Wednesday, July 30, 2014

Göl




Bildiğim şey değil, göl. Gerçi Yeşilköy'den pek de uzak olmayan Küçükçekmece Gölü dibindeki anneanne ve dedenin meyve ağaçlı, köpekli, bahçeli, sandallı evinde çocukluk geçirmiş olsam da, göl bildiğim bir şey değil. Gerçi Boğaz dışındaki bir suyun şehrin içinden akmasına da alışık değildim ama altı yıl Rhin'nin yanında geçti gitti.  Önümüzdeki birkaç gün göreceğim göl neymiş değilmiş. Her ne kadar ıssız dağlar arasında değil de, kendince büyük bir Avrupa şehrinin ortasında olsa da eğer üzerinde tekneler dolaşıyor, insanlar yüzüyorsa o göl kocamandır, gayet şenliklidir. Ya da değildir, hiç bilemedim. whatever. on verra.

Çirkin yaz nesneleri-forever-

Gerçekten bitmiyor. Bitecek gibi de gözükmüyor. Her yaz aynı şey. Nedense kadınlar o beyaz güneş gözlüklerinden, beyaz saatlerden, askılı bluzlerinden çıkan naylon askılı sütyenlerin giymekten, ayak bileği ve diz kapağı arasındaki korkunç pantalonlardan ( hele bir de bunların kot ve üstü taşlı, süslü olanları var ki...) bıkmıyorlar. Hele bir de bunlara çirkinlik göstergesinin yeni temsilcisi Michael Kors marka çantalar eklenince her şey daha da bir fantastik estetik oluyor. Michael Kors çanta türk kadının yeni tutkusu anlaşılan. Hiçbir özelliği olmayan sıradan bir marka hatta Guess ile aynı kategori sayılır ama işte türk kadının en sevdiği en taktığı marka çantaların başında geliyor. whatever. Beyaz gözlük gibi daimi çirkin yaz nesnerlerine bir de taklit veya değil bir de bu yaz Michael Kors çanta eklensin, sahibine hayırlı olsun. Bütün Bodrum, Çeşme, Ayvalık, Antalya sahilleri lokantaları kafeleri dükkanları bu görüntüleri sergileyen kadınlarla dolu. Tekrardan tebrikler. Yaşasın yaz çirkinlikleri!

Tuesday, July 22, 2014

Summer Breeze

Mümkünse. Sudan çıkmamacasına. Ve tabii güneşin altında malak gibi yatmamacasına, rengin koyulaşmamacasına.

Saturday, July 19, 2014

Motto # 2


Arada yaşananlar, IX

 
... tarihin tekerrürünü hatırlatan fantastik mülakat, çıkmadan "şık vs fazla şık" derken herkes görüldüğünde yine "fazla şık" ile kalakalmak, ciddiyeti yüksek ama bir o kadar rahat, eli güçlü, ilkinden çok çok farklı neredeyse bambaşka bir halde geçen mülakat; flamingo hediyesi, b.ü.'nün beni düşünüp de ta oralardan alıp bavulunda taşıyıp istanbul'a getirmiş olduğuna inanamadığım flamingo hediyesi; sabah git akşam gel konya ne kadar kolay diye düşünürken insanı zorlayan uçak saatleri ile 24 saatlik uykusuzluk üstüne bir de çalışma, bir de mülakatlar derken gün ortasında her şeyin bitip akşam 8'e kadar eli kolu bağlı vaziyette beklemek durumunda kalmak, bir müze, bir camii derken tepedeki güneşle beraber gezilecek yerlerin sonlanıp uykusuzluktan bitik vaziyette sığınılabilecek en güzel yer olan kent kütüphanesine sığınmak, aynen homeless gibi, masada uyuyakalıp bir de üzerine horlama sesine uyanmak, beklerken bitirilen iki kitap, ilhan berk ve goethe biyografileri, "hadi gidelim bitsin artık yatağıma kavuşayım" diye heyecanlanırken elbette rötar olması, aynen gelişte de 2 saat rötar olduğu gibi geceyarısı şehre dönüş, tek kişilik karşılama komitesinin şahaneliği, gecenin bir yarısı taksim'den hatta daha güzel bir ifade ile beton kaplı çirkin ötesi taksim'den yürürken farkedilen meydanın köfte ekmekli, mısır satıcılı, arap dilencili, kafaya taktığı banta rağmen mide kaldırıcı cılk yaraların halen  görüldüğü saç ektirmeye gelen erkek arap turistli hali, çirkin hali, yeni türkiye hali; uykusuzluk derken radyo günlerini ihmal etmeyip bir de arka arkaya iki program kaydetmek, sıcaktan delirmek, gecenin bir yarısı gelen kendisi ciddi ama sonucu itibariyle hafifletici ve huzur verici olan konuşmayı yapmak, miladı çizmek, cihangir'de tarikatımsı çizgide beyaz çanta, beyaz cüzdan, beyaz güneş gözlüğü, beyaz araba içerisinde tamamen beyazlar içerisinde dolaştığını görüp yakaladıklarında "orijinal yoga en iyi yogadır bekleriz mutlaka gelin deneyin" ısrarlı cümlelerine maruz kaldığım ama en çok da hocaları büyük  "usta"larına taparcasına hayranlıkla baktıklarına, satın aldıkları soya sütünü açıp kamışı da takıp kendi elleri ile ustalarına sunmalarına, cüzdanlarında ustalarının fotoğrafını, boyunlarında ise ustalarının isminin dövmesini taşıdıklarına inanmakta zorlandığım yüzlerindeki gülücüklerin, "biz çok mutluyuz" ifadelerinin sahteliğine tahammül edemediğim yoga academy'nin nihayetinde patlayan ama bir o kadar şaşırtmayan "enerji aktarılması" haberleri derken gerçek yoga hocası pek sevdiğim z.ç. ile buluşma derken, yaklaşan 1. doğumgünü çocuğu miracığım'a hediye derken, hava çok sıcak derken arada yaşananlar ... 

p.s. gerçekten de konya kent kütüphanesi kurtarıcım oldu. evet biraz homeless gibi halim vardı ama kitap okuyandan zarar gelmez, ister ciddi ciddi masada ister kaykılmış vaziyette koltukta. aynen marilyn monroe gibi. yere koyulan kitabı yataktan okumak ise ayrıca zevklidir. kıçı öyle kaldırmak ise tamamen kişisel tercih.

p.s. (2) kütüphanede geçirilen saatlerde okuduğum otobiyografisinde ilhan berk'in manisa'sı ne kadar farklıymış, ne kadar başkaymış. bugünkü ise acıların şehri olduğu kadar belki daha da vahimi insanların hayatına mal olan maden işletmelerine verilen devlet teşvikleri ile insanı aptal yerine koyan bir zihniyetin bitirdiği bir yer. 

p.s. (3) ciddi mülakat vs derken haliyle bugünkü, ilkini de hatırlatıyor, çoktan geçilmiş gidilmiş sözleri tekrardan gündeme getiriyor. galiba hiç unutacağım bir şey olmayacak. zaten sorun da bu değil mi? yapılanların (yapılmayanların), edilen lafların (özellikle söylenmeyen mutluluk paylaşıcı sözlerin), kösteklerin (desteklerin), çirkinliklerin (güzelliklerin) unutulmaması. "bugünlere bir günde gelinmediğinin" en güzel göstergesinin hatırlanılması oldu bir anda.  

Saturday, July 12, 2014

İnce çizgi

Aslında hayatta her şey bir şekilde herkes için ince çizgi üzerinde ilerliyor. Her şeyin kendisine göre bir dengesi, bir kırılma noktası, kabul edilip edilemeyeceği bir yönü ve tabii geri dönüşü olmayan bir duruşu var. Bir şekilde herkes kendi hayatında öyle veya böyle kendisine bir yol seçiyor ve onun üstünden ilerliyor. Yolunu kah farkına vararak, mümkün olduğunca kendi iradesince seçimler yapıp sonuçlarına iyi kötü katlanarak bilinçlice ilerliyor ilerlemeye çalışıyor; kah o dönem etrafı, çevresi, ailesi, arkadaşları, kişisel hırsları, maddi eksiklikleri, içinde kalan ukteleri, varmış gibi gözüken ama hiç olmayan şahsiyeti, kimliği kısacası o dönemde esen hava ona neyi seçtiriyorsa onu seçiyor. Seçimlerin güzel ve bereketli sonuçları kimi zaman hemen kendini belli etse de, kimi zaman sonuçlarının zorlukları soluk rengini daha erken gösteriyor ve bu bilinçlice çizilmiş yol çoğunlukla dirayet, güç ve irade gerektiriyor.

Diğer taraf yani anlık ve günlük kazanımlar peşinde seçimlerini yapanlara ise hayat bir süre gayet şahane geliyor; aktıkça akıyor, isimler varaklandıkça varaklanıyor. Ne var ki hayatta istisnasiz her şeyin bir sonu olduğundan her cennet bahçesi bir gün mutlaka Dante'nin Cehennem'ine dönüşüyor. İşte o gün, zamanında yapılan seçimlerin, verilen kararların, edilen lafların acısı tek tek çıkıyor. Çünkü meşhur ince çizgi çoktan geçilmiş hatta üzerinde seksek oynanmış hale gelmiş oluyor. Cehenneme dönüşmüş cennetten henüz ne olduğunu anlayamadan büyük pişmanlık ile kaçarak kurtulmaya çalışanların taşıdıkları sıfatlar ise "şahsiyetsiz, haysiyetsiz, yalaka, ucuz" gibi kelimeler arasında gidip geliyor. 

Ha, bu arada filler unutmuyor. Bugün belki hayatın rüzgarı bu yönden esiyor ama yarın bambaşka olacağından filler unutmayıp o günleri bekliyor. 
  

Arada yaşananlar, VIII

olup bitenler, bir anda girişilenler, epey fantastik bir "nevşehir-kırşehir,çiçekdağı-aksaray,güzelyurt,gaziemir-avanos,gülşehir-yeniyaylacık" güzergahı çizip, sıcak tepede iken gidip köylülerle görüşüp bir de dönüşte hediye edilen acılı domates salçasını alıp gelip, ara ara gelen atarlanmalara direnip kaale almamaya çalışıp, pek sevdiğim her gördüğümde içimin açıldığı inandığım "hayatta her şey olabilir" mottosunun yaşayan timsali h.k.'yı heyecanla görüp, istanbul üzerindeki sıcaktan geberip, tüm hengameye rağmen radyo programını aksatmayıp bir de üstüne üstlük telefonla gelen ve hatta güldüren "tarih ve tekerrür" taleplerine de baktıktan sonra ilginç bir şekilde, uzun zamandır olmadığı kadar tebessüm ettiren huzurlu bir tiril tiril hal...

p.s. I heart my ipad. gerçekten de gelişmelerle birlikte değişen gündelik hayatımı bir şekilde kurtaran bu aleti bu kadar seveceğimi düşünmezdim. düşünmediğim gibi çok uzun bir süre daha kendim gidip de satın almazdım. evet, I heart my ipad de asıl bunu bir hediye olarak düşüneni I heart. haliyle. kendisine aynı zamanda teşekkürlerimle. 

p.s. (2) gerek kilometre hesabı, gerek ziyaret noktalarının fazlalığı ile geçen haftayı birbirine bağlı kelimelerle upuzun bir çizgi gibi özetleyen seyahat neticesinde bir kez daha, hem de yaşanmışlıklarla tespit edilmiş vaziyette gördüm ki insanlarla olan kişisel derdim bir şekilde okumuş etmiş, bir şekilde bir yerlere, mevkiilere gelmiş, bir şekilde kendisinin "küçük sosyal çevresinde illa her konu hakkında yorum yapacak bir kanaat önderi" olduğu sanrısına düşmüş, bir şekilde belli bir hayat tarzına sahip olmuş, bir şekilde eli para görmüş, birşekilde kendini olduğundan daha kool, daha bilgili, daha özgüvenli, daha saygı uyandıran, daha "asil" (!) göstermeye çalışan  tiplerlerin kendisiyle. ama asla halk ile değil. bunu gözlemleyip yaşamak hem rahatlattı, hem de "madem biliyorsun o halde kendine klişere karşı sahip çık" diye dürttü.

p.s. (3) tarih-tekerrür telefonunun fantastikliğinden sonra hatta belki ondan daha da fantastiği son görüşme noktası köyden istanbul'a elimde dolaptan çıkartılarak hediye edilen acı biber salçası ile dönmem oldu. "ekmeğe sürer yersin" demişlerdi aynen öyle yapıyorum. günlerdir. 

p.s. (4) sonsuz kilometreler neticesinde tavuk gibi uyuduğum gece dünya kupasında brezilya almanya'ya feci şekilde yenilmiş. ben de haliyle kaçırmışım. brezilya'dan ziyade arjantin'nin kazanmasını tercih etmem bir yana, futboldaki her farklı yenilgi neticesinde insanların bunu "tecavüz", "porno çekiliyor", "aslında zevk alıyorlar" gibi korkunç ötesi ve zeka eksiği yorumlar sıktıkça sıkıyor. güldürmediği gibi bu yorumları yapanların acıklı ve sığ halleri de ortaya çıkıyor. kadın erkek farketmez ama o "tecavüz güzellemesi" gibi gevrek yorumları yapanların gerçek hayatlarında böyle bir olay ile karşılaşma ihtimalleri karşısında altlarına ediyorlar mı etmiyorlar mı merak ediyorum. özellikle de kelli felli adamların-gençleri zaten çoktan geçtim.   

Sunday, July 6, 2014

Never on sunday # 3



rey.'den gelen şahane "yüzelim" fikri ile pazar gününe havuzu katmak, sanki barcelona veya kavala'daymışcasına evden elbise içine giyilen bikini ile çıkılan yol, koru içindeki havuz, kendilerini pek sevdiğimiz ev sahipleri evde olmasa da gayet kenarına yayılınan havuz, suyun güzelliği, suyun insanı mutlu etme etkisi, yeşilköy'deki havuz günleri anıları, çiroz'daki marmara vs ilbey site savaşları, elbette çok sıcak hava, elbette sudan çıkılmayan haller, evdeki havuzun şahane bir şey oluşu, hafiflenilen haller, her şeye rağmen hafiflenilen haller, suyun her türlü iyi gücü, dönüş, ıslak saçlar, ıslak bikini ve never on sunday ... her şeye rağmen. 

 

Saturday, July 5, 2014

"Belki" üzerinden sebeplendirme

belki 1'i yılı aşkın süredir devam eden "insanı boğan, boğdukça da sinirlendiren" gerzek ama toplumsal ruh halinin bireyi mutlak şekilde etkilemesi, belki havanın sıcaklığı, belki sıcaklığın tiril tirilliği beraberinde getirmeyişi, belki şahane yaz beklentisi, summer breeze hissiyatı, belki tiril tiril esintinin etek boyundan değil de ruhun üzerinden gelişi, belki değişen mevsimler, belki değişen yaşamlar, belki değişen ilişkiler, belki değişen paylaşımlar, belki değişen ihtiyaçlar, belki değişen söylemler, belki ramazan, belki henüz denize ulaşamamış olmak, belki olsa da yapılsa da yetmeyen tatil isteği, belki "o tatil" arayışında olmak, belki "o an" peşinde olmak, belki "o keyif" arzusunda olmak, belki düşmemek için fazla çabalamak, belki dışarıya fazla duyarlılık göstermek, belki işleri ayrıştıramamak, belki kendini kapatamamak, belki bencilliği sadece gösterişte yaşamak, belki dövme yüzünden, belki tez yüzünden, belki kitap yüzünden, belki radyo programı yüzünden, belki sadece hava yüzünden, belki gün yüzünden. ve belki, gerçekten, çok da büyütmemek lazım. nasıl olsa her şey değişiyor geçip gidiyor.  o yüzden no worries.


p.s. dövme. "o dövmeler silinecek". vah vah. ne ile uğraşırsan osun işte. kim olursan ol.