Sunday, July 24, 2011

27 değil 28 - amy winehouse


Öncelikle belirtmek gerekirse basit bir matematik işlemi sonucu ( 2011-1983= 28) ulaşılan rakam efsane 27 değil de 28. Ama tabii biz efsane gereği 27'ye inanmak istiyoruz. İnanmak istiyoruz ki büyük yetenekli olduğu kadar kötü alışkanlıklara da sahip olan Amy Winehouse, müziğin erken yaşta eroinden, depresyondan, uyuşturucu-alkol bağımlılığından diğer genç efsaneleri gibi 27 yaşında ölmüş olsun, 27 yaşın bir efsanevi değeri olsun. Joplin, Jimi Hendrix (ki o da 27 değil 28'inde ölüyor), Kurt Cobain gibi. Gel gör ki 2011'den kendisinin doğum yılı 1983 çıkınca 28 kalıyor. Oysa biz efsanelere, özellikle de acıklı olanlarına inanmayı istiyoruz.

Peki bizler bile, bilmiyor muyduk bu genç yaştaki müzisyenin ölümünün gelişini? Daha geçen ay biletlerini heyecanla aldığımız konseri iptal edildiğinde, bir önceki günkü konserin kayıtları internete düştüğünde ayakta duramayan, sürekli burnunu çeken halini gördüğümüzde düşünmedik mi, demedik mi "herhalde yakında ölür" diye. Ama yine de konserin kayıtlarını seyrettiğimizde, onun o iç acıtıcı yerlerde sürünen halini gördüğümüzde aklımızdan geçmedi mi "neden bu kadına bu halde iken turne ayarlıyorlar, neden doğru düzgün bir tedaviye zorlamıyorlar" diye.

İkinci soruyu aslında hemen eliyorum çünkü bağımlılık sahibi birini hiç kimse onun isteği ve iradesi olmadan herhangi bir tedaviye gönderemez. Yani elbette zorla, kolluk gücü ile vs gönderebilir ama oradan kaçmasına, orada bile kendisine bir şekilde uyuşturucu tedarik etmesine engel olamazlar. Ancak ve ancak bağımlı olan kişi bu madde bağımlılığını öncelikle kendisine itiraf edip sonra da bundan kurtulabilmek için kendisinin çaba sarfedeceği, yakınlarından destek alacağı (çabayı çevresi veya yakınları sarfedemez. etse bile bir işe yaramaz) ve ömrü boyunca bir bağımlı olduğunu unutmaması gerekmektedir. Çok zor bir şey olan madde bağımlılığını yense bile tek bir kadeh/sefer yeniden düşmesi için yeterli olduğundan hep kendisine "bir bağımlı olduğunu" anımsatmalıdır.

İşte bu yüzden de ikinci seçeneği geçip, birinciye geliyorum: neden bağımlılığının durumu, fiziksel hali bu kadar kötüyken turneye çıkartıyorlar? Para. Mo' Benjamins! For the love of money sebebiyle menajerleri, plak şirketi mümkün olduğu kadar bu halden para kazanmak isteyip zaten yakın olan ölümüne dek sonuna kadar sömürmek gerekiyordu herhalde ki yerlerde sürünen birisini oradan oraya sürükleyip konserlere çıkartmaya çalıştılar. Dünkü overdose sebepli ölümünün ardından bugün artık resmen efsane olduğuna göre herkes rahat nefes alabilir. Albümleri hep çok satacak ama dünden beri iyice fırlamıştır. Eğer şarkılarının kayıtlarını meslek birliklerinde yapımcı firma üzerine değil de kendi üzerine yapıp, isminin varisi olarak ailesini gösterdiyse ailesi telif bedellerinden muhtemelen çok zengin olacak. Çok yakında plak şirketi bir konser dvdsini hem de hd/blu-ray vs basar, satışlar patlar, önümüzdeki yıllarda -çok da gecikmeden- kısa ama belası bol hayat hikayesi filme çekilir, başrol yeni yetme ama popülaritesi yüksek şarkıcılardan birine verilir, saçlar siyaha boyanır, siyah eyeliner çekilmiş dramatik göz makyajı yapılır, skinny jeans üzerine Fred Perry tişörtlü ve tabii açık pembe satin bale ayakkabılı (evet, gerçek bale pointe ayakkabılarıydı giydiği) vaziyette afişte yer alır, bu arada 1-2 tane biyografisi filan zaten yazılır. Ki bunlardan da çok para kazanacaklar olacaktır.

İyi olanlar, yetenekli olanlar genelde erken gidiyorlar. Bir de kalpleri kırık gidiyor. Bugün yine bir yerlerde yazılmış "aşkından kalbi kırıktı " filan. Ancak erken gidenlerin asıl kalp kırıklıkları herhangi birine, aşık olunan duyulan değil de güvendikleri birilerine, çoğu zaman ailelerine, halledemedikleri ruhsal meselelerine, bağımlı eden keyif verici maddeler üzerinden sürekli kaçış noktası aradıkları pek de görülmeyen veya görülenin aslında gerçek sorunu gizlediği sorunlarına, tatmin edemedikleri boşluklarına... Ölünce badem gözlü olur derler ya, şimdi herkes onun en iyi dostu, en sevdiği, en yanında olan insan olacak. Biz de zaten uzaklarda, kulağımızdaki sesiyle mırıldananlar olacağız.

p.s. benim için ise 2008 mayıs ayındaki Cunda tatili eşittir back to black albümü demek yanlış olmayacaktır. 19 mayıs bayramı tatilinde kaçıp gittiğimizde b., isveçli m. ile beraber yolculuk boyunca arabada back to black dinliyorduk.

3 comments:

isveçli m. said...

hem çok yakın hem çok uzak geliyor o tatil ne garip!
sanırım üçümüzde de iz bırakmış, 4 kısacık ve kocaman gün..

Trofolo said...

Cobain in ölümü kadar sarsti beni.. Kurt u daha fazla dinler ilgilenirdim.. ama zulfiyar bole bisi sanirim.. dokundu bu kizin ölümü. Sarsildim allah kahretmesin.

pera said...

o zaman peraydım, o lakapla yazmak istedim ogünlerin anısına..4 kısa gün ama çok güzel 4 gün..hayatımın en enteresan, en eğlenceli tatillerindendi..şöför burç, kamplumbağ, bira-gülme krizi, bütün motorları benzetmek,mevsim dışı yenilen cunda balığı..
isveçli M ve anotherstarım seviyorum sizi...