Showing posts with label wish list. Show all posts
Showing posts with label wish list. Show all posts

Monday, January 1, 2018

31 Aralık

Güzellikler, mutlu, sağlıklı günler dileyelim mi? Neden olmasın? Zaten bok çukurundayız belki şans güler bize. 

P.S. Bir tane sığır var (tabii ülke o kadar zengin ki, sayıları binlerle ifade edilir de bu yine biraz ilginç), çıkmış evin damına Noel Baba'yı bekliyormuş. Beklemek yetmiyormuş, gelince de "imana gel" diyecekmiş... Benim bir dileğim daha var; oksijen israfı olan bazı insanlar mümkünse en kısa zamanda dünya üzerinden silinsinler, ölüp gitsinler. 

P.S. (2) Yine bu sığırlara inat gayet güzel eğlendim. Hem de beklenmedik şekilde. Güzel de içtim. Ohhh. Daha ne? 



 

Saturday, December 31, 2016

"Respect" temalı wish list...


İğrenç bir yıl olan 2016'dan sonra 2017'den yegane dileğim şu resimdeki Fedon kadar cool olabilmek, hayata öyle bir gözle ile bakabilmek... Başka hiçbir şey ilgilendirmiyor. 

Bir insan ancak bu kadar cool olabilir...

Sunday, January 3, 2016

Wish List


Bu yıl ihtiyaç büyük. Mutluluk arayışı da wish list de artık toplumsal hayat içerisinde olmazsa olmaz dediğimiz bir hale geldi. Ee, madem yıl başladı, o halde bir şeyler değişsin güzelleşsin, iyileşsin değil mi? Dediğimiz, dilediğimiz mutluluk olsun. Güzeller güzeli dükkan da içine girdiği ve her an kötü haberlerle sarsıldığı karanlık başlıklardan konulardan çıksın, uzaklaşsın ve eski pervasız, umarsız, serseri ruh haline geri dönsün. 

Wish list işte ne yaparsın, dilemekten başka bir şey olmuyor. Bakarsın işe yarar.

Monday, November 2, 2015

Sabah


"Nefes al nefes ver, nefes al nefes ver" ... 

Yapacak şimdilik pek bir şey yok, aldık elimize oturuyoruz. Ağlayacak veya söylenecek bir durum da yok açıkcası. Her şey neyse ne, işte. Ha, ama sandıklarda hırsızlık, usulsuzluk var mı? Kesinlikle! Sonuna kadar hem de. En komiği de yıllarca (halen de) bu ülkede solcular, sosyalistler hep vatan haini , ülkesini milletini satmak isteyen  şerefsiz damgası yedi, sırf "eşitlik, adalet" kavramlarını savundu diye hapse düştü, işkence gördü. Karşı taraftaki sağcılar, milliyetçiler, muhafazakarlar, islamcılar da herkesin ve her kurumun gözü önünde göstererek yaptıkları her şeyi vatan millet inanç (islam) uğruna yaptıklarını söyleyip binlerce insanı patlattılar, domuz bağı ile işkence ederek kadınları öldürdüler, aydınları sanatçıları otel odalarında diri diri yaktılar. Öldürmedikleri zamanda da yalan, hırsızlık, yolsuzluk, dalavare ile arazileri kapattılar, ihaleleri aldılar, oy pusulalarını çaldılar, para vererek oy satın aldılar. 

Durum bu, hayat da bu. that's life. Üzülecek bir şey yok çünkü üzülünecek o dönem çoktan geçti gitti. Bugünün başlığı bokun içinde nefes almayı öğrenmek çünkü bir süre daha bokun içinde kendisini büyük bok sanan küçük ve çapsız boklarla beraber yaşamak zorundayız.

Bugün gülenin ağlayacağı günler de gelecek, herkes gibi. Hiçbir şey aynı sürmüyor aynı kalmıyor. Sadece bu bekleme dönemi çok sıkıcı ve boktan. 

Ne yaparsan yap yine her gün güneş doğuyor, sabah oluyor ve akşam batıyor. Yani hayat devam ediyor. Herkes için. İstesen de istemesen de. O yüzden dünya yine dünya döndü, sabah oldu hayat da bizler için nefes alıp nefes vermeyi öğrenerek, çirkinliği görmeye alışarak hayat devam ediyor. Kötülerin dünyasında pis sırıtışlarının gölgesinde. that's life. Cidden. 

Encore un matin. 

P.S. Ama evet bir wish list 'im var. Hepsi, kime ne yaptılarsa (iyi-kötü diyeceğim de yaptıkları iyiliklerin bir elin 5 parmağını geçeceğini düşünmüyorum) gani gani başlarına gelmesini diliyorum. 

Eee bebeğim, naparsın artık hepimiz kötüyüz, kötülüğü ustasından öğrendik.  

Friday, March 20, 2015

Wish List

Geçtiğimiz yıl sadece iki tane wish list yazmış biri olarak 20 Mart itibariyle bir gelişme var demektir. Evet, bir sönükleşme, bütün Türkiye'nin ruhunda bir kararma, isteksizlik olduğu malum ama bitsin gitsin herkes kendi yolunda uzasın. 

Gökyüzündeki bütün yıldızların gezegenlerin ay ve güneşin pek bir hareketli olduğu baharın ilk gününe yakışan bir wish list olsun...

Gerçekten de tam benlik. Uzun ama çok uzun zamandır bu kadar beni yansıtan bir ayakkabı görmemiştim. Ah Acne Studios bitirdin beni...Şu an ulaşmak istiyorum, o kadar güzel...


Tuesday, December 30, 2014

Wish List # 2

Yıl biterken yüreğim heyecanla yükselmişlen şöyle geçtiğimiz yılın Wish List 'lerine baktım ve pek şaşırtıcı vaziyette karşıma çıkan sadece tek bir yazı oldu. Ya geçtiğimiz yıl çok sıkıcı bir hayatım olmuş ya da hayat beni tüketmiş, bezdirmiş ve ciddiyete boğmuş. Valla kendimin sıkıcı olma ihtimalini kafadan elediğim için hemen ikinci seçeneği tercih ediyorum...Beni bu hale sokanlar utansın, daha ne diyeyim...Ne ruhumda glamour kalmış, ne şampanyanın içine düştüğüm günler kalmış, ne keyifle uyanıp da hayatın güzelliğini hissetmek kalmış. Hayatım, mutsuz insanlar, mutsuz insanların hırslı davranışların, mutsuz çocukluk geçirip de mutsuz yetişkin olanların kötü insana dönüşme hallerinin savaşlarla, bombalarla, açlıkla, öldürülen çocuklarla, adaletsizlikle süslendiği neredeyse siyahın hiç kalkmadığı günlere saplanmış resmen ...  Çok sıkıldım. İnsanoğlundan da hırsından da çirkinliğinden de aptal egosundan da. 

Kendime wish list'im (kırmızı altın Rolex'i geçtim bu yıl): " Sarhoşluk döneminde görüp de öğrendiğim karşındakini takdir etmeme, başarısını es geçip görmezden gelme hatta itibarsızlaştırma, özellikle de güzelliğini başarısını kıskanma gibi korkunç huylardan kurtulmak!". Aynılarına maruz kalıp tepki olarak sadece benzer davranış gösteren bir kısım insana yapsam da mazereti olmayan bu çirkin hareketler tamaman bitmeli. Hepsi tek kelimeyle korkunç! En sevmediğim şey karşımdakine bakıp da takdir etmemek, beğenimi söylememek...Hiç benlik değil ama sarhoşluk döneminin öğretilerinden olmuş, yapmışım ve hala bugün ne yazık ki kendilerinden görüp de öğrendiklerime karşı da hala yapıyorum. Hiç benlik değil. Aksine bayılıyorum karşımdakine dair güzellikleri, gururları telaffuz etmeye. Yükselsin etrafımdakiler, sevdiklerim. Aksi hal resmen büyük fiyasko! Kendim için. Gerisi ile zaten ilgilenmiyorum. Evet, giderayak 2014 wish list'im budur. Nasıl olsa öğrenilmiş davranışlar bunlar, değişebilirler.

Wednesday, January 1, 2014

Yeni

gelenek devam etsin herhalde malum yeniye özlem yeni bir şey değil. o halde; 1 ocak itibariyle yeni hayallerin, yeni düşlerin, yeni heyecanların, yeni mutlulukların, yeni kurguların, yeni paylaşımların, yeni dileklerin, yeni coşkuların, yeni tatların, yeni kıpırtıların, yeni ilişkilerin, yeni güzelliklerin, yeni bilgilerin, yeni şarkıların, yeni filmlerin, yeni kitapların, yeni evlerin, yeni şehirlerin, yeni ülkelerin, yeni güzergahların, yeni gecelerin, yeni gündüzlerin, yeni sıcaklıkların, yeni dillerin, yeni insanların, yeni kültürlerin, yeni ofislerin, yeni hanelerin, yeni mahallelerin, yeni keyiflerin, yeni şampiyonlukların, yeni maçların, yeni hareketlerin, yeni öğrenmelerin olduğu yıl olsun, bizim olsun. ha bir de yeni güzel beyaz/marin nevresimler olsun, hayal etmesi kolay olsun.

p.s. eski yenilerden kalanlar zaten bizimle. tekrara gerek yok.

Monday, December 23, 2013

Wish list derken, aralık ayı derken, o tarih derken, The New Yorker derken

Aralık ayı geldi de geçti hatta yıl bitti diye düşünürken yine o tarih, yine o ay, yine New York arzusu ve yine wish list. Muhtemelen bu yılın son wish list 'idir bu.





Thursday, October 10, 2013

Wish list # 4

Gerçekten de (muhteşem) geri dönüş (ler) yaşanıyormuş. Sarhoşluk bitmiş, sıradanlık ve cehalet yüzdesinin paylaşıldığı manasız konuşmalar çoktan sonlanmış ve eski güzel günlere-yeni ve daha güzel hali olarak- geri dönüşe geçmiş. Aynen sosyolojiye olduğu gibi, teze olduğu gibi, bilgiye, gerçekliğe, gençliğe, 2000 yılı roma tatiline, dostluğa, özene, samimiyete olduğu gibi.

... bitti o sarhoşluk günleri. onunla beraber  sözde eğlencesi (!) de.

p.s. madem "lire" oldu, okumak oldu, biten eğlenceler oldu. o halde neden maureen freeley'nin çılgın robert kolej eğlencelerini anlattığı  "eğlence bitti" kitabı da olmasın? 

Wednesday, October 2, 2013

Wish list # 3

                                          valentino, ilkbahar/yaz 2014


Yeşilin tonu, elbise filan cidden şahane de başlığa sebep veren asıl wish list öznesi o leopar/kaplan/aslan kafalı bilezik ve yine serçe parmaktaki pinky ring'tir. Listedeki her şeyi silebilir bir bunu isteyebilirim; o kadar müthiş...

Ha tabii bunun dışında daimi wish list özneleri var ne yazık ki.. "güçlü olanın kıçını yalayacağım, ondan nemalanacağım diye yanlışa doğru, yalana gerçek diyenlerin dünya üzerinden yok olması" mesela. Veya "kimsenin uyuşturucu çetelerince öldürülmüş çocuğunun tabutuna-elleri kelepçeli- sarılmak zorunda kalmaması" gibi muhtelif dileklerim de var. Ne yaparsın işte, burada yaşayınca böyle moda, müzik, eğlence gibi fani şeylerle kendini oyalıyor insan. Yoksa toplumun her kesiminde yaşadığın her günde karşıdan gelen nefret, hırs, sahtelik, mutsuzluk, olumsuzluk, baskı, timsah gözyaşları, mağduriyet oyunları altında ezilir gidersin. FAK!


Tuesday, March 26, 2013

Pandora'nın Kutusu

" in classical Greek mythology, Pandora was the first woman on Earth. Zeus ordered Hephaestus, the god of craftsmanship, to create her, so he did—using water and earth. The gods endowed her with many gifts: Athena clothed her, Aphrodite gave her beauty, and Hermes gave her speech. When Prometheus stole fire from heaven, Zeus took vengeance by presenting Pandora to Epimetheus, Prometheus' brother. With her, Pandora was given a beautiful container – with instructions not to open it under any circumstance. Impelled by her curiosity (given to her by the gods), Pandora opened it, and all evil contained therein escaped and spread over the earth. She hastened to close the container, but the whole contents had escaped, except for one thing that lay at the bottom – the Spirit of Hope named Elpis. Pandora, deeply saddened by what she had done, feared that she would have to face Zeus' wrath, since she had failed her duty; however, Zeus did not punish Pandora, because he had known that this would happen."

Malum yunan efsanesini biliyoruz. Ya da en azından efsanede bahsi geçen Pandora'nın Kutusu  denilen şeyin içerisinden iyiliğin, iyi niyetin, güzelliğin çıkmayacak olduğu kadarından haberdarız. Hayat denilen şey de işte, her gün Pandora'nın Kutusu gibi sürprizlerle, kötü tecrübelerle dolu. Mutlaka bir yerden bir kötülük, bir kötü söz, bir kötü davranış biçimi, bir kötü tecrübe, olay, yaşanmışlık çıkabiliyor, Pandora'nın Kutusu'ndan çıkan kötü sürpriz de genelde en beklenmedik zamanlarda en beklenmedik insanlardan gelebiliyor, yüzünde patlıyor insanın. whatever. Herkesin içinde bir Pandora'nın Kutusu olduğu gibi, bunu açıp açmamak yine tamamen kendisi ile ilgili bir durum. Açmak ve içindekileri karşısındakine karşı kullanmak, bundan güç elde etmek bir yol, kutuyu hiç açmayıp içindeki kötülükleri önemsemeyip kendi yoluna kendince devam etmek ise bir başka yol. Neticede Pandora'nın Kutusu'ndaki kötülüklerin yanında kalan tek bir şey var, en dipte en derinlerde, o da  Elpis. Yani umut. Belki kötülüğe- özellikle de "banalleştirilmiş kötülüğe" - bulaşmadan, "gündeliğe indirgenmiş sıradanlaştırılmış ve hiç de korkunç gelmeyen" kötülüğe itibar etmeden yaşayıp gitme umudu vardır bu hayatta. Kim bilir? Çocukça ama umut böyle bir şey; inanıyorsun, hayal ediyorsun. Yapacak başka ne var ki?

Okuma Listesi: Hannah Arendt (yine ve yeniden)- Kötülüğün Sıradanlığı, Metis

Ve tabii yapacak bir şey yok. Bu kadar ciddi konulardan, ciddi kitaplardan sonra elbette hafiflemek lazım. Ya da J.A.'nın geçen gün altınlar içerisindeki halime dediği gibi "rüküşlüğüne, kıroluğuna inanamıyorum, çocuğum! " durumunu kabul etmekten başka çare yok. Çünkü asıl Pandora'nın kutusu benim için işte budur (diğeri ise zaten her gün her saniye hayatımızda). Gerçi bunların da içinden yani bu güzelliğin içinden çıkan "mutlaka edinmeliyim" arzusu ile gelen hırs, açgözlülük, gösteriş ve nihayetinde sahip olma ile gelen muktedir karakte yapısı ile mevkii sanrısı düşünülürse eh, bu şahane Rolex kutusu da bir nevi Pandora'nın Kutusu'ndan hallice sayılır. Ama wish list 'te olması istenen cinsten bir Pandora'nın Kutusu.  Rolex Forever.

 








Saturday, March 23, 2013

Wish List

Yeni yıl wish list 'inin ilk nesnesi. Koolluktan neredeyse patlayacak isveç markası Acne yapmış ve haliyle bulamıyoruz (creme de la creme sweatshirt'u gibi) . Oysa içinde Rio var, New York var, lacivert var, mutluluk var.  Ayrıca erkek sweatshirt'u olması sebebiyle medium veya large almak kendisini üzerimde hayli hayli güzelleştirecek. Ama yok işte öyle değil. Hem isveçli, hem Acne olunca bu güzel sweatshirt neredeyse bir hipster'in it-item'i cazibesinde tükeniveriyor stoklarda. fak!'

- are you hipster or homeless? 

gerçekten de I hate hipsters...

Thursday, January 31, 2013

Büyük özlem

En son dün söyledim. Özlemimi; "büyük" özlediğimi. Doğumgünü, geleneksel parti, yeni yıl partisi, her iki tarafta halen yer yer devam eden hastalık hali, başkaları ile buluşmalar, kimi zorunluluklar derken en sevdiğimiz eğlenceyi sıradan yaşamışız, yemeğin yanında 2-3 ile yetinmişiz. Hele hele kendisi dün dönerek çok eğlenceli, çok komik, çok şahane, çok fantastik vaziyette gelince bir kez daha hatırladım, içim kıpırdadı ve "en kısa ikimiz de beraber sarhoş olmalıyız" diyerek büyük özlemimi dile getirdim. Resmen kış geldi, yağıştan, soğuktan, hastalıktan içip döne döne gelmeyi unutmuşuz. Oysa nasıl da komik hallerde oluyoruz.

Wednesday, December 5, 2012

2si bir arada misali; sabah keyfi & wish list

çok erken sabah saatleri, yine erken sabah sporu, gece yarısı gelen ahtapot, sarhoş kaykaycı, yaklaşan gün, kıpır kıpır ruh hali, yükselen güneş, hep " güneşi uyandıralım " duygusu, ne yazık ki kendi ekseni dışında yaşanılan ülke sınırları içerisindeki her türlü mevcut durumun korkunç derece sıkıcı, mide bulandırıcı, yürek dağlayıcı oluşu ile yine insanın kendine dönmesi, mutluluğu geniş anlamda bulamaması vs derken kaykay insanları, beautiful people ve heyecanla beklediğim, istediğim, kendimden geçerek seyrettiğim belgesel pretty sweet ...

ara ara hatırlamak için:
- lords of dogtown
- z boys
- alt kültür
- supreme
  

Monday, November 5, 2012

Wish list # 3

Çok uzun zamadır listemde de hiç üstüne gitmemiştim. cartier bague panthere. Etrafımda kendim dışında beğeneni görmedim de ben çocukça ifade ile "büyük beğeniyorum". Hala üstüne gider halim yok da kim bilir, alırım belki veya belki başka şey. Hayat ilginç işte, bilinmez ve beklenmedik sürprizlerle dolu. Kim bilir, belki o zaman çitalığı bırakır, panterliğe yükselirim. Gerçekten de neden çita acaba? Herhalde söylenişini beğeniyorum yoksa manası yok. Hey çita!

çita'ya özel p.s.: muhtemelen şampanya ve merkür yüzünden. geçecek. blame it on champagne, blame it on mercure. 

  

Friday, September 7, 2012

Bileğimdeki JFK


Evet JFK, John Fitzgerald Kennedy'in kısaltılmışı.
Evet JFK, 1991 tarihli Oliver Stone 'nun başkan Kennedy suikasti hakkındaki güzel filminin ismi.
Evet JFK, NY havaalanının kısaltılmışı, bizim G.G. ile giriş çıkışlarda çok eğlendiğimiz ama Kennedy anısına mutevellit fotoğraf çekmeyi gerzekçe unuttuğumuz yer.
Evet JFK=Kennedy (to whom it may concern)
Ve bugün itibariyle JFK, bileğimde iplerden elle örülerek yapılmış ve hiç mi hiç beklemediğim bir hediye. Gerçekten de ürünün ismi JFK 'miş (ki bu bomba tesadüf beni benden aldı haliyle). Tesadüfen kendi doğumgünü hediyesi vesilesi ile Mr. Hyde'da görüp çok beğenmiş, çok istemiştim ama üşengeçliğimden, "of şimdi sipariş vermekle mi uğraşacağım" diye düşünmekten elbette arzumu rafa kaldırmış, summer it-item süsü vermiştim. Gel gör ki bu yıl çok garip bir yıl. Güzel ifadeli garip bir yıl. Beklenmedik şeylerin olduğu beklenenlerin ise hayal kırıklığı yarattığı; en yakınların en uzak en uzakların ise en yakın olduğu bir yıl. Bundan sonra da böyle gider. Taşlar yerine çoktan oturdu, acılar çoktan çekildi, yeni dünyalara yelken çoktan açıldı. Ayrılsak da beraberiz, berabersek de ayrıyız ama yeni yaşamların, yeni paylaşımların beklenmediği kadar kalıcı şekilde kurulduğu bir yıl 2012. Makro sosyolojiden mikro sosyo-psikolojik yorumlara inersek çok ama çok şımartıldığım ama bir o kadar da bilerek sarsıldığım bir yıl oldu bana. Tercihim elbette şımartıldığım ve mutlu anlarda çünkü artık sevgi dolu olsa da başkalarının çöp kutusu olma hali sıkıcı ve yorucu bir hale dönüşüyor; gerek yok. whatever. Uzun ve melankolik ve tabii hayat dersi veren yazılardan ifadelerden sıkılan biri olarak bayağı bir şekilde bu durumu gayet sallayıp sadece yine hiç beklemediğim bir şekilde sunulan, düşünülen, gülümseten, mutlu eden hediyemden pek etkilendim. Mutlu oldum. Aynen NY seyahati gibi. Bu yıl aldığım en güzel ama ondan öte en özenli hediyelerden. nokta. Bu saatten ve bu yaştan sonra herhangi bir arkadaşlık/dostluk/sevgililik/aile ilişkisinde özen yoksa mümkünse görüşmeyelim çünkü sevgi tek başına hiçbir şey ifade etmiyor. Her yerde ve her şeyde var, her hedef de o meşhur "sevgi"den geçiyor zaten. Olmayan ise özen.

kiel james patrick, kutusu, haritası, sunumu, 3 günde gelişi, "bana kutularla gel ya" deyip cepten çıkan lacivert kutu, isminin jfk oluşu, kennedy'nin hatırlanışı, bileğimdeki duruşu, elisa ile beraber taktığımız güney amerika bilekliği ile komik duruşu (evet, embesil ergen gibiyim, dilek tuttum, kendiliğinden düşmesini bekliyorum, o yüzden çıkartmıyorum), altınlarla uyumu vs tamamdır. her şey şahane!

p.s. tayland'tan gelen fuket ve geçirilen saatler sonrası # 8 için anlattıklarıma kahkahalarla neredeyse yerlere yatarak gülüşü, durmadan "yemin ediyorum bomba bir insansın" deyişi ve giderken de "bence altın bir kolye gelecek" diye patlatışı.

p.s. (2) endless summer state of mind. cidden.

p.s. (3) bu yelkenci bilekliklerinin moda olacağını sanmıyorum. olsa da bizi etkilemez çoğunlukta geçip gider sonra yine bize, chris craft veya riva ile gezinme hayalleri kuranlara kalır.

Friday, August 3, 2012

Wish list # 2

oğlanlar değil de brooklyn parle français sweatshirtleri. varlığından pek sevdiğim chileksuyu sayesinde haberdar olduğum ve hemen sahip olmak istediğim ama tabii her tarafta sold out olması sebebiyle yerime şap diye oturup beklemeye başladığım wish list nesne(m). benimle beraber chileksuyu da listesine eklemiş. gerçi bunlar kılık kıyafet gibi fani şeyler, gelip geçici, ephemere diyelim, asıl wish list söylenmeyenlerde. şimdilik üçteyiz.

yalnız bu parislilerin de brooklyn fantezisini anlayabilmiş pek değilim. julien brooklyn'de "viens nous voir la prochaine fois", dfp zamanında parisbrooklyn fantezisinde şarkı yaptı, şimdi de bu gençler brooklyn we go hard diyor, jay-z ' nin brooklyn go hard'ından giderek. allah bilir, uçağa binebilse philippe de gidecek.

Thursday, January 5, 2012

Wish list

yeni yılın yeni oluşturulan wish list'ine ilk arzu nesnesi bu olsun. hem sweatshirt hem f.s.fitzgerald, hem de beni ayrı ayrı kendi ofislerinde kendi dünyalarında düşünüp aynı şeyi gönderen ve sabah sabah çok gülmeme sebebiyet veren bir şekilde gönderenler; yani kurt cobain b. ile isveçli . o kadar güldüm ki..."sen seversin kesin" diye aralarında yarım saat bile fark olmadan aynı sayfayı göndermeleri beni resmen benden aldı, "wish list'imi hemen oluşturayım, bu kadar güzel hissiyatı boşa çıkarmayayım" dedim. işte wish list'in ilk arzu nesnesi; aynı zamanda das ist fantastich! değil mi?

"It makes me sad because I've never seen such - such beautiful shirts before
"-
f.scott fitzgerald, the great gatsby, ch.5

Thursday, December 8, 2011

Wish list # 4

Tamam dahi, tamam pek şahane pek Louis Vuitton da hiç benlik şeyler yapmayan tasarımcılardan Marc Jacobs. Ancak aşağıdaki şaka herhalde. Yani herhalde şaka demek istiyorum. Ne çok trashy, ne çok agent provocateur, ne çok babaanne, ne de "artık kutsal anne olmuş iyi aile kızının" seksi olmasını umduğu çamaşırı gibi. Başlı başına, yorumsuzca doğallıkla seksi. Siyah ince askıların güzelliğini ise zaten geçiyorum. Yakası kesik sweat-shirtlerin omuzdan çıktığını düşünmek bile oh beybi diye düşünmeme yetiyor.

- " seviyorum sweat-shirtlerin yakasını kesmeyi, köprücük kemiklerimin gözükmesini filan, bayılıyorum".

- "anladım, güzelmiş".