Wednesday, July 15, 2009

Mektuplarla gelen...

*pazardan kalan*

Kütüphane, sabaha karşı gelinmiş olsa da pazar gününde kütüphane yorgunluğu, aslen mühendis olup da ikea tasarımlarını kurarken sürekli "bunlarda kesin tasarım hatası var" diye söylenen F.A., ( ya bütün erkekler mi ikea tasarımlarına hata bulur?) sonrasında -nihayet- kitaplarla kalıp obsesif şekilde "bunlar böyle dağınık kalamaz, tüm düzenim bozuldu" gibi bir boğa duygusu ile yerleştirmeye geçme, kategorilere ayırma, alfabetik sıra derken ortaya çıkan bir kutu ve içinden dökülen onlarca mektup ...

Bir anda 15 yıl ve daha eskisine gittim. İnanamadım. Ne kendime ne de insanlara. Fakat insanın 7sinde neyse 70inde de aynı olması çok doğru bir öngörü. Evet, insan gelişiyor, ilerliyor, büyüyor, törpüleniyor ama temeli aynı kalıyor. Zaten ne oluyorsa o temelde yatıyor. Temel kof ise üstüne dikilen de kof oluyor. Kof, temel bir yana kutunun içinde o kadar komik mektuplar var ki... Farklı sınıflarda olduğumuz için R. ile derslerde yazıştıklarımız, yaptığımız dedikodular ve o haftasonuna hazırlık planları, yine dersleri dinlemeyip ona buna yazılan mektuplar.
Ve bu; yani en ilginci.

"...beni hatırlıyor olman o kadar da önemli değil aslında...; şu an pearl jam çalmakta aklıma bodrum geliyor...; kazınmış saçların...; elini sıkışım boynundaki muhteşem zincirin...; gülü kucağına bırakışım...; sağol deyişin...; en son seni ...'de görmem, korkakça konuşamamam ve sonraki anlarda nefret etmem kendimden...; umarım bir gün merhaba dersin bana..."

Haliyle geçen yıllarda bu mektubu/göndereni unutmuştum ama okuyunca çok iyi hatırladım. Çocuğu, Yeşilköy'deki adrese gönderdiği mektubu, 14 Şubat'ta gönderdiği gülü, sonrasında aramam vs.
Hoş, her zamanki gibi yani bugün de süren halimle gönderdiği mektubu okuyana kadar ne çocuğu, ne Bodrum'da gül verişini, ne de sonra İstanbul'da elini sıktığımı söylediği geceyi hatırlamıyordum. Sadece 94-95 yılı- emin değilim- 19 mayıs tatili, Bodrum sahilde pek sevdiğim B.U. ile oturduğumu ve birinin gelip kucağıma gül bırakıp gittiğini biliyorum.

Önemli olan bu değil. Önemli olan en sonunda, nihayetinde "bu kadar düşündüğü, aklında olan birisine dair bir şey yapmış olması". Davranışı sonucunda ne olacağı veya ne cevap alacağını düşünmeyip bir risk alması. Ve budur bu davranışı saygı duyulacak bir şey yapan. Korkmak değil. Yoksa sonuçta bir şey olmadı, istediği belki de gerçekleşmedi ama en azından kendi içinde ukte kalmadı. Ve ben sanıyorum, korkmayan, en azından risk alan insan seviyorum.

Bu olayın- mektubu bulduğumdan beri- beni düşündüren tarafı ise bazı durumlar söz konusu olunca 18 yaşından beri çok az değişmiş olmam. Bugün de hala bana yapılan bazı şeyleri görmüyorum, yaklaşanları fark etmiyorum, ilgilenmediklerimle ilgilenmiyorum. En son bu konuya dair beni sarsan insan yine Bodrum'da Karabasan H. idi. Biraz dalga geçmiş, abartılı bulmuştum ama sanıyorum doğru ve sanıyorum bu kör halime dair ağır bunalıma girdim.

p.s.mektubu da okuduktan sonra r. 'nin bu yılki 19 mayıs bodrum tatili gece gezmeleri, 8:45 dönmeleri için söylediği "sen lise hayatına geri döndün" saptamasına bir kez daha katıldım. anlaşılan o ki o günden beri "görme" ve "algı" seviyem milim ilerlememiş ... ağır bunalımdayım resmen. anlamadım; gözlük mü taksam? gözlerime değil, beyin hücrelerime.



No comments: