Wednesday, August 20, 2008

Deniz ve ben : özet

Mavi sulardan dönüş derken farkettim ki çeşitli sebeplerle fantastik tatilere katılamamam sebebiyle neredeyse unuttuğum bodrum yazlığa uzanıp, sadece deniz ve uzun kulaçlar, midye dolma + bira, barbunya, stevie wonder, billie holiday, bikini (mayo değil, lütfen), lacivert- gemici bikinim-, no underwear, straplez elbise (ler), ray-ban wayfarer, havainas, ipod, olimpiyatlar, atletizm, yüzme (gerisi beni aşar), klasikler, italo calvino, homeros, begonvil, pembe begonvil, beyaz begonvil, beyaz beyaz ev, simit, limon reçeli, kırmızı soğan, kapari, domates, kesinlikle no make-up, pas de vernis sur les ongles ve ağaç gölgesindeki güneş ( ne yazik ki yandım. saçlarım da sarardı. bu kadar mı mutsuz olabilirim?).

P.S. hayatta kimseye vermediğim hesabı vermekle beraber kimseden işitmediğim azarı M.'den işittim. Bugün bile fırçaladı desem yalan olmayacaktır.

P.S. (2) Pek dingin, pek huzurlu geçen toplu A. günlerinden sonra azgınlık günleri beni bekler. Önümde. Dinginlik iyi güzel hoş da tamamdır, yeter, kendi halime geri dönebilirim.

P.S. (3) Plajda ben sakince, kaygısızca, umarsızca uzanırken başkaları çocuklarının peşinden koşarken şunu farkettim: çocuk kararı çok önemli bir karar. Öyle bir kararın verildiği andan itibaren insanın kendisinin önemi veya kendine ait zamanı kalmıyor çünkü artık sadece o var, öyle de olmak zorunda. Artık daha az uyku, daha az kendine ilgi ve daha çok kaygı, endişe, ehemmiyet, özen var. Ben böyle düşünürken insanların düşünmeyip patır patır ortaya bir veya birkaç tane üretmelerini hiç anlamıyorum. Demek ki çok ciddi farklılıklar var insanlar arasında. Kabul etmem gereken bu belki de. Farklılık. O kadar farklıyız ki. O kadar ayrıyız ki. Her birimiz, birbirimizden her konuda, her şekilde, her durumda.

P.S. (4) Türkler gerçekten uçmaması gereken bir millet. Belki de değil uçmamak hareket bile etmemeli. Aman yarabbim ya, o nasıl bir manzara, nasıl bir görüntü. Şark kültürü ile modernite karışınca tahmin edildiği kadar iyi olmuyor anlaşılan. Belki 100 yıl sonra. Her şey farklı bir yöne ilerleyince, dengeler değişince olabilir ama şimdilik durum pek iç açıcı değil.

P.S. (5) Beni bilen, tanıyan ve de her daim destekleyenlerin "yapmam için sürekli söyledikleri" şeyi yaptım. Geçen cuma. Yani aslında daha önce yazdığımı bu acil duruma uydurup kesip çıkartıp gönderdim ve de oldu. Güzel de oldu. Hem beğendim, hem de artık vik vik söylenmektense diyebileceğimi derim. Gönderdikten sonra basılacağını bilmiyordum, tesadüf oldu, sayfaları çevirirken sürpriz oldu.

P.S (6) Her şey bu kadar dingin, bu kadar Frankie giderken elbette kabus da oldu. Sabaha karşı uyandım. Kabusla. Bakamadım, midem bulandı, bu kadar mı sevimsiz, itici, ezik ve çirkin bulabilirim. Aman Allahım.

Şimdilik bu sanki ama bilmiyorum.

1 comment:

Anonymous said...

daha çok fırça yiceksin sen! şimdi yine aradım, yine kapı duvar!!!
hasta etme adamı, aç şu telefonuuuuuuuuuuuuuu.....