Monday, April 2, 2007

Geç pazar notları

*Yağmurlu, çizmelerimi çamura bulayan sevimsiz cumartesi günü, o kadar çikolatadan sonra neyse ki elbisenin içine girebildim (güzel oldu, orası ayrı), partiye gittim. Güzeldi, A.K. 'nın evi de, keyfi de yerindeydi, kadim dost Sekvotka 'yı 2 haftadır görmediğim için "neden, nasıl" gibi sorularla beynini yedim, mojito ile mayalı içkileri karıştırınca manasız şekilde tipsy bile olmadan acayip bir başağrısına tutuldum, haliyle sonrasında ne Dans'a, ne de Body & Soul partisine gidemeden home sweet home demek durumunda kaldım.

* * Sabahın da aynı şekilde devam eden başağrısı biraz dindi ve öğleden sonradan itibren 4'lü ve + 1 olarak eğlenceli bir pazar geçirdik bende. İhtiyacımız vardı çünkü geçen hafta ağır geçmişti hepimiz için. B.'yi tekrar gülüyor görmek mutluluk vericiydi. Ancak günün asıl bombası, M.'nin İskenderunlu sevgilisi sayesinde yediğimiz muhteşem yemekler, yanında açılan kara kapaklı Efe'den sonra kımıldayacak durumda olmamızdı. Uzun zamandır bu kadar yediğimi hatırlamıyorum, daha da buzdolabında var, ne yapacaksam o kadar yemeği?

Buzdolabı mutfak demişken,  "evli kadın gibi mutfağın var" diye tabir edilen mutfağımda her türlü sos, zeytinyağı, oyuncak, bok püsür bulunsa da fırın yok... Nedense almamışım, hep birileri "biz sana hediye alalım" dediği için kalmış, öyle pasta-börek de açmadığım için boşlamışım. Hoş, J.A. da açmazdı, demek ki anasına bak kızını al misali, ben de öyle börekler, baklavalar yapan kız olmayacağım (gerçi, j.a. 'nın uzay mekiğini andıran bir fırını var ama herhalde bu biraz da yaşla ilgili bir durum). Tabii evde fırın olmayınca M.'nin muhteşem sevgilisi eve fırın taşıdı, biz de hayranlık içerisinde baktık kendisine.

Neticede, zor geçen haftanın iyiye dönüştüğü, kahkahalarımızı yeniden attığımız, yemeğin artık görülmek istenmediği, türlü dedikodunun yapıldığı güzel bir pazardı. Never on sunday...

*** 20:45 takımı deplasmanda yendiği için F.A.'nın keyfi yerindeydi. Daha takımı tam affetmiş sayılmaz ama maçtan sonra beni aradığı için, belli ki aralarındaki buzlar eriyor (vardır f.a'nın böyle huyları: daha cep telefonu filan yok dünyada, f.a. ali sami yen'de basın tribününde maç seyrediyor, herkes büyük ciddiyetle yazıyor çiziyor, gazeteleri filan arıyor haberleri geçiyor, bizimkisi ise evi arıyor "hehe nasıl da yenildiniz bize" demek için). O yüzden eminim, biz yenilmiş olsaydık aradığında daha keyifli olacaktı, "eee siz de noldunuz ya bugün" diyecekti.

No comments: