Tuesday, September 4, 2007

Yeşil vadinin hayat suyu

Viski içenlere bir şekilde hep gıpta ile bakmışımdır çünkü ben içemem. Tabii kastettiğim 80 sonrası Özal döneminde coşan, tüketime kapılan türk insanının lahmacun yanında içtiği fiski değil. Aksine bir nevi agua da vida olan Macallan, Laproaig gibi olanlar ve bir törenle, haysiyetle içilenler. Zamanında İskoçya'da yaşamış ve aynı takımı tuttuğum yegane insan olan O. anlatmıştı çeşitlerini, içine damla olarak damlatılacak suyun etkisini, neler yapıp neleri yapmamak gerektiğini, melekler payını...Bittiğinde bütün bu özelliklerden, seremoniden inanılmaz etkilenmiş ancak kendim içemediğim için resmen bunalıma girmiştim.

Ben bu haysiyetten, seremoniden uzak kalsam da en yakınlarımda viski sevenler mevcut (lucky me) . Haliyle bende de çeşit çeşit viski, viski bardağı bulunuyor (en sevdiklerime en güzel bardaklar).

Neticede viski seven, viskiyi haysiyetiyle içen insan seviyorum. Ben onlardan biri olamadığım için feci kıskanıyorum (mesela m. de viski içer ve ben kıskanırım) ama bu viski içen karşı cinse tav olmamı engellemiyor (gerçekten de bu duruma, bu insanlara tavımdır-herkese değil elbette). Nedeni -yine-benim saygı, haysiyet, şahsiyet, ağır olmak gibi değerlere tav olmamla bağlantılı. Komik ama durum budur.

1 comment:

Anonymous said...

evet gerçekten senin evde viski içilesi bir hava var. pencerenin kenarındaki karşılıklı koltuklardan mıdır, üzeri güneşli / karlı viski bardaklarından mıdır bilinmez ama var işte...
bak canım çekti şimdi...