Tuesday, September 11, 2007

Passion fruit

Hiçbir zaman öyle chick flick diye tabir edilen filmlere hayran olmadım (hatta sıkıldım), etkilenmedim, elimde mendil yağmurda sevgilisinin peşinden koşan kahranları romantik bulup ağlamadım hatta romantik bir insan değilindir ama dün gördüğüm Becoming Jane beni benden aldı diyeyim.

Filmin konusu 18.yy sonu yaşamış ve ingiliz diline önemli eserler bırakan ünlü ingiliz yazar Jane Austen'nin hayatı. Sürekli yeşil bir doğa, hatta deep country side, yağmur, soğuğa rağmen hep incecik giyinen anoreksik ingiliz genç kızları, beyaz ten, boks sahnesi, mürekkepli dolmakalemle yazılan sayfalar vs gibi detayların dışında çıktığımda beklemediğim kadar etkilenmiş olmamın yegane sebebi tutku. Jane Austen & yeşil vadinin sonsuzluğa uzandığı ülkeden gelen irlandalı Mr. Lefroy arasındaki çekim, tutku, karşı konulamazlık, ihtiras ve hazin son. Neticede birçok yönden sıkıcı sayılabilecek özellikleri olsa da işin bu tutku, çekim, kavuşamamazlık gibi kısımlarına girilirse farklı bir etki yapabiliyor.

whatever...

Dün ofiste boğulup kendimi dışarı atıp Kanyon gezeninde hafifleyeceğimi düşünürken L.C. ile çıktığımızda "ben mümkünse birkaç düğme daha açmak istiyorum, sıcak bastı beni, nefes alamıyorum" halindeydik.

Lefroy'un boks yapan küstah ama bir o kadar tutkulu bir irlandalı oluşu mu, Austen'nin bu kadar beyaz tenli olması mı bilmiyorum ama bende inkar edemeyeceğim bir etki yarattı. Neyse, geçer diye bekliyoruz.

P.S. Jane Austen'nin hayatında herhangi birinden ya da o adamdan ortaya çıkan bir passion fruit yok ama Lefroy'dan çıkan bir fruit sahnesi var ki... ağzım açık kaldı, "irlandalı, sana da bu yakışır" demeden edemedim.




1 comment:

hmm said...

Ağladım ya ağladım, hala inanamıyorum :)
L.C.