Saturday, March 17, 2007

Das Leben Der Anderen- başkalarının hayatı


Yazacağım yazacağım deyip, hastalıktan, vakitsizlikten bir türlü yazamamıştım "das leben der anderen" filmini. Eğer aldığım Corsal'ın etkisiyle gelen uykum ekranı kapatmazsa bu akşam yazacağım (zaten evdeyim zorunlu olarak).
Kesinlikle uzun zamandır gördüğüm ve hiç beklemediğim kadar iyi bir film. Alman kültürüne veya almancaya olan genel önyargı bende de mevcut olduğundan önce mırın kırın edip öyle girmiştim sinemaya M. ile. Az daha büyük hata yapıyormuşum! B. filmi önceden seyredip bize ısrarla tavsiye ettiğinden o "doğal güzellik" günü biletlerimizi das leben der anderen'e aldık.
Film 1984 yılının Doğu Berlin'ninde geçiyor. Yukardaki romantik (!) resimde görülenler filmin başrollerini paylaşanlar. Adam bir tiyatro oyun yazarı, kadın da sevgilisi. Adam (bu arada filmi gören her kız istisnasız adamı çok beğenmiş. m. ile ben de pek beğenip, bir kez daha erkeğe gömleğin ne kadar yakıştığından bahsettik) biraz muhalif bir yapıda olsa da aslen sosyalizme inanıyor ve Doğu Almanya'dan başka bir yerde yaşamayı düşünmüyor.

Kadın da, güzel olmayan ama ciddi bir çekiciliğe sahip olan, tiyatro oyuncusu sevgilisi.
Doğu Alman İstihbarat Servisi olan Stasi bir şekilde adamın suçlu olduğunu kanıtlamak ve kara listeye eklemek için kanıtlar toplamaya çalışıyor, bu iş için de görevinde en iyisi olan memurunu görevlendiriyor. Ve işte filmin asıl başrolü karşımıza çıkıyor. Başroldeki Ulrich Muhe görev aşkının her şeyden önce geldiği, donuk bakışlı, hayatta hiçbir zevke ve duyguya sahip olmayan bir Stasi ajanını canlandırıyor. Doğu Berlin'nin sosyal konutlarının bulunduğu bir semtteki küçük bir apartman dairesinde herhangi bir sıcaklıktan, evi andıracak bir dokunuştan yoksun, yalnızlığın hakim olduğu bir hayata sahip olan bu ajanın, tiyatro oyunu yazarının renkli ve mutlu hayatını kablolar üzerinden takip etmesiyle yaşadığı ruhsal değişimin anlatımı.
Uzun ancak çok fazla sıkıntı yaratmayan bir film. Yine yaratanda yaratır da, eğer hayatlardaki ince detaylara, arka planlara bakılıyorsa bu film bunun içindir.
Filmin bana göre bir diğer alıcı noktası, müziğin insan üzerinde ne denli etkili olabileceğinin gösterilmesidir. Hayattaki yaşam kaynaklarından biri olarak gördüğüm müziğin, insan ve duyguları üzerindeki etkisini herhalde bu filmdeki kadar doğru ifade edebilirdim.
Konunun kendi içindeki çekiciliği dışında, aslında başkalarının hayatı sürekli gündemimizde değil mi? Kim, nerede, kiminle, ne yapıyor diye merak etmiyor muyuz? Bunun yüzünden televizyon programları izleyip, dergilere göz atmıyor muyuz? Hatta bu kadar geniş tutmayıp kendi özelimize indirgediğimizde de aynen bunlar yaşamıyor muyuz? O şu anda, nerde, kiminle, ne yapıyor, ne düşünüyor, mutlu mu, keyifsiz mi, gülüyor mu, beni düşünüyor mu gibi cümleler geçirmiyor muyuz aklımızdan? Demek ki başkalarının hayatı önemli bir mevzu gündelikte. Yolda yürürken evlerin içine bakıp, avizeden, duvar kağıdından, ampulün verdiği ışıktan yaşanan hayatları hayal etmek; bir kafede otururken insanların hayatlarının çizgisini yüzlerine, hareketlerine bakıp çıkartmaya çalışmak; tanımadığımız insanların bloglarını okuyup hayatları hakkında bilgiye sahip olmak gibi birçok hareket ile başkalarının hayatını düşünüyoruz ve hayal ediyoruz.
Bunların içinden bana epey acı gelen bir başka olgu var ki, yaşamayı çok tercih etmem hayatta. Yaşarken, başkalarının hayatını yaşamak istemem kesinlikle. Bu durumlar genelde birlikteliklerde, ikili ilişkilerde ortaya çıkar. Her şey (ilişki, evlilik, arkadaşlık) bir şekilde devam ederken çift aslında başkalaşmış ve başkalarının hayatlarını sürüyordur. Kolay kolay farkedilen bir durum da olmadığı için, hayat böyle sürer gider, hasbelkader yaşanır, ömür de biter zaten. Ne o, yaşanmış olunur hayatta. Kimsenin tercihine bir şey diyemem ama tercih yapmak önemli şeydir hayatta. Tercih, başkalarının hayatını yaşayıp, hasbelkader ömür sürmekse hiç itirazım yok, tutmayayım kimseyi. Ancak bundan mutsuzluk duyulup, söyleniliyorsa o zaman tercih yapmaktan başka çare kalmıyor.

Evet, hayatta tercih yapmak zordur çünkü mutlaka iyi veya kötü mutlaka sonuçları vardır ne var ki tercih kişiyi yansıtandır, haysiyetidir. İşte bu yüzden tercihim olmasını, bana sunulanı öylesine yaşamaya tercih ederim. Sonuçlarına katlansam da, benim tercihimdir. Nokta ( geçen gün havalı spor salonundan, bambaşka düşüncelerle caddeye bakarken efsane'yi gördüm. üzerinde yılbaşı hediyem olan montu, yanında harikulade köpeği ile yine sevdiğim gibiydi. ama değildi işte. artık o, başkasının hayatıydı. kendi hayatıydı. belki bundan iki ay öncesi gibi kısa bir döneme kadar ortak hayatlarımız vardı ama artık yok. başkalaşmamak, yüzyüze bakabilmek, çirkinleşmemek için bir tercih yapılması gerekiyordu ve yapıldı.).

2 comments:

Anonymous said...
This comment has been removed by a blog administrator.
Anonymous said...

bir hayat secimi bu kadar guzel mi ozetlenir...ben acaba kendi istedigim hayati mı yasıyorum diye dusunuyorum suan...sanirim istedigim hayatı yasıyorumm hemde duygularımla dibine kadar :))