Showing posts with label la pub. Show all posts
Showing posts with label la pub. Show all posts

Wednesday, April 25, 2012

"Hakan bey ve eşi" ile "welcome to istanbul"

Gerçek hayatta mutlaka onlarca "Hakan Bey ve eşi" vardır, ilerde de olacaktır. Ve eminim kendileri mükemmeldirler hayatlarında mutluluktan patlıyorlardır. Ancak Digitürk reklamlarında görülen televizyon karşısında dizi takibindeki "Hakan Bey ve eşi" gibi arkaik bir algının varlığı, bunun sunuluyor oluşu çok rahatsız edici. Hakan Bey'in eşinin adı yok mu mesela? Ayşe, Fatma vb gibi. Ya da varsa bile Hakan Bey eşinin varlığını sadece salonda hd ekran televizyonun önünde en güzel çift aktivitesini yaparken kolunu attığında mı hissediyor? Ya da daha önemlisi "eşi"nin varlığını sadece o sınırları belirtilmiş alanda mı seviyor; hani dışarıya pek çıkmayan, nerede olduğu belli yerde? Kadının- yani sevgili Hakan Bey'in eşinin- yeri sınırları çizilmiş, kötü dış etkenlere özellikle de aile bireyleri dışındaki erkek cinsinin kötülüklerine karşı korunaklı evinin içi, aktivitesi de cinsiyeti itibariyle sorumlu olduğu ev işlerini yaptıktan sonra televizyon önünde kocasının kanatları altında hak ettiği televizyonda dizi saati mi?
Tüketimin yönettiği gündelik toplumsal hayat içerisinde reklamlar ve reklamlar üzerinden bir algı yaratmak zaten büyük bir güç. Ancak bu gücü tehlikeli olabilecek sularda kullanabilmek daha da büyük bir güç. Gerçi reklamın amacı da bu değil mi? Pek de sorgulamadan, işin ahlaki yönüne fazla bakmadan müşteri tarafından istenileni talep edileni arzu nesnesi haline getirmek değil mi? Tamam, hepimiz Mad Men'i seviyoruz, kadınların kıyafetlerini beğenip işyerinde gün ortasında viski geçilmesini destekliyoruz ama bu reklamcılık kültürü denilen hadisede müşteriden gelen talepte sorgulamanın az, uygulamanın yoğun olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Digitürk'ün "Hakan Bey ve eşi", "sadece babaların yani erkeklerin güçlü olduğu" bir aile yaşantısını çocuğun sevimli konuşma dilinden aktarıldığı Toyota reklamı gibi. Ya da şu sıralar metroda dönen 2010 İstanbul Avrupa Başkenti reklamı Welcome to Istanbul'da gösterilen mükemmel İstanbul gündelik hayatında kadının hiçbir şekilde gözükmemesi gibi. Kapıları açan, güleryüz gösteren, araba kullanan, lokanta işleten kısaca şehirde rol sahibi herkes erkeklerden oluşurken kadın sadece yardımcı ve yan rollerde.
Aslında tüm bu reklamlarda kötü hiçbir şey yok. Aksine her şey çok sevimli, çokipi güzel, çok masalsı bir doğruluğa sahip. Ne yazık ki işin gerçeğinde oldukça başarılı şekilde işlenen bir kadınsızlık ve kadını görmemezlik söz konusu. Şiddet denilen şey her zaman vurdulu kırdılı olmayabiliyor. Aslında pasif olanı, vurdulu kırdılıdan çok daha ciddi, çok daha yaralayıcı ve tabii çok daha tehlikeli.

Kadına şiddet bu topraklarımızın vazgeçmediği ve belki de vazgeçmek istemediği kötü bir alışkanlık gibi. Elbette şiddeti uygulayan cahil (!) olunca birilerini suçlamak daha kolay çünkü cahil gibi bir stigmattan yararlanabiliriz. Ama işte kötü adam her zaman tahmin edien kötü adam olmuyor, saygılı şekilde günaydın diyen ihtimali çok daha yüksek. Yan taraftaki gibi. Ben duyduklarımı unutmasam da kendisi ve sevgilisi dayak sonrasında yapılan ve hemen ardından doğan çocuk mutluluğunda unutmuş durumdalar (duvarların inceliği gerçekten de çok rahatsız edici olabiliyor). Nasıl olsa o çocuk da büyüyecek, adam şimdilik durulsa da yarın gün değiştiğinde mevsim degiştiğinde şartlar değiştiğinde eski alışkanlığını yani şiddetle gücünü kullanabildiğini hatırlayacak ve her şey kaldığı yerden devam edecek. Ha, çocuk da bu arada televizyondaki dizilerden reklamlardan görecek ki zaten kadın diye bir şey yok. Ne kendi evinde, ne de sokaktaki ekrandan yansıyan dünyada. Varsa da işte vurulabilir, öldürülebilir ve hatta ismi bile sindirilebilir çünkü bir kadın için en güzel duygulardan biri de "Hakan Bey ve eşi" örneğindeki gibi erkeğinin eşi olmaktır. Reklamlar da bunu söylemiyor mu?

Şahane.






Thursday, July 2, 2009

Granma's hands ...





Madonna'ya hepimiz hayranız ama artık pek de değiliz sanki. Ya da ben değilim. Hâlâ beğeniyorum, dinliyorum, hâlâ sevgim saygım sonsuz ama artık biraz evinde filan otursa ve sürekli ortalıklarda "ben çok taşım" halleri içerisinde gözükmeye çalışmasa diye düşünmeden kendimi alamıyorum. 50'sini geçmiş bir kadının bu kadar taş olmasına gerek de yok zaten. Ya da sürekli genç sevgili imajına girmeye.
Yukardaki reklam Louis Vuitton'nın daha önce Madonna ile başladığı reklam kampanyasının devamı. Fakat Madonna burada kabus çıkmış. Elbisenin kötülüğünü, o Met balosunda kafasına taktığı garip kurdelemsi şeyin burada da karşımıza çıkmasını geçiyorum-çünkü yüzünün balmumu hali ve Barbie bebek ifadesini görünce başka bir şey söyleyemiyorum. Zaten yaptırdığı facelift'ten sonra iyice kötü olmuştu ama buradaki en çarpıcı yer bence elleri. Eller ilerleyen yaşın, aşırı zayıflığın, çıkmış damarların saklanamayacağı yerler, ameliyat filan da kâr etmiyor oraya çünkü yapılamıyor. O yüzden bu reklamda Madonna'ya photshop ile "el" yapmışlar. Plastik el gibi olmuş, üzerini de eldivenle kapatmışlar. Sürreal bir görüntü gibi olmuş.


Madonna gibi hırslı ve işinin takipçisi biri bu resimlerin basılmasına izin veriyorsa, kendisini beğeniyor demektir. Kendisini de bu hali ile beğeniyorsa zaten geçmiş gitmiş...(ayrıca madonna bu kadar work out bu kadar pilates'e nedense heteroseksüel erkeklerin değil de homoseksüel erkeklerin daha çok beğenisini kazandığının farkında mı acep? kadınlar maddy'nin inceliğine hayrandır, eşcinseller ise kadın formatındaki kadınları -eğer arkadaşları değilse- rakip olarak gördüklerinden pek beğenmedikleri için madonna'ya cher'e, diana ross'a duydukları gibi bir hayranlık duyarlar, madonna'nın çirkin kol kaslarından, zayıflığından beğeni ile bahsederler).
Bill Withers'in yazdığı Grandma's Hands şarkısını anımsatan ellerinin görüntüsü ile bitirmek istemezdim ama o kadar çirkinler ki...Ve ne yazık ki istenilmiş bir çirkinlik bu! Yok pilates yok makrobiyotik beslenme yok kabala suyu işte sonuç.

Tuesday, April 7, 2009

Wish list, 3


Macallan 30 yıllık viskisini piyasaya sürmüş, kendisi gibi iskoç olan Rankin ile beraber çalışmış Harrods'ta filan satılan bir hadiseye girmiş. Macallan zaten seviyorum, fotağrafçıya zaten tavım, 30 yıllığına benim param yetmez o yüzden zaten şımarıkça "doğum günü hediyem olur" diye isteyeceğim.

Thursday, April 2, 2009

Dili veya milliyeti olmayan şey "aile içi şiddet"

Öyle beklendiği gibi sosyolojik/psikolojik yorumlara girmeyeceğim ama bir cahillik veya medeniyetsizlik göstergesi olarak kabul edilen "aile içi şiddet" dünyanın en medeni ülkesinde en medeni insanlar tarafından olduğu kadar dünyanın en gayr-i medeni topraklarında en cahil insanlarınca yapılan bir eylemdir deyip bitireceğim.

Ne yazık ki çoğunlukla kadınlar bu eylemin büyük mağduru olanlar. Ve ne yazık ki erkekler çok bencil olabiliyorlar.

Medeniyetin beşiği İngiltere'de aile içi şiddeti önlemek için çekilmiş bir reklam filminde Keira Knightly oynamış. Hiç beğenmem burada hem güzel buldum hem de yaptığını beğendim.
P.S. her zaman her şey şampanya &havyar güzelliğinde olmuyor, farkındayız o kadarının.

En kısa zamanda balkonda kadehlerle...

Scarlett Johansson bence çok yakışmış Moet & Chandon reklamına. Volupté bir insandan volupté bir içecek reklamında sözcülük. Eni konu beğendiğim kadınlardan Scarlett Johansson. Sesi, yüzü filan tamamdır bence. Reklamı celebriti fotoğrafçı duo'su Mert&Marcus çekmiş.

Gerçekten ısınan hava ile beraber tiril tiril bir gecede soğuk şampanya içmek istiyorum.



Yaşadıklarıma ve başıma gelenlere dair bana "film gibisin" diyenlere minik bir anım daha olacak. Zamanında hangi ülke hangi şehirde olduğunu unuttum, bir şampanya gecesi sonrasında aynen Scarlett gibi şampanya kadehini ayak başparmağımla almak istemiş ve bir şekilde becermiştim. Ama sonrasında girdiğim şekiller sebebiyle az kalsın kadeh kırılıyor ve cam kırıkları topuğuma giriyordu ki ucuz atlamıştım-atlatmıştık.

Monday, March 30, 2009

Moda fotoğrafları




Genelde moda denilen şey kadınlara yönelik olduğu, kadınların başrolde bulunduğu bir alan olduğundan erkekler daha arka planda kalıyor.

Ancak tasarımcı olduğu kadar fotoğrafçı da olan sıfır beden ötesi Hedi Slimane Vogue Homme International için ünlü erkek modelleri çekmiş ve bizi olduğu kadar muhtemelen kendisini de mutlu etmiştir.

Favorim avusturyalı Werner Schreyer. Çocukken ki bu 90ların başına tekabül ediyor daha Hugo Boss reklamlarından önce abuk bir fransız gençlik dergisindeki Morgan isimli orta sınıf fransız markasının reklamında fark etmiştim. Elinin yüzünün güzelliği dışında şu gözünün altındaki yarasıdır beni tav eden. Cidden. O nasıl bir yaradır?
Ardından gelen ise Mark Vanderloo (şu şişik yüzlü dudaklı hiç de güzel olmayan esther canadas'ın ilk kocası). DK reklamlarını imzaladıkları yıllarda kendisini tesadüfen bir başka manken arkadaşı Paris'te yolda görmüş ve trafiğin durduğuna şahit olmuştum. Sert ifadenin bu kadar güzel durduğu kaç erkek vardır ki?

P.S. fotoğrafçı da seviyorum ayrıca. ama hepsini değil, herkesi değil, her gözü değil.


P.S.(2) yalnız resimlere baktıkça daha bir fark ettim ki hedi slimane resimleri çekerken biz kızlardan çok kendisini ve hem cinslerini mutlu etmiş. yalan değil şimdi, başka bir göz var.

P.S.(3) ayrıca bu post'un konusu direkt kopyadır. ama söyledim kopyaladığımı.

Friday, March 13, 2009

Üç çizgi- her daim



Ne kadar güzel bir reklam.
Tam benlik. Hem Adidas, hem vespa, hem parti, hem kaykay, hem graffiti, hem glamour, hem hip hop insanları. Üç çizgili Adidas her daim.
Altına giyecek bir kotum bile yok ama Adidas hem seviyorum hem de giyiyorum. Bir kotum bile yok.

P.S. evet şarkı çok kötü. o beggin denilen gerzek şarkıdan nefret ediyorum.

Tuesday, February 3, 2009

Get ...


Şu reklamdaki converse'lerden giyen olmadığım için ilgimi çeken ayakkabı değil reklam ve sloganı. Reklamdaki kızın üzerindeki leopar ceket ve uzun kakullü saçlar ise tamamdır (ayrıca yanındaki ile eğlenen hali ise plus que ça). Bunun dışında gerçekten de I wanna get chucked.

Thursday, January 29, 2009

Bilindik marka, yeni bir yıl yeni bir reklam yeni bir yüz

Agent Provocateur yeni reklam kampanyasında yer alan manken/ünlü takımından biri de Rosie Huntingtone Whiteley. Bu 14 Şubat Sevgililer Günü özel serisi. Gerçekten ama gerçekten tamamdır. Kız değil elbette ama trençkot içindeki iç çamaşırı inanılmaz güzel, güzel olduğu kadar da seksi. Hikayeyi ben kendimce tamamlayayım: sevgililer Gününü kutlamayan yani özel bir yemek özel bir ilgi özel beklemeyen kız 14 Şubat'ta ofiste geç saatlere çalışan sevgilisine sürpriz yapmaya gider...

Tuesday, January 13, 2009

Hâlâ

Muhteşem klas bir marka olan Valentino 2009 yılı reklamları için Stephanie Seymour 'u tercih etmiş. Fotoğrafı çekenler de bizim buradaki fanus içinde yaşayan ve başka bir Türkiye'den haberdar olmayan dergici& moda editörü& moda insanı tayfasının yakinen bildiği hatta sürekli bir "biz kankayız" ayağındaki Mert&Marcus.
Açıkcası bu fotoğrafçılar zerre umrumda değil ama Stephanie hâlâ Stephanie hâlâ bir o kadar güzel, bir o kadar alımlı bir o kadar cezbedici.

Friday, December 5, 2008

6,5 milyon dolarlık kadın


Madonna Louis Vuitton 'nun yeni reklam yüzü olmuş ve bunun için 6,5 milyon dolara imza atmış.
Louis Vuitton markasını zerre sevmediğimi herhalde 500 kere dile getirmişimdir ama demek ki seveni, hayran olanı hatta sahip olmak için taparcanasına kuyruklarda bekleyenleri o kadar çok ki hiç inmiyor bu markaya düşkünlük. Çantalarının çok dayanaklı, çok sağlam olduğu gerçeği çirkinliğini ve ucuz görüntüsünü engellemiyor.
Her daim yüce bir şahsiyet olan Madonna ama nedense artık daha bir uzaktan çekilmiş "gergin" ifadeli bir o kadar yıllara yenilmeyeceğim yaşlanmayacağım hırsı ile gayet "yogi" vaziyette bacağını feci zor bir pozisyonda kaldırmış ama gergin yüzüne ifadeli bir bakış konduramamış. Ayakkabılar tam bir facia. Kollarına taktığı bilekliklerle sanki 83 yılı "holiday" dönemine bir geri dönüş tadı vermiş. Kısacası bu reklam tutar, tarz sahibi olmayan kadınlar yine LV çantalara sarılırlar, Madonna mutlu, Marc Jacobs mutlu, LVMH'nin büyük patronu Bernard Arnaud ise zaten mutlu olur.
P.S. az kaldı cuma eğlencesine...oh baby....

Monday, November 3, 2008

Wednesday, October 8, 2008

Skandal fotoğrafçı: T.R.

1.
2.

3.


4.
1. & 2. : Terry Richardson'nın Belvedere için çektiği reklam. Piyano altı ise tamamdır.
3. : Chloe Sevigny ve kocası Harmony Korine ile öpüşürken
4. : Kate Moss 1997 Harper's Bazaar çekiminde



Wednesday, September 10, 2008

Hem glamour hem de kool çiftiz


Kimi çiftler beraberken güzeldir, kimileri beraberken çirkin kimileri ise daha feci olarak beraberken çift olarak farkedilmezdir. Bunlar farkedilen olduğu gibi hem glamourous hem de kool olanlardan. Böylesi azdır, herkese nasip olmaz. Sonuçta birisinin yanında varolması dert değil, zor hiç değil. Önemli olan o birisinin birisi olması, her şeyiyle. Yoksa birisinin yanında olması kadar kolay şey yok, gözlerini kaparsın, evet dersin, bakıp da görmezsin, elindeki ile yetinirsin ama yanında birini taşırsın. Çanta gibi.
Ha Frankie? Sence de öyle değil mi?

Monday, September 8, 2008

Cuma eğlencesi: new york fashion week

Evet bugün cuma değil ama New York'ta başlayan moda haftası sebebiyle NYC parti cenneti olmuş, her dergi her modacı bir parti veriyor. Haliyle yaz sebebiyle sekteye uğrayan moda/people eğlencemi erkene alıyorum bu haftalık.

Bir brezilya markasının davetinde (ama davet nyc'de) brezilyalı modeller boy göstermiş. Takipçileri adını bilir, Adriana Lima. Benim favorim brezilyalı mankenlerden değil ama güzel hoş insan kendisi. Gerçi rengi inanılmaz koyu bana göre ama işte esmer ten, mavi göz tamamdır fantezi insanı. Göğsünü açmaya meraklı bir insan olarak çüş diyebilirim elbisesinin dekoltesine. Fazla göze çarpıyor, fazla "karpuz" gibi duruyor. Elbise de little black dress işte.

Bir başka little black dress giymiş brezilyalı bir model. Bence Isabeli Fontani diğerinden daha güzel ama nedense burada ikisi de öyle fantezi yüklü brezilyalı model gibi durmuyorlar. Little black dress hafiften "klas" etkisi mi yapıyor ne?

Kadını önce türk sandım ama vogue vs olduğu için olmayacağını düşünüp ismine baktığımda hispanik kökenli olduğunu ve de giyim biçiminin ifadesini anladım. Kılık kıyafet saç eldeki çanta tipik bir modern türk kadını. Zaten hispaniklerle türkler arasında pek bir fark yok. Öyle çok ince değil, çok kalın değil, boy ortalama, kıyafetin rengi soluk. Ha bir de mesela türk kadınları o bluzun içine şeffaf askılı sütyen de takabilir ki dünyanın en ama en kabus moda hareketlerindendir. Şeffaf askılı sütyen takmak bir de onu göstermek! Facia.

Vogue demişken fransız Vogue'nun yazı işleri müdürü bedroom eyes Carine Roitfeld'in kızı NYC'deki partilerde geziyor ki çekip resimlerini koymuşlar. Soldaki. Güzel kız bence. İfadeli bir yüzü var. Anna Wintour'un kızından daha güzel olduğu kesin.Hak ettigi ilgiyi görmeyen ingiliz modellerden Jacquetta Wheeler. Hani beğenirim kendisini de şu hali pek olmamış. Ne giydiği ne saçı ne zayıflıktan çıkan elmacık kemikleri. Fashion Week hayal kırıklıklarından.
whatever...

Arkası belki yarın, belki cuma.

Monday, September 1, 2008

Make love not children


Amerika'da seçimler yaklaşırken demokratların hem reklam amaçlı hem de işlevsel olan bir organizasyonun dağıttığı oyuncakmış. Sevimli bence. Ayrıca manalı. Amerika'da abuk subuk çiftlerin ! (karavanda yaşayan, hiçbir geliri olmayan, white trash diye adlandırabilecek insanların ) pırt diye hamile kalıp din, İsa,Evangelist korkusundan pırt diye doğurmasına karşı bir nebze olsun işe yarayabilir. Gerçi white trash kesim ne seçimlerle, ne ülke ile, ne de dünya ile ilgilenmedikleri için oraya ulaşmak zor olsa da denenebilir.

Sunday, August 31, 2008

Eskinin güzel kadınları

90lar...

Belki bir gün 90larımı-kendi 90larımı- yazarım ama uzun zamandır moda yazmadığım için havanın serinlemesi, esmeye başlamasını getirdiği keyifle modaya devam edeceğim.

Herb Ritts'in fotoğraflarından biri. Resimdekileri biraz yaşı olan biraz people bir moda bilen herkes tanıyabilir. Eskinin güzel kadınlarından hala güzel kalan bana göre Stephanie ile Christy'dir. Diğerleri yani işte, ne Cindy'i beğenirim, ne Naomi'yi ne de diğer hollandalı kızı. Bu resimde Stephanie Seymour'un bacak boyuna bir şey diyemiyorum çüşten başka ama bileğindeki dövmesi efsanevidir.