Monday, October 8, 2007

Renkleri güzel, part II

Sevdim ben bu "renkleri güzel" lafını ( ne yazık ki benden değil, m.'den çıkma bir laf). Sık sık kullanıyorum, kullanıyoruz, her şeye "aaa ama olsun, renkleri güzel" diyoruz.

Sabah renkleri güzel ülke İsviçre'nin intihat klinikleri ile ilgili haberi gördükten sonra daha bir ikna oldum. Gerçekten gitsen de olur, gitmesen de bu ülkeye. Fecidir.

whatever...


* Dün J.A.'nın psikolojik tabiriyle in vivo bir gündü (gerçekten iyi bir çocuğum ben). Pazar günü kahvaltı/brunch/sinema vesileleri dışında cumhuriyetten çok da uzaklaşmayan bir yapıda olsam da sırf J.A. istiyor diye eski mahalle, çirkin plazalar mahallesi, kalabalık lucca mahallesi gibi bence pazar günü çıkmanın anlamsız olan yerlere gittim, gitmekle kalmayıp fevkalade direksiyon sallayışıma tecrübeler ekledim. Saat 10'a doğru beni azad eden J.A. dayanamayıp "valla haklısın yorulmakta bütün bu semtler, çılgın arabalar, alışverişte çıldırmış aileler bir nevi in vivo deneyimi oldu çocuğum sana. ama söylenme" dedi.

in vivo: en latin, "au sein du vivant"

Galiba hayatın kendisi de biraz in vivo yaşanmalı. Dolu dolu yaşamanın pek mahsuru yok şu ölümlü dünyada. Hem in vivo hem de "renkleri güzel" olmayan şekli ile...

No comments: