Thursday, June 10, 2010

Uzun zaman sonra

uzun zaman sonra gidilen "sabahattin", değişen bahçesi, tarihi eserlere kaçak çıkan bahçesi, değişmeyen oğulları, "hoşgeldiniz yoksunuz kaç zamandır" diyen oğulları ve garsonları, d. a.k.a. louboutin,gecikse de yapılan doğum günü yemeği-gününden tam da bir ay sonra bugün itibariyle- konuşulanlar, anlatılanlar, yapılanlar, yapılmışlar, yapılacaklar, hissedilenler, hissedilmeyenler, insanlar, birkaç isim, birkaç insan, birkaç mevzu ama yolu başkalaşan birkaç mevzu, keçi-evet, bildiğin sabahattin'nin keçisi. kesinlikle keçiye dair julius sezar'dan bir atraksiyon hareket bekliyorum yemeğe gittiğimizde-, birkaç gündür üzerimdeki keyifsizlik, suratsızlık, sevimsizlik, tükenmişlik hissi, raki, yeni rakının yenisi, biraz olsun rahatlama, biraz olsun keyif ve belki sabaha bildiğin ben gibi, gerinerek ama gülerek, sürünerek ama gülerek, alarmda çalan her 5 dakikayı uzatıp yataktan çıkmak istemeyerek ama gülerek kalkabilirim. Qui sait?

Neredeyse yazın her pazar yemeğimi yedim Sabahattin'i özlememişim desem yalan olur. Ama işte takıntılı "ritüelleri olan" bir insanım; herkesle her yere gitmeyi sevmiyorum. Ayrıca herkesle yemek yemeyi rakı içmeyi de sevmiyorum. D. a.k.a. Louboutin ile seviyorum.

No comments: