Sunday, September 16, 2007

Never on sunday IV

Garip bir haftasonu.

"Nesi garip, neden garip" diye sorulacak olursa verilecek cevap "?". Kötü değil, mutsuz hiç değil sadece garip. Belki biraz moody, biraz pms. Kısacası Tony Soprano "prince of tides" ise ben de kimi günler "princess of tides" oluyorum. Yapacak bir şey yok.

* Benim dolaylı M.'nin ise içinde yaşadığı üzücü olay bize -yine- zamanı, güzelliği, sahip olunanları zamanında yaşamayı hatırlattı. Carpe Diem (nasıl da bir fenomen olmuş bir laftır bu). Gerçekten insan ânı yaşamalı, elindekinin kıymetini bilmeli (bilmeli de bunun da böyle insanlarca zevzekçe söylendiği anlardan nefret ediyorum). Anı yaşamak fütursuzca, düşüncesizce hareket etmek değil sadece elinde değerli olduğunu bildiği, değerli olduğunu telaffuz ettiği, değerli olduğunu hissettiği bir şey varsa ona sahip çıkmalı. Yoksa ânı yaşamak "bugün son günlerim istediğim her şeyi yaparım" düşüncesi değildir (ya da bana göre değildir).

Eğer bugün şansa, tesadüfen sahip olunan güzellik görülmeyip takdir edilmiyorsa, isterse yarın ölecekmiş gibi yaşanıp, sapıtılsın; bir boka yaramaz, sadece sapıtıldığınla kalır ve çoktan kelebek olup gidene bakılır.

Never on sunday... gereksiz şekilde derin mevzular; gerek yok pazar gününde. Never on sunday

P.S. dün, öğleden sonra, wake up call ile gelen m., çizgi gözlü sürünerek yürüyen bir anotherstar
m.- uyandın mı ? kedi gibi olmuşsun yine
a.- yeni kalktım
m.- kedi olmuşsun, kedi.
a.- olurummm.

P.S.(2) hallerimden haberdar olan herkes ile hep beraber mutlu olduk. rahatladık. sakinleştik. bu ay da böyle geldi geçti.

No comments: