Sunday, September 27, 2009

Never on sunday : " sicilya notları"


r., sevdiğimiz insan kool şahsiyet k., 9 mayıs insanı z., çok çok erken havaalanı, sicilya, yine çok erken sabah saati ve catania havaalanı, dakka bir gol bir o saatte pasaport kontrolünde karşımıza çıkan kalkık yakaları, kapalı alanda bile gözünden çıkarmadığı güneş gözlükleri ve ağzındaki cigarillo'su ile marcello, alfa romeo'muz, kaktüs -ama her yerde her duvarda her evde her balkonda her yolda her toprak alanda kaktüs- catania, her duvarda graffiti, muhtemelen çoğunluğun pis bulduğu ama güzel şehir, bizim bayıldığımız şehir, öteki italya'nın rahat keyifli insanları, meydandaki üstleri çıplak işçiler, "şoktayımmm" , "cidden kırosun sen. evet biliyorum altın saatimi sallarsan görürsün şimdi", sant' agata, pescheria, elbette bir paket camel, dublo espresso-her yerde her köşede, her bar'da, siracusa, yunan tiyatrosu, taormina (bir nevi porto fino) villa schuller, theodore w. adorno, öğle yemeği antica porta:insalati di mare, birra moretti, caffe wunderbar, prosecco-forever-, otel ve denizin neredeyse içindeki havuzu ve bunu bize sağlayacak olan carlo'nun bulunması, -forever carlo- via filomena, akşam yemeği il sale art café, sokakta lokantalar, büyük ama kocaman pizzalar, deniz mahsülleri, etna, çok soğuk ama nasıl olup da üşümeyen ben ve "etna gibiyim, içimdeki ateşi püskürüyorum", bilmem kaç kilometrelik etna yolu'nu yürüyen beyazlar içerisindeki rahibe, lavlar, terrazza dell'etna, agrigento, mafia, sinatra, valle dei templi, film karesi resimler (ama giden resimler), yine catania gecesi, trattoria al gabbiana, risotto, birra moretti, prosecco (une bouteille. une vraie), vanity fair, totti ve gerzek karısı, forever totti (ama adama da o çocuklara da o kadınla beraber geçirilen hayata yazık. hani tamam kadın güzel de üç gün sonra herkes yaşlanıyor, çirkinleşiyor), noto şehri, yağmur, barok şehir, tüm şehir, yine birra moretti, yine dublo espresso, yol, trafik, asıl ismi jane ama bizce elisabeth olan tomtom (arada bir de irlandalı liam), bear left , bear left, biten şarjlarım, havaalanında türklerin saldırması freeshoplara, biten prosecco (buzdolabımda bekler 2 şişe) ve tabii üşenmeyip taşıdığım makarnalarım, soslarım, kahvelerim, peynirlerim acı kırmızı biberlerim, f.a. için topladığım şekerler, j.a. için yemek yediğimiz lokantadan istediğim marin masa kağıdı ve pek sevgili r., k. ve z.'nin bu anı utanç içerisinde izlemesi, geciken uçak, karşımdaki ingiliz kızın kolundaki altın casio'su ile bana altın casio kardeşliğini göstermesi ve bu olaya k.'nın gözlerine inanamaması-görüyorsun ki dünyada tek kıro ben değilim- ve her bu kadar güzelliğin en kötü olayının yaşanması yani geciken uçak sebebiyle sıkıntıdan karıştırdığım fotoğraf makinesinde başka bir şey yapmak isterken güzelce format atıp tüm resimleri-daimi olarak- silmem ve şok anı, kıpırdayamama anı ve uçak ...

fantastik cümleler, laflar ve olaylar:
"şahane hayatımız var" her yemekte en az 1 kere (ama valla öyle şimdi, ne yalan söyleyeyim. mamafih biliyorum ki bu "şahane" hayatlar çok insana batıyor hatta bana bile "siz ne kadar kazanıp ne kadar harcıyorsunuz" gibi cümlelerle gelinebiliyor. ne diyeyim ki buna ben? kendiminki dışındakilerle ilgilenmiyorum şahsen, dileyen şato diksin, dileyen porsche alsın, dileyen salonunun duvarını 800*1000 ekran televizyon ile kaplasın üzerinden de ışın kılıcı çıksın, açıkcası umrumda değil, olmaz da).

"prosecco" - 188 kere. sadece ben. 188 kere.

"carlo"- 488 kere. 4 kişi 122'şer kere "carlo"

p.s. sicilya'dan sonra ben uzun bir süre burada pizza da yemem, makarna da. almayayım, alan alsın benden uzakta.
p.s. (2) okuyup sonra da arayıp telefonda "höööö palermo'ya gitmediniz mi, palermo gezilmeden sicilya gezilmiş sayılmaz" diyeceklere şimdiden " buyur kendin git" diye kısa bir cümle telaffuz edeceğim çünkü sonrasında yorulmak istemiyorum.

ama never on sunday... hem de o kadar never on sunday ki yüzümdeki muzır tebessümüm baki.

No comments: