Saturday, February 8, 2014

Neye inanırsan veya neyi yersen !

Aslında sanıldığı kadar zor değil. Gerçekleri kapatmak, gerçeği gerçekliğinin dışında görmek. Aksine oldukça kolay. Bir de herhalde bir şeyi bin kere söylerse mucizevi şekilde öyle olacağını düşünüyor insanoğlu. Ya da düşünmek istiyor. Biliyor ki gerçek hiç dilindeki gibi, etrafa yansıttığı gibi değil ama işte sürekli aynı şeyi tekrarlarsa herhalde olacak diye düşünüyor.

Ünlüsü, ünsüzü, yöneteni, yönetileni bir şekilde herkes bu oyunda kendisine bir rol belirliyor ve o rol içerisinde hayattaki gerçekliğini de yansıtıyor. Ya da yansıtamıyor. İnsanın kendini kandırması belki de en kolayı. Aynaya bakıp "ben yapmadım, ben hırsız değilim, ben öldürmedim. hep onların suçu. herkes bana karşı herkes benim karşımda, beni (benim istediğim gibi) sevmiyorlar beni kıskanıyorlar, bana kumpas kuruyorlar. benim başarımı çekemiyorlar" diye defalarca söyleyince öyleymiş masalına inanıyor insan. just an illusion gerçekten ama öyle.

Geçen akşam yeni evindeki Boogie Boy ziyaretinde bugüne kadar daha önce telaffuz dahi etmemişken ikimiz de "just an illusion" dedik. Ama öyle! Etrafımızdaki tanıdığımız veya  tanımadığımız ama hepsi birer şahane  just an illusion örneklerini dile getirip, bu hayali kurgulanmış hayatı yaşamanın aslında ne kadar zor olduğunu farkettik. İnsanın aslında kendisinde olduğunu çok iyi bildiği defolarını, yaralarını, güvensizliklerini, hırçınlıklarını, acılarını, travmalarını, hayalkırıklıklarını dışarıya göstermemek için onları sanki dünyanın en güzel hediye paketiymişcesine süsleyip cazip hala getirmesi gerçekten çok çok büyük bir çaba. Hem de bir o kadar da yorucu bir çaba! Elbette insanoğlu eksikliklerini dışarıya göstermek istemeyebilir ki bu çok doğal bir şey. Ancak kendisinde olduğunu bildiği, gece yatarken varlığını hissettiren, ilişkilerinde hep kendini hatırlatan o malum sorunu halletmemesi hiçbir şeyi çözümlemeyecektir. Ne kendisi için, ne de dışarıya vermeyi hayalini kurduğu o çok "mutlu, huzurlu, müthiş, aşk, sevgi, iyi niyet " sıfatlı dünya için. Hem de bu sıfatların büyük harflerle vurgulandığı bir dünya. Zaten bir şeyi çok fazla söylemek, sürekli o "ruh haline", o "sıfata" vurgu yapmak, öyle olduğuna karşıdakini ikna için sürekli savunan bir halde olmak aslında ısrarla söylemeye çalıştığının tam aksi olduğunun göstergesi değil mi? Ve asıl korkutucu olan bu değil mi? Herkes bir şekilde birileriyle kurguladığı herhangi bir ilişki biçiminde, yaşanılanın ne olduğunu bilirken yine kendi önüne çıkartılan o "mutlu" resmin, aslında tamamen bir kurgu olduğunu görmemiş midir? Hiçbir şeyin gözüktüğü gibi olmadığını, gülücüklerin fotoğraf makinesi kapanınca silindiğini, hırsızlığın belgelerle kanıtlandığını, sözde eve doğru koşar adımlarla yuvaya giderken edilen telefonları zaten bilmiyor muyuz?

Yalanlı, yalan kurgulu bir dünyayı yaşamak, bunu yaratan sorunun çözümüne gitmekten daha zor. Oysa halletmeye çalışmak, destek alarak üzerine gitmek, korkmamak, dirayet etmek ise 3-5 ağlak seanstan sonra daha kolay ve daha hafif. Ve daha huzurlu. Günün sonunda herkesin aradığı bu değil mi?

Yaşamdaki abartılı makyajı silmek iyi gelebilir. Elbette çoğunluk aynen devam edecektir. Azınlık için ise, aynen 3-5 salya sümük seanstan sonra kendisiyle ve diğerleri ile kavga bitebilir, huzur gelebilir. Oluyor böyle şeyler. Kesin bilgi!


No comments: