Friday, August 31, 2012

...


" güzel kız, güzel çocuk, benzer sorunlardan muzdarip iki karşı cins, kız- erkek, arkadaş olur mu olamaz mı, bu kadar mı beraber eğlenilir, eğlense ne olur, kötü mü olur yoksa ciddi durup tepkisiz mi kalmak lazım, işin içine başka şeyler girse ne olur, her şey biter mi, büyü bozulur mu, korku olur mu, korkmadan olur mu, kendine güvenen mi yoksa kendine güveniyormuş izlenimi yaratmak için baskın basanındır tadında hareket eden mi, sonunda her şey güzel olur mu, sonunda herkes benzeyeni ile beraber olur mu...?"

p.s. friends with benefits. eğlenceli, endless summer filmi, güzel kız güzel çocuk, chick flick kadar kabus değil, işte endless summer. olur.

Tuesday, August 28, 2012

P.S. # 5

cuma yemeği, ada'ya geçiş, tanıdık ada ahalisi, benim için barbunyalar yapmış i.ç. & o.ç. ve tabii yanımıza ara ara katılsa da evlatları r.ç., hannah arendt yazarı f.b., sabah erken dönüş; cumartesi, geçen sabahattin sonrası organize edilen brunch, h.& u. , pek sevdiğim m., ve kendisine "senin aynın. ben şu anda şoktayım", g.g., güzel ev, mutlu ev, hiç gitmek istemeyiş, "mutlu anların mutlu paylaşımı ile mutlu ayrılmak" ile "ya ne kadar unutmuşum benim için mutlu olunduğunu hissetmeyi", gece yemek, # 8, "eee nereye gidiyoruz. sabahattin değil mi? nasıl yani? senin iskele'ye gitmeyecek miyiz? yoo sen öyle demedin mi?" gibi fantastik konuşmalar neticesinde aynı haftada 3 gece ile kendi sabahattin rekorumu geçmem, yine mekanın temizlenmesiyle beraber kalkmamız, apartman trafiği; pazar, inşaat, uykusuzluk, j.a., haftasonunun bitişi ve p.s. # 5

Thursday, August 23, 2012

Ağustos ve ilerisi


yaz, 2012 yazı, mutlu, huzurlu, hafif, sakin, daha da mutlu, dingin, heyecanlı, kıpır kıpır, denizli, taşlı, yine denizli, hareketli, city that never sleeps, boys n' girls, rüyalı, şahmeranlı, yine heyecanlı, yine komik, yine eğlenceli ve yine ve her zaman dil ısırtacak cinsten. normalde öyle "mutlu" ve türevlerindeki duyguları aleni olarak dile getirmeyi sevmediğim gibi söylemekten çekinirim. gerek yok. işin doğrusu karşısındakinin mutluluğundan mutlu olan o kadar az ki. eğer kendisi mutluysa sorun yok ama yok eğer değilse işte maskeli hayat. whatever. her şey ve herkes bir şekilde yerinde, en önemlisi olması gerektiği yerde. endless summer olsun hep ruh halim; az giyinik, tiril tiril, hafif, çirkin gerçeğe karşı daha da hafif, birçok dert ve tasadan uzak ama en çok sıcaktan uzak. ne demiştik; mutluluğu da paylaşabilmek önemli. eğer paylaşılmıyorsa ya gitmiştir ya da bitmiştir ya da kendi mutlulukla süslü mutsuzluğu başka duygular uyandırıyordur.

rio olsun, bossa nova olsun, geri dönüş olmasın.

P.S. # 4

bayram p.s.'i, şehir sakin de arap turist istilasının kat be kat arttığı günler, ada, j.a. & f.a., bayram harçlığı (gerçekten de mükemmel bir şey, şu bayram harçlığı kaç yaşında olursa olsun insan), arap turist dolu ada, çok kalabalık ada, geri dönüş, pazartesi, sabahattin, g.g., h. & u., yemek daveti, hiç tereddütsüz "acaba nasıl olur gergin olunur mu" diye hissedilmeden bir yemek daveti, sevilen (!) gürültücü (!) hal, gece yatmadan önce single malt, son gün kahvaltısı, yemediklerimi yediğim kahvaltı, # 8, pek rahat, havanın sıcaklığının normal boğmayan son halleri, i.k., yine pinponların saatlerce oturduğu aşk, yine bombalar ve i.k.'nın arka arkaya şaşkınlıktan değişen yüzü, kahkahalar ve ny sonrası gelen ilk hamburger, kötü hissedişim ve tekrar organik yaşama dönüş ve bayramın sonu...

p.s. "gönderirim pnr numarasını telefonuna" ve şok!

Broome


Güneye indikçe numaralı değil, isimli sokaklar bulunuyor NY 'ta. Meğer çekeni, tmblr sayfalarına koyanı çokmuş. Görünce rastlayınca kendimin de çektiğini hatırladım. Biri daha güzel daha profesyonel diğeri daha ham. Pembeyi yeni basmışlar, nasıl bastılarsa artık oraya...?

Saturday, August 18, 2012

Bayram temennisi


"be water my friend"- bruce lee.

derin anlamları var da yazmaya üşendim. ama su gibi olursa insan belki her şey her şekilde daha kolay gelebilir, yaşanabilir, uyum söz konusu olabilir. ama bazılarında olmayacak. hiçbir zaman. olanda olsun gerisine yapacak şey yok. hayat böyle geçsin.

bizim dükkanda ise çok uzun zamandır söz konusu bu water hadisesi. ruhen, bedenen. o yüzden belki de akıp gidiyor işte. kendi düzeninde kendi zamanında. be water my friend.

p.s. zamanında felsefe okumuş bruce lee'nin bir tişörtü vardı ama kaybetmişim yıllar içinde. wing tsu, wushu ve birçok şey epey yakın gözüküyor. veya su gibi kendi şeklinde akıyor.



Sunday, August 12, 2012

make a wish ( on a song)

george michael- I want your sex

imza: ajan anotherstar

oh beybi!

Never on sunday # 7

bugün, yarın, daha sonraki gün ruh halim bu olsun. çocukken dedem hamak kurmuştu bahçeye, onlara gittiğimde aynen böyle geçerdi yaz günlerim. fiziksel olarak yapamasam da hamakta aynen bu pozisyonda uyuyan hafif ruh halim hiç değişmesin. bir de hep chopin nocturne'leri çalsın kulağımda. yaz vakti gelen serinlik mutluluğu bunlar.

Friday, August 10, 2012

Olmuş bitmiş bile

Konu yine dönüp dolaşıp gözüken hiçbir şeyin öyle olmadığına geliyor. İlişkilerin, sevgililiklerin, arkadaşlıkların, komşulukların, tutkuyla bağlanmaların, inatla istemelerin, kutsal annelerin kutsal ailelerinin, inançla tapınmaların yani her şeyin gösterilme biçimi kendi gerçeğinden o kadar farklı ki. Elbette ufak sapmalar olacaktır ama 360 derece bir sapma olmasın mümkünse. Anlamakta zorlanıyorum, oynamakta ise daha çok. Gerçekten. Yetişemiyorum da. Yetişemeyince de haliyle sıkılıyorum bu aptalca oyundan. Yaşlandıkça, başıma sürekli dert açan dilim yüzünden içine girdiğim gereksiz gözüktüğü sebeplere dayalı olmayan paylamalardan sıkıldıkça birçok konuda herhangi bir laf etmemeyi öğrendim. "her şey çok güzel, her şey nasıl duyulmak isteniyorsa öyle". İnsanlar öğreniyormuş. Bir şekilde, bir durumda canları acıdıkça, kendileri hak etmedikleri durumlarda kaldıkça ona göre davranmayı yani susmayı, durmayı, tepkisizliği, onun istediği tepkiyi vermeyi. Bin yüzlü mış gibi yaşam örneklerinden sadece bir tanesi. Soldaki Liberty Ross, ingilizlerin çok güzel, zamanında The Face dergisi'nin sürekli kapak olan favori mankenlerinden. Meğer Los Angeles'ta beraber yaşadığı yönetmen kocası kendisin de oynadığı filmin çekimlerinde onu sağdaki yeni yetme amerikalı oyuncu ile aldatmış (ortadaki güzel insanın konu ile hiçbir ilgisi yok). Filmin prömiyeri vs aylar önce olduğundan, daha olay patlamamışken yani her şey olması gerektiği gibi gözüküyorken meğer neler olmuş, neler yaşanmış da sonra geçtiğimiz hafta skandal patlak vermiş. Gerçekten de bazen en yakınında olan bitenler, yaşananlar hakkında you have no idea.

Bozuk imlalı "asil" türkler

Bazı bloglar çok sıkıcı. Özellikle de renk kullanımı, resimlerin yerleştirilişi vs feci sıkıcı. İçerikler de keza. Ha, bu dükkan başta olmak üzere, belki bütün bloglar sıkıcıdır, olabilir, ama önemli olan biraz farklılık katmak ki bir anlamı olsun. Yoksa "gittim, yedim, aldım, giydim, sevdim, daha çok sevdim daha çok para harcadım daha çok aşkım dedim " gibi "ben" merkezli olanlar cidden çok sıkıcı. Hele hele bütün bu benli sıkıcı yazılara bir de imla hataları ekleniyorsa işte o zaman tadından yenmiyor. Bir de bunlar bir şekilde okumuş insanlar. Ama o imla işte sadece okul okumakla olan bir şey değil, kitap okumakla da ilgili bir durum. Çocukluktan beri. Okula gidildiğinde alınan öğretim oluyor, geriye kalan her şey de eğitim. Biliyorum ki bu blogun sahibi, cemiyet hayatının 2. sınıf asil grubuna mensup kadın, orta öğreniminde fransız okullarına gitmiş, Simyacı mimyacı gibi romanlarla beraber muhtemelen self-help veya bu evrenden torpilliyim tadındaki kitapları da okuyan bir insan. Her gün değil ama okuyordur işte. whatever. Dün Tribün Çocuğu 'nun hanımefendinin güzide blogunu göndermesiyle haberdar olup , şöyle bir göz attım ama her sayfadaki "yanlız" ve "herkez" kelimeleri o kadar sinir bozucu ve çirkin gözüküyor ki insanın alaturka kökenli alafranga istikametli şaşalı hayatının resimlerini koyacağına belki biraz daha düzgün bir türkçe kullanabilseydin diyesi geliyor. Gerçekten de ismi ile beraber Google'da çıkan blogunun kötü türkçesi muhteşem Yunan sularında salınan muhteşem yattaki muhteşem resimlerin muhteşemliğini muhteşem bir kötülükle bozuyor. merde alors.

p.s. imla nasıl da önemli bir şey. hele o "yanlız" ve "herkez" gibi yanlışlar... karşındaki insanı da nasıl algılanacağının da şekillendiren bir şey; imla. kennedy'den gelen 8 paragraflık mesajı okurken imlasının hatasızlığı, türkçesinin güzelliği ile resmen rahatlamıştım. ya o güzel görüntü "herkez" ile bozulsaydı ?

Thursday, August 9, 2012

Dream on # 12

ve muhteşem rüyalara geri dönüş...kennedy...oh beybi....

Wednesday, August 8, 2012

Dream on # 11

Elbette şiddete, dayağa karşıyız da bazı insanların şöyle bir kendisine gelmesi için ağzının burnunun kırılması gerekiyor. Son çare olarak. Bütün insani yolları deneyip, medeni bir üslupla konuşup neticesinde hala insanın karşısındaki yaratık korkunçluğunu yılanlığını sergiliyorsa yalanlarını yayıyorsa gerçekten de ağzının yüzünün kırılması hiç fena olmayabilir. Dediğim gibi, insani hiçbir davranışı anlamayan herhalde ancak bundan anlıyordur.

rüyamda? evet. şahaneydi. demek ki içimde kalmış.

Monday, August 6, 2012

Polisse

Maiwenn 3. filmini yapmış, pek de iyi olmuş. Polisse. Konu çarpıcı ve gerçek yani güzel, oyunculuklar güzel, müzikler ayrıca güzel (larry levan ve irfane olduğu düşünülürse tamamdır. irfane; hayır türk değil ama bizim çocuklardan, strasbourg'dan. ). Kısaca uzun uzun yazmayı gerektirmeyenlerden, basitliği ile güzel filmlerden.

p.s. joeystarr filmin bombasıdır.


Mükemmel


(resimde) her şey mükemmel; beyaz tişört, sırt, dövmeler ve tabii kaykay. Ta ki o çantayı görene dek. Detayların her şeyi belirleyici olduğunu biliyoruz da bazen daha çok çarpıyor. Belki de birçok durumu önceden detaylar üzerinden algılayabilir, onunla şekillendirebiliriz. Oysa çoğu zaman atlıyoruz, görmezden geliyoruz. Çocuklu resimde hiçbir önemi yokken arka görülen odanın perdesi gibi, evinde yenilecek ilk yemekte masaya gelen çatal bıçak gibi, tatil dönüşü çıkan bavul gibi, post-it üzerindeki el yazısı gibi ... Aslında hep görüyoruz da görmek istemiyoruz, inanamıyoruz. Ama işte asıl o detaylar bütün bir kişiliği belirliyor, tamamlıyor.

Sunday, August 5, 2012

Bu ay, bugün


Ağustos ayı garip aylardan. Hem çok sıcak, hem çok uzun. Hem çok hafif, hem çok ağır. Hem doğanların, hem ölenlerin ayı. Pek sevdiğimiz Norma Jean yani Marilyn Monroe bugün ölmüş, daha önce Andy Warhol yukardakini yapmış. Aynen yine ağustos ayında ölmüş olan Elvis Presley gibi. Marilyn hala Marilyn, hala insanlar onun hakkında konuşuyor, Elvis ise hala The King. O halde bir şeyler doğruymuş yaptıklarında.

Saturday, August 4, 2012

Olimpiyatlar 2012

Spor blogları, takipçileri Londra'da yapılan olimpiyat oyunlarını ciddiyetleriyle yorumlayabilir, bütün oyunlar hakkında harika yazılar yayınlayabilir, istatistikler sıralayabilir, türk ekibinin durumunu tartışabilirler; kesinlikler ilgilenmiyorum. Muhtemelen seyretmeye başladığım Los Angeles'te yapılan oyunlardan beri olimpiyatlar benim için atletizm ve yüzmedir, gerisine bakmıyorum bile. Havanın bu kadar sıcak, yüreğimizin bir o kadar serin olmasına çalıştığımız günlerde kalp atışlarını hızlandıran, ağızları açık bıraktıran, nefes alımını zorlaştıran bazı insan olmayan insanlar var bugünlerde varlıkları ile gözlerimizi şenlendiren, iç geçirten, sokağa çıktığımızda "bu mu yani şimdi oturup konuşacağım" diye düşündüren ... Bu yılki favorim Rhys Howden. Su topçu. Forever S. de su topçuydu, acayip antrenmanları filan vardır, ilişki yaşandığında zorlar morlar ama her şey bir yana baktıkça baktırırlar ... summer breeze misali

p.s. bu arada merak ediyorum kaç erkek olimpiyatları ve özellikle bu adamları seyredip spora yazılmıştır? kız cephesinde pek sanmıyorum çünkü yüzücü kızların vücudu çok çirkin oluyor. bizler madonna'yı görünce yazılıyoruz, gerisi fotoşop zaten.


Friday, August 3, 2012

Wish list # 2

oğlanlar değil de brooklyn parle français sweatshirtleri. varlığından pek sevdiğim chileksuyu sayesinde haberdar olduğum ve hemen sahip olmak istediğim ama tabii her tarafta sold out olması sebebiyle yerime şap diye oturup beklemeye başladığım wish list nesne(m). benimle beraber chileksuyu da listesine eklemiş. gerçi bunlar kılık kıyafet gibi fani şeyler, gelip geçici, ephemere diyelim, asıl wish list söylenmeyenlerde. şimdilik üçteyiz.

yalnız bu parislilerin de brooklyn fantezisini anlayabilmiş pek değilim. julien brooklyn'de "viens nous voir la prochaine fois", dfp zamanında parisbrooklyn fantezisinde şarkı yaptı, şimdi de bu gençler brooklyn we go hard diyor, jay-z ' nin brooklyn go hard'ından giderek. allah bilir, uçağa binebilse philippe de gidecek.

Wednesday, August 1, 2012

Le retour # 6

a. ailesi yıllık iassos tatili, neredeyse nudist bir hayat, ev, deniz, balık, rakı, olimpiyatlar, tepemdeki pervane, deniz, balık, gölgede hayat, denizde balık, -ne yazık ki- dönen rengim, j.a.'ya göre "kayısı oldun sen", deniz, balık, havanın sıcaklığı, tekne çıkartması ile gelen m.u., f.t ve artılar, gülümkoy denizi, neredeyse kaplıca suyu kıvamındaki derecesi ve eren talu'nun korkunç çirkinlikteki bodrum veya ege mimarisini hiç mi hiç yakışmayan manasız über tasarım evleri, tekne saatleri komiklikleri eğlenceleri, "abla, çocuğu içerden alın isterseniz kıpkırmızı oldu patlayacak neredeyse", ceyar'da yemek, ramazan'da rakı, deniz, balık, kıyafet adına sadece bir bez parçası ile geçirilen günler sonrası "giyinmek ne kadar sıkıcı bir şey" ve le retour ve istanbul ...