Saturday, December 31, 2011

Adetten

Dediğim gibi biz geçen cuma zaten bendeki yemekte yeni yıla girdik, hopladık zıpladık coştuk da yine de kutlamak gerekiyor herhalde. Bugün. Yani olması gereken günde. Zorlama eğlence olduğu bir gerçek de insanoğlu işte umut ediyor. Eğlenmeyi, coşmayı, ileriye gitmeyi. Ya da...

Bonne année diyeyim de yarın yeni gün yeni yıl hemen gelsin üzerimdeki kutlama baskısı kalksın yaşanılan yenilikler zaten yaşanmaya devam etsin... oh beybi!!!

Thursday, December 29, 2011

Adım adım

galiba. dün. adım adım. çıkarken. gülmekten yerlere yattıran bir o kadar afallatan hareket (i) .

Wednesday, December 28, 2011

Dream on # 11

Genelde fantastik ve eğlenceli rüyalara sahip olsam da nedense son iki gündür fantastik ve ıslak rüyalarımı çok sıkıcı ve çok irite edici vaziyette uzak durmak istediğim, değil fiziksel olarak beğenmek, bildiğin midemi kaldıran insanlarla paylaşıyorum. O kadar rahatsız edici bir şey ki rüyaları istenmeyenlerle yaşamak...Oysa dream on ne kadar fantastik ne kadar eğlenceli idi. Geri dönsün her şey...

Pharell Williams'a ayrıca hayranım!

Sunday, December 25, 2011

Motto # 9


orson welles- "we're born alone, we live alone, we die alone. only through our love and friendship can we create the illusion for the moment that we're not alone".

demek ki koskoca frank sinatra da olsan, resmin çekildiği şu 60ların ortasında şöhretin zirvesinde de olsan mutfakta böyle tek başına sandviçini yiyorsun işte bir şekilde bir zamanda. oluyor böyle şeyler. orson welles de söylemiş zaten.

Pre "ve beklenen gece" & Post

"pre- ve beklenen gece"; aslında kıpır kıpır geçen bir hafta, birçok açıdan gereksiz bir iş haftası, brüksel sonrası koyu siyah çikolata hadisesi, j.a. ile SALT daveti, televizyon anteni'nin sibel can bakışlı buğulu resimlerine talihsiz bir şekilde rastlayış ve insanın kendi bilgisayarında kendine hayran hayran bakışa şaşırış (ama televizyoncudan adam çıkmaz savını burada bir kez daha görmüş oluyoruz), cuma ile yağmurun soğuğun gelmesi, yemek öncesi hazırlıklar öncesi pek de münasebetsiz saatler arasında mimar sinan fındıklı'ya yaşar kemal fahri doktora ödül törenine uğrama hatta 2 saat geçirme hali, dönüp de telaşla koşuşturma ile "ve beklenen gece"ye hazırlanma, ucu ucuna yetiştirebilme, "ve beklenen gece",
post "ve beklenen gece"; her türlü
vandaglamour sonrası döne döne gidilen yan, yan'da rastladığımız pek sevdiğim pek özlediğim london boy e., ne yazık ki sakallarını kesmiş london boy e., geceden erken kopan ve evde horul uyuyan üzerine kapıyı kilitleyip bir de üstüne alarmı kurduğum m., ertesi sabah gece olmuş her şeyi uzaydan gelmiş gibi dinleyen bir de üzerine şaşırdıkça şaşıran m., "dün gece kahve yapmayı denedim ama beceremedim tabii senin anlamsız kahve makinenle", gaudron tereyağını zorla yedirmem, ikea josephine bozması koltuğun rahatlığı (ama gerçek josephine isteğim baki), m.'den "yalnız doğup yalnız ölüyorsun" gibi bomba bir laf, pek güzel gri sweatshirt ile çekilen pek güzel bir resim, biraz td, biraz zanzibar, kurt cobain b., aylardır ilk defa sakin bir cumartesi gecesi uykusu ile uykudan şiş ötesi bir yüz ile uyanmak, never on sunday ve artık yemek yemeğe son vermeliyim

sahi, biz yılbaşını muhteşem şekilde kutladık. şimdi bir kez daha mı kutlayacağız? epey manasız oldu bu.
whatever


Saturday, December 24, 2011

Ve beklenen gece


fantastik 4'lü yemeği olarak başlayan zamanla genişleyen, ara ara bazı elemanların değiştiği ama temelin hep aynı kaldığı artık gelenekselleşen pre-yılbaşı yemeği, yorucu ama mutlu eden hazırlığı, pek değişmeyen mönü, pek pişmiş "yemek" içermeyen mönü, pek geleneksel olmayan ve modern ama geleneksek yapılı türk ailesi masasına uygun olmayan bir mönü, fantastik 4'lü, r.'den önce nişantaş'tan 5 dakikada gelen kool insan sevdiğimiz şahsiyet k., bayrampaşa'dan "istanbul'a hoşgeldiniz" tabelalarını görerek gelen julius sezar, eve ilk defa gelen g.g., yağmurdan ıslanmış bir adet "yale paşası", a., yağmurdan ıslanmış vaziyette ama fönlü saçları bozulmamış şekilde girişini yapan t., elbette sekvotka, elbette k. sisters, hatta girdiğinde "bu ne biçim parti ses yok müzik yok" diyen büyük k. sister ve nihayetinde herkesten sonra gelen, mönüme itibar etmeyen kalbimi kıran ve "yemek yiyip öyle gidelim" diyen pornstar v. & leopard lover g. ile en az 7 şişe şampanya, cava, prosecco'ya ek olarak muhtelif şaraplar, votka, viski, hemen hemen hiç dokunulmayan tuborg gold, biraz enginar, biraz muhammara, elimden kayıp düşen kırılan camlar, g.g.'nin inanılmaz güldüren, ehemmiyeti ise yaşanan tesadüflerle çakışınca iyice büyüyen hediyesi, mükemmel bir dekoltesi bulunan siyah ipek gömleğin altındaki yıldızlı eteğim, geceden erken kopan m., dans müzik eğlence, remedy sevgimi paylaştığım bebişim e.k., ve tabii biraz the smiths, biraz dee edwards, biraz stevie wonder, biraz michael jackson, biraz londra sokakları anılı you gotta show me love, derken gecenin ortasında her daim hatırlanacak, anılara hafızalara kazınan vandal bir hareketin geceyi en azından hissedilen mutluluk coşkulu duyguları etkilememesi ile yan'da biten gece.

* doğru, vandal bir grubun vandallığa geri dönüşünün yaşandığı bir gece oldu. galiba çete olarak hepimiz vandalız. yine de vandalizme övgü ürkütücü bir şey.

* gey kapılım z. parmağıma yüzüğü taktı. aile kuyumcularının kutusundan çıkarttı ve artık resmileştirdik ilişkimizi. oh beybi!

* ertesi gün m. ile evin her tarafından çıkan şampanya tıpalarına şaşkın şaşkın bakmamız dışında asıl şaşırdığım televizyonun üstünde duran bir kalıp zeytinyağ sabunu oldu. " ama neden ki" diye düşünmeyi mutfakta bekleyen onlarca içki şişesini gördükten sonra bıraktım.

* davet sahibi olarak haliyle yemek yiyemeyip şampanyaları şarapları içince gerçekten de sonuç blame it on the champagne

* foie gras denilen şey sözde fransız ambargosunu en derinden delen yiyecektir; şampanyayı saymıyorum bile.

* kartpostal hediyem. herkes nasıl da zibidi, nasıl da zırtapoz, nasıl da komik. ve o yüzden bu kadar eğlenceli. ama en bombası tribal b. ; hem tribal hem de zırtapoz. ama o artık uzun saçları ile bir kurt cobain .

* vandal olduğumuz kadar glamour da olabildiğimizden gecenin sonucu, özeti vandalaglamorous ' dur.

Thursday, December 22, 2011

Sabah temennisi

En bomba temenni G. aka Leopardlover'dan geldi: "o halde ben seni JFK John F Kennedy havalanında hayal edeyim".

Aynen. Çok mersi!

Wednesday, December 21, 2011

Tesadüf mü, komik mi, ruh hali mi?

Bilen biliyor işte New York State of Mind duygumu. Son zamanlarda ise NY diye doydum da doydum. Önce eski sevgilim B. , NY dönüşü, ardından da Géraldine "bu da Moma hediyen" diye I heart NY dünyasına attılar beni. Ve tabii vurucu atış Kennedy'den geldi, yemekte ağzım açık kaldı, toparlayamadım da, gerzek gerzek " aa billy joel new york state of mind" gibi laflar ettim. Allahtan başkalarına demiştim de kendi kendime tesadüfe inanan ben olmadım.

yes, I heart ny .


Tuesday, December 20, 2011

Detay

"... Helene said a frenchman should not stay unexpectedly to a meal particularly if he asked the servant beforehand what was for dinner. She said foreigners had a perfect right to do these things but not a frenchman and Matisse had once done it. So when Miss Stein to her Monsieur Matisse is staying for dinner this evening, she would say in that case I will not make an omelette but fry the eggs. It takes the same number of eggs and the same amount of butter but it shows less respect and he will understand..." The Autobiography of Alice B. Toklas, Gertrude Stein, p.8

gerçekten de böyle detayların fark yarattığı anlar, ilişkiler yaşamak istiyorum. "büyük resim" diye bahsedilenden de, çoğunluktan da zerre hazzetmiyorum.

Monday, December 19, 2011

to whom it may concern # 19

tek bir detaydan ötürü. hayır, kaykay değil. şaşırtıcı olacak ama gerçekten de dikkatimi çeken detay kaykay değil (ayrıca bu longboard, ki sevmiyorum).

Motto # 8

- " if you have to do something, do it graciously", the autobiography of alice b. toklas

söyleyen alice b. toklas 'ın babasıymış. brüksel yolunda okurken beynime kazınan oldu. kulağıma kazınan ann peebles- old man with young ideas ile beraber.

Diş fırçası; kaldığı yerden!



brüksel, bıraktığım diş fırçasının yeni evinde de yer bulması, gidiş yolculuğundaki çirkin takım elbiseli gri pasaportlu bürokratlar, soğuk hava, kara iklimi soğunun özlemi, hatırlanışı, katerina, konstantinos, géraldine, nico, geçen seneden bu yana iyice büyümüş ve birer minik şempanzeye dönüşmüş mimi&loulou, her gün her öğün neredeyse içine düşüp de çıkamadığım şampanya, neredeyse sadece şampanya, louis roederer beats moet&chandon and veuve-clicquot , creme de la vacherie, vintage hotel'de kahvaltı ve bir türlü beceremediğim oeuf a la coque, brigittines-steak tartare, dergi kapaklarına çıkan "genç şef" nico , cafe des spores, la buvette, rouges tomates ve fantastik ötesi garsonları, yılın yağan ilk karı, yemekleri de kendisi de pek güzel olmayan etiquette, paris'ten 1 geceliğine gelip de deli gibi mutlu eden virginie , melek kanatları, zadig&voltaire manasızlığı, "old man with young ideas", supreme hediyeleri ve özetle yine ve yine şampanya ve yemek. vive l'hédonisme!

p.s. gerçekten de yeni eve geçseler de diş fırçası yine banyodaydı. tam kızlarınkinin yanında. gerçekten de am I fuckin' lucky or what?

Tuesday, December 13, 2011

Diş fırçasına doğru, kuzeye doğru

En son dönerken diş fırçamı bırakmıştım. Çocukların banyosunda. Şimdi geri dönüyorum. quel bonheur!

büyüyen çocuklar, ev değiştiren géraldine & nico, brüksel'e yerleşen katerina ve konstantinos ve adrianos, 1 geceliğine paris'ten gelecek olan virginie ve bira ve moules & frites ve steak tartare ve yine bira ve yine biz, yabancı olmayan "yabancı aile" mutluluğu.

Thursday, December 8, 2011

Wish list # 4

Tamam dahi, tamam pek şahane pek Louis Vuitton da hiç benlik şeyler yapmayan tasarımcılardan Marc Jacobs. Ancak aşağıdaki şaka herhalde. Yani herhalde şaka demek istiyorum. Ne çok trashy, ne çok agent provocateur, ne çok babaanne, ne de "artık kutsal anne olmuş iyi aile kızının" seksi olmasını umduğu çamaşırı gibi. Başlı başına, yorumsuzca doğallıkla seksi. Siyah ince askıların güzelliğini ise zaten geçiyorum. Yakası kesik sweat-shirtlerin omuzdan çıktığını düşünmek bile oh beybi diye düşünmeme yetiyor.

- " seviyorum sweat-shirtlerin yakasını kesmeyi, köprücük kemiklerimin gözükmesini filan, bayılıyorum".

- "anladım, güzelmiş".

Wednesday, December 7, 2011

Heyecan var mı heyecan?


Tamam tamam elbette biliyoruz ki bu formalar bugünkü Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin formaları değil ama işte sarı lacivert benim için kafi, öteki takım ile zaten ilgilenmiyorum. Ayrıca heyecan desen, hissedilen yarım yamalak bir şey, oynan futbol desen ehvenişerden hallice, hava desen bombok, maç günü desen haftanın ortası çarşamba yani ne anladım ben bundan. O yüzden coşkusu da keyfi de heyecanı da az bir derbi bu.

Ama diğer mevzudaki heyecanım baki. aman allahım.

p.s. bugün cantona 'nın istanbul'daki resimlerini gördüm. eric le roi, je t'aime sanıyorum.

to whom it may concern # 19

benimdir o gömlek. lacivert kazağın içinden çıkan kolları kıvrılmış kot gömlek.

Tuesday, December 6, 2011

Yorum

Uzun zamandır beni en çok güldüren yorum telefon hatlarının bence kesinlikle çalışmadığı Tayland'daki E.K.'dan geldi: "adam pro!". Gerçekten okurken yerlere yattım gülmekten. Haliyle. Burada yıllara yayılmış bir hayat, insan ilişkileri, hatta resimlerin, bilgilerin gazetelere çıkması takipler sözkonusu. adam pro!.

p.s. pro mro ama beklenen cevap paragraf şeklinde geldi.

Monday, December 5, 2011

Sabah # 6


- "I've been drunk for about a week now, and I thought it might be sober me up to sit in a library"- f.scott fitzgerald, the great gatsby

Sunday, December 4, 2011

Gece # 9

oysa her şey cumartesi gününün çalışma günü olarak başlamıştı ki birden her şey değişti, sıradan bir cumartesi eğlenceli bir cumartesine döndü ve geriye keyif kaldı, beklenmedik karşılaşılanlarla yapılanlar kaldı... "yeni hayat un fabrikası" sahibi c.a.'nın bıraktığı zenith 1955 saatinin tamir takibi ardından groove, t.d., "hadi eve gideyim" derken sekvotka'ya bir mesaj derken, bomonti, jameson derken, juno derken, yemeğe gelen j.a. & f.a. derken, masadan kalkmayan kalkmasını istemediğim sekvotka, genişleyen masa, bir anda j.a. & f.a.'yı ziyarete gelen fantastik 4'lü, julius sezar, kool insan sevdiğimiz şahsiyet k., yine sürprizlerle çıkan artık kadıköy insanı olan b.ü., salon insanı b.ü., neredeyse kendi evlatları gibi sevdikleri diğer evlatlarını görmekten pek mutlu olan, pek mutlu ayrılan j.a. & f.a., bir anda herkesin gitmesi masada sadece topkek m. ile başbaşa, konuşulanlar, yorumlar, "e gidelim", koridor, taşınan hayvani ağırıktaki gündüz çantaları, ayrıca bir de plak, ayrıca bir de president tereyağ, yine koridor'daki kötü içkiler, kötü biralar, yine sekvotka, yolda yine 105.6, biraz yan, no roxy ve fantastik güzellikteki bir gece. hallelujah!

m.- sana bundan sonra öküzcan diyebilir miyim?
a.- peki
m.- şahane! naber öküzcan?

*
gecenin cümlesi ta başından beri:
sekvotka- o son viskiyi içmeyecektin!

Thursday, December 1, 2011

Sabah keyfi # 4

Mutfakta görüp görüp nedense sinir oluyor, atmayı düşünüyordum. Bilenin bildiği good things happen over coffee yazısı. Az önce tekrar gözüme çarptı boş boş bakarken ve bir anda gerçekten de good things happen over coffee olduğunu idrak edip durdum güldüm. Gerçekten de öyle galiba. Çıkıyorum.