Wednesday, March 3, 2010

İşyerinde komünal hayat kabusu

Hiç öyle komünal yaşamdan hoşlanan (sevdiğim seçtiğim insanlarla olandan hariç) biri değilim. Sevmediklerimle de zorunlu olmadıkça konuşmam, zaten varlıklarını da görmem. Vıcık vıcık "canım cicim kuzum" tınılı ilişkiler, sürekli bağırış çağırış üzerinden birbirleri ile iletişime geçme hali vs beni aşar ve aştı. Tadilattayız. Pazartesiden beri. Bu sebeple de herkes beraber oturuyor. Zaten "işyerinde arkadaşlık" denilen şeye inanmayan bir insanım, hele bu hal üstüme üstüme geliyor. Fakat şunu gördüm. Fönlü saçlı, havalı Louis Vuitton çantalı (ve tabii bence çirkin ötesi olan), uzun boylu ve muhtemelen annelerin oğullarına pek yakıştırıp "ne kadar hanım kız" dedikleri kızların ne denli varoş, ne denli zarafetten yoksun oldukları gerçeği ile tanıştım. Hal veya edep bakımından Kuştepe veya, Kasımpaşa'da evlerin önündeki merdivenlerde oturan, birbirleri ile balkondan balkona bağırarak konuşan kadınlardan hiç farkları yok. Tek fark o kadınlar kıyafetten eksikliği ve bakımsızlıktan veya ağır hayat şartlarından muzdarip iken bizimkiler, ne yazık ki karşımda, çaprazımda daha da ilerde oturanlar birkaç görgüsüz marka çanta, Zara'dan, Massimo Dutti'den kıyafetlerle sözde fark yaratıyorlar. Ha bir de eğitim meselesi var ama o da eğitim mi öğretim mi tartışılır çünkü ikisi de farklı şeyler. Öyle veya böyle okumuşlar, bazı "iyi" okullara gitmişler ve bilinen klişe ama adam olamamışlar. Sesten kaçmak için kulaklığımı takıyorum gerekirse kulak tıkacımı da takarım hiiiç sorun değil. Ve muhtemelen sinir oluyorlar, hem kulağımı tıkadığım hem de gerekmedikçe konuşmadığım için çünkü sosyal ortamlar lise gibidir yani havalılar havalılarla, ezikler eziklerle takılır konuşur. Havalı derken tabii ki onlardan değil kendimden bahsediyorum. Ama saçlarım fönlü değil. En azından her gün değil.

Ve bir de yanımda yine bir İzmirli çocuk var ve ne yazık ki taşradan gelip de "İstanbul'da yırtıcamm" mantığındaki insanların güzel bir örneği. Kendini Amerikalı sanıyor ve sürekli yarı ingilizce yarı türkçe konuşuyor ama komik olan kimse de anlamıyor, merhaba yerine maRRRaba diyor filan takip edemiyoruz ne dediğini (ve telefonda hanımı veya kankaları ile konuşurken gayet normal sen ben gibi türkçe konuşuyor. yani işyerinde amerikalı evde türk. çok güzel. ). Benim için ciddi kabus çünkü tam yanımda. Bir de gerzek. Neyse bakmıyorum. Bağıran kızlardan biri de Adana'lı ve bu ikisi her sabah desibeli çok yüksek vaziyette ve mutluluk çığırışları içerisinde "günaydın nasılsın poğaçamı ister misin nasılsın bugün?" gibi anlamsız konuşmaların kahramanları.

God save the queen.

No comments: