Wednesday, January 2, 2013

Cuma eğlencesi


Artık pek az yazdığım cuma eğlencesini bari yıl biterken ihmal etmeyeyim istedim, hazır beautiful people kendinden geçmiş vaziyette gecelerde, alemlerde, partilerdeyken "bekle bebeğim, muhteşem yorumlarımla geliyorum sana"...Yalnız gece hayatı, beautiful people filan demişken, bugünkü Hürriyet'te yine çalıştığı gazete kadar istisnalıkta bir gazeteci olan Sibel Arna imzalı harikulade bir çalışmaya denk geldim ki; kendisinin kameraya verdiği fantastik ötesi pozlar ile mekanlar ve insanlar üzerine yaptığı müthiş sosyolojik irdelemeler için üşenmezsem ve tabii gülmeyi de bırakırsam ayrı bir post yazmak istiyorum. Ama işte, dediğim gibi üşenmezsem. Bir de o tam sayfa habere her gözüm çarptığında yarılarak gülmeyi bırakabilirsem... whatever ...  

Sıradan ile başlayayım...People dünyasının nasıl ünlü olduğuna anlam veremediğim eski model yeni DJlerinden. Zamanında DJler üzerine gayet ciddi bir sosyoloji tezi yapmış biri olarak cidden bazı insanların nasıl DJ olabildiğine hayretle baktığım yine kendisine de öyle bakıyorum. Ama güzel kız, Chanel giyiyor hatta Lagerfeld bunu mutlulukla destekliyor, brunette, beyaz tenli, bur gülüyor olsa da genelde gülmeyen tiplerden ama işte bilmiyorum hani derler ya "ışığı yok" (veya ışığı var) ondan işte. Işığı olmayan sıradan insanlardan. "Işık" ilginç bir hadise; gerçekten de kimde olup kimde olmayacağı hiç belli olmuyor. Bazen en güzelin ışığı olmuyor, bazen de en çirkin olan ışığı ile parladıkça parlıyor. Ha, bazen de varolanın ışığı çoğunluk tarafından istemli bir şekilde söndürülüyor ama o da başka bir hikaye. Kısacası Chanel de giyse, eski manken de olsa insanlar çok sıradan, çok ışıksız olabiliyor.


Soldaki kız olmasa sağdaki için aynen bizim İskenderun-Hatay hattında yapılan "gizli zenginlerin" şaşalı düğünlerinden çıkmış da şehre eğlenmeye gelmiş genç kız diyebilirim. O saçlar, o kaftanımsı garip elbise, o bakış ve yine o korkunç saçlar. Var, var bu model saç takıntılı kızlar var. Yani şöyle uçlar kıvır kıvır gibi kocaman bukleli uzun ve kezban modeli  ve tabii ki de çok güzel olup ortalık yerde-mesela ofiste- salına salına yürüyecekle (elbette işe böyle saçlarla gelen, toplantılarda filan bu saçları sallayarak küçük kız çocuğu gibi konuşanlar var, olmaz mı hiç?)

Ve bir nevi "Altın Kızlar" diyeceğim de işte Altın Kızlar'ın hipster olacağım diye homeless olanları, evden aynaya bakmadan çıkanları... Şimdiii, en soldaki ile başlarsam diyeceğim ki sanırsam kendisi o ayağına geçirdiği genç işi yırtık çorapların hitap ettiği kitle kadar genç değil, hele hele o yana yırtıkların iyice genişlettiği bedeninin olması gerektiği gösterdiği kadar ince hiç değil. Derdimiz kilo veya "mükemmel vücut"lu olmak filan değil sadece aynaya bakıp çıkabilmek. Niye mesela? Niye bir insan eğer manken veya bir şekilde celebrity olup bir ürünü tanıtmıyorsa böylesine korkunç bir çorap giyer de çıkar? Eğer o çorap değil de düz siyah kalın çorap giyse gayet de olacaktı hatta dikkatimi çekmeyecekti normal bir insan olacaktı. Şimdi ise çorabın korkunçluğu hem bedenine uymayan kıyafetini, hem tenine uymayan rujun rengini, hem de ucu açık beyaz renkli garip stilettosunu ortaya çıkarmış. Off yani. Sessiz sedasız bir seda gibi geçecekken, bangır bangır bağıran neon ışıklı içinden oyun havası tınıları yükselen Boğaz motorları gibi bir geçiş olmuş. Ortadaki tamam işte sıradan bir tip, o tene o kırmızı tonu olmamış da işte söyleyemezsin tabii "çok güzel olmuşşsun canım!" dersin. Ve tabii sağdaki ise en depres melankolik duruşu ile grubun en hipsteri en fashionistası...Palto, ki bayağı güzel, Martin Margiela 'nın H&M için yaptığı hatta G.G.'nin tek seferde kaptığı  oversize palto gibi duruyor; kim bilir belki de odur. Güzel durmuş, kız uzun ince çünkü. Ben paltonun altındakileri anlamadım pek. Yani bir elbise var gibi ya da etekli uzun diz kapağını geçen bir şey bir de onun altında saten pijama altı. Ayakkabı bayağı güzel de işte ya her şey olmuş, hiçbir şey olmamış. Ama o melankolik hipster bakışı olmuş; şöyle mahsun gibi hafif yana doğru eğilmiş filan, tamamdır, aynen hit şekilde "like" alan Facebook/Instagram sayfalarında olduğu gibi. "like" ya, o ne ya zaten? O "like" konusuna hiç girmeyeceğim de cidden insanların koydukları resimlerini yazdıkları "statu"lerinin "like" edilmesini beklediklerine inanmakta hala zorlanıyorum, bunun üzerinden sosyal bir iletişim kurma halini ise müthiş aptalca buluyorum. Geçiyorum, şiştim çünkü.  

Yanlışlar doğrular ve ardından, yanlışlar doğruları götürür mü ? Sağdaki hem davetlerin, Vogue sayfalarının, hem de Gagosian Gallery'nin parlak çocuklarından Aaron Young, yanındaki de manitası diye tahmin ediyorum. Çocuğa diyecek bir şey yok; gayet güzel giyinmiş gelmiş, zaten güzel de çocuk. Kız da gayet hoş giydikleri de bir o kadar hoş da sanki bir arada giyilmesi doğru olmayan parçaları bir arada giymiş gibi. Deri etek güzel bir şey, seksi bir şey, bizim de var biz de giyiyoruz da o deri güzel olmasına rağmen hem çok kalın bir deriden yapılmış hem oldukça uzun hem de kalıbı çok geniş çan etek gibi. Öyle ki üzerindeki palto ile iyice genişlemiş yana doğru açılan kanatları oluşmuş sanki. Oysa palto başlı başına gayet güzel rengi güzel kesimi güzel( ben yakasız palto sevmem ama yine de güzel). Beyaz topuklular şahane. Kısacası her şey güzel ama bir arada tutmamış olmamış. Ha, kız tutmuş mu bu beş uyuşmazı? Evet, o halde tamamdır.



 Bilindik şöhretli insanlardan sanıyorum da artık katalog kızlarının isimlerini ezberleyemiyorum. Aynen telefon numaralarını ezberlemediğim gibi. Eskiden telefon numaralarını ezbere bilirdik, herkesin ev telefonu, varsa odasının numarası, sonra cebi filan bilirdik işte. Hala ezbere bildiğim cep telefonları çok eskiden bildiğim, değişmemiş, illa cepten değil de evden/ofisten aradığım yani elimle çevirerek tuşlayarak aradığım numaralar. Yeni insanların, sonradan tanıştıklarımı filan hiç bilmiyorum. Asıl # 8'inkini bilmiyorum ki çüş derler. Ama Sekvotka'nınki ezberimde, anında söyleyebilirim. İlginç şey. İsimden nereye geldik deyip bitirirsek de smokin pantalonu beğendim. Üzerindeki ceket de güzel. Kız da hoş işte, güzelce gülmüş. Ama en çok sevdiğim böyle yanları saten smokin pantalonun altına spor ayakkabısı giyilmesi. Ya da ben öyle yaptığım için seviyorum. O ağır ciddiyet kırılıyor ya bayılıyorum (zaten ağır ciddiyetten de hoşlanmıyorum, insanların kendisini ciddi göstermesine de yarılarak gülüyorum). Geçenlerde bir açılışa öyle giydim; smokin pantalon ve altına kırmızı Nike Blazer. Bayağı güzeldi.  

 Atlantik'in öte yakasının yeni nesil gey ikonları ama asıl güzeller güzeli insan Stephanie Seymour'un biricik evlatları. Her gecede, her davette güzel annelerinden, zengin babalarından daha çok boy gösteren rich kids 'ler. Fazla derli toplular, hatasız bir tarzları olsa da, olmuşlar ki her yerde ön sıradalar. Benlik değil, ben kusursuz tarz sevmiyorum, sıkıcı geliyor.
 Önce kendisini mumya sandım ama değilmiş.Aksine kanlı canlı, Titanik'in bile battığı ama kendisinin anlaşılmaz şekilde bir türlü batmadığı Leonardo di Caprio. The Great Gatsby 'de de oynuyor ya, romanı sevenler için resmen hüsrandır onun o yüzünü o güzel romanda görmek.  Hele hele resimde görülen tenine, saçına, yüzüne ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama hiç olmamış yıllar güzelleştirmemiş kendisini, onu biliyoruz. İşin ilginci,Kate Winslet, Titanik zamanı tam bir dombili ingiliz taşra kızı vaziyetindeyken gayet güzel yaşlandı, şahane oldu, geçtiğimiz günlerde taş gibi sevgilisi ile 3. evliliği de yaptı, tamamdır yani. Demek ki güne, o gündeki yükselişe, güzelliğe çok da itibar etmemek lazımmış, her şey zamanla bambaşka bir hal alabilirmiş. Al, Leonardo işte, dün kızlar filmlerinin oynadığı sinemanın kapılarını kırıyordu onun uğruna, bugün ise ancak Madame Tussauds mumyası gibi durur, fazlası onu aşar.


 Missoni Ailesi'nin adını elbette bilmediğim kızlarından biri de işte biraz Anna Karenina, biraz Missoni, biraz kürk, biraz kalpak olmuş. Bilmem dağ kültürüm olmadığı için herhalde laf ediyorum. Ama şunu biliyorum ki o üzerindeki ne kayak yapılır ne de snowboard. Ancak kenarda sucuk-ekmek yenir. Ya da dediğim gibi kışın dağa gitme kültürü olmayan cahil biri için benim bildiğim yapacağım da ancak sucuk-ekmek yiyip,içimi ısıtsın diye de viski içmektir. Hiç öyle snowboard tepesine filan çıkıp da kendimi aşağıya bırakacağımı sanmıyorum ama tabii alkol bu, kana karışınca ortaya fantastik haller çıkabiliyor. Hoş, hiç yapmadığım kış sporlarına uygun her türlü kılık kıyafetim mevcut olsa da ben işte dağda filan oturup viski içip, yemek yemeyi, # 8'i seyredip tezahürat yapmayı tercih ediyorum. Avamlık, cehalet işte, ne yapacaksın? 

 Anja Rubik, güzel insanlardan. Öyle erkeklerin yeni fantezisi bebek yüzlü Kate Upton gibi filan değil de bir şekilde güzel. Tarzı da güzel. Elbette normal insan, normal kadın standartları yani biz faniler için çok zayıf, çok uzun, çok donuk ama olur yani. Sadece eskiden saçları daha kısaydı, daha güzeldi şimdi ise uzun olmuş, sıradan olmus, ortalama olmuş. En kötüsü, ortalama olmak herhalde.

 Eski İsveçli yeni Tumblr M. ile sarışınlıktan, sarışın olmaktan konuşuyorduk. Gerçek İsveçlilerden, o sanılan ve hayran olunan sarışınlık halinin "natural" olmadığını öğrendiğimizi ve o rengin boya ile yapıldığını öğrendikten sonra sarışınlık iyice gözüme batmaya başladı. Sarışınlığın doğal olmasına gerek yok ama layığı ile taşınabilmesi önemli. Misal soldakinde feci ötesi olup, sağdakinde güzel olması gibi. Gerçekten de soldaki total varoş da zaten, sağdaki ise people dünyasının yeni it-family üyelerinden Poppy Moppy veya onun kardeşlerinden biri, Vogue sayfalarını süsleyen tüm davetlerin sarışını olan ingiliz aile. Elbisesi güzel, bacakları, bacaklarının uzunluğu filan bayağı güzel. Yanında duran ve hala seksenlerdeki Madonna 'nın kötü bir taklidi biri varolanı zaten geçiyorum. 

Cameron Diaz. Nedense her zaman güzel, her zaman cool, her zaman parlayan insanlardan. Özgüvenden herhalde. Bilmem garip şekilde çekici, farklı buluyorum.


Ve Daphne Guinness & L'wren Scott ikilisi ile bitirip Welcome 2013 diyorum. Şimdi bu Daphne Guinness ilginç şahsiyet. Aileden gelen ultra zenginliği filan tamam da fashionista olma uğruna çok çaba sarfediyor olması bir şekilde sıkıcı geliyor. Yani o saçlar, o kıyafetler, o fil hortumuna benzeyen korkunç Alexander McQueen ayakkabılarla dolanması filan çok fazla çaba, çok fazla uğraş, çok fazla vakit harcama geliyor. Yanındaki modacı L'Wren Scott ise tabii boydan avantaja sahip ama hep bir yana yatma eğiliminde haliyle. Yalnız o elbise olur, o ayakkabılar olur, tamamdır. Daphne ise, Daphne işte, Lady Gaga'dan hallice. Her gün "bugün ne şekle girmeliyim" düşüncesi filan birkaç saatten sonra sıkar beni, o yüzden bamba pipili (keith richards 'ın tabiriyle) Mike Jagger'ın uzun ötesi manitasi L'Wren Scott'ı alayım yeter diyeyim hem de yılbaşı kırmızısı, daha ne. Kim bilir, belki 2013 daha çok cuma eğlencesi getirir? qui sait ?




1 comment:

Thumblr M. said...

yahu o kız bildiğin mine çayıroğlu!
:)))
yüzü kapa, saçlara bak, türk olduğunu anlarsın zati..