Monday, February 18, 2013

"tuz kadar sevmek"

Masallardan hatırladığım anlamlı laflardan "tuz kadar sevmek". Bütün masalı yazmaktansa masalın güzel lafın daha da güzel olduğunu söylemekle yetineceğim.

Bir seferinde, yeri geldiğinde el yazısı ile yazdığım mektuplarla iletişim kurduğum nadir insanlardan kadim dostum Sekvotka 'ya yazmıştım, sonra da bir daha başka birine yazmadım herhalde. Zaten herkese edilecek laf değil tuz kadar sevmek lafı. Herkes tuz kadar sevilmez ki ! Ama işin ilginci insan yaşarken kendisini inandırdığı, yer yer aldattığı, kandırdığı ilişkiler, gönül kaptırmalar, arkadaşlıklar, dostluklar yaşıyor, bunları yaşarken hemen büyük anlamlar yükleyip bir de üzerine büyük sıfatlar telaffuz ettikten sonra haliyle elinde patlıyor. Ve yine o muhteşem aldanma zamanlarında böyle bir elde patlama sonrası insan kendinden geçiyor, üzülüyor, dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyor. Üç gün, üç ay, üç yıl sonra bir şekilde hayat olması gerektiği yolunu buluyor ve eskiden "efsane" veya "o" insan olanlar bugün artık sıradanlık müzesinde yerini alıyor. Nedeni ise sadece zaman değil ama yaşananların o kadar yüklenilen anlamlar kadar olmadığı gerçeğinin varlığı. O yüzden herkes tuz kadar sevilmez. Ne sevgililikte, ne de dostlukta. Ki sevilmemeli zaten, ne gerek var.

Tuz kadar. Ne yokluğu ne fazlalığı kadar sadece tuz kadar ... Evet. Cidden. Tamamdır.

P.S. Ayrıca masaya tuzu böyle bir ufak bir kasede getirmeye, sadece böyle tuz kullanmaya bayılıyorum. Himalaya olur, deniz olur, farketmez, işlenmemiş olması kafi. Bu duruma sallamak isteyenleri lütfen -keyifle- sıraya alalım, yoklamayı da ben alırım. 

 

1 comment:

ggorur said...

'Tuz kadar sevmek' i sevdim.
Baharat da olur ayri, ufak kasede.
Himalayalarin butun tuzlari artik bende olabilir. ;)