hayatları gösteren eski fakir yeni zengini ifade eder) yöneticilerin elinden çıkması cidden delirtici bir şey... Ama yapacak bir şey yok.

whatever.

Dün sabah aylardır, aylardır ilk defa gerçek tiril tiril hale kavuşuldu. 

O halde on croise les doigts.