Monday, September 9, 2013

" Ayna ayna söyle bana..."

Gerisi malum; herkesin bildiği Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalındaki kötü kalpli üvey annenin güzellik hırsı sebebiyle kendinden geçmiş vaziyette her gün sahip olduğu sihirli aynanın karşısına gecip aynı cevabı almak için beklediği soru yani "ayna ayna söyle bana en güzel kim bu dünyada?". Gerçi aynaya bakmak kolay iş değil. Değil en çirkinler (kimse onlar artık) için, en güzel insanlar için bile günü geldiğinde zordur, ruh haline göre beğenisi, beğenme seviyesi değişir. Beğenir, beğenmez, baktığı ile mutlu olur, olmaz. Ama geçer gider neticede.

Ancak daha da zoru şu hayatta, gerçekten ama gerçekten aynaya bakmakta. Fiziksel özelliklerin yansımasına değil de, yaptıklarını ve onların sonuçlarını tartacak şekilde aynaya bakmak asıl uğraşı ve cesareti isteyen şey.

Kimsenin mükemmel ve hatasız olmadığı düşünülürse (buna müktedir insanlar da dahil) herkes bir gün bir şekilde bir yerlerde tökezliyor, beceriksizleşiyor ve hata yapıyor. Buraya kadar çok doğal çok normal çünkü sonrasında o hatalardan ders almak ve yola alınmış derslerle devam etmek gerekiyor. Yani olması gereken bu da haliyle böyle olmuyor.

Ne yazık ki değil sadece tepedeki müktedir ve yalakaları, sokaktaki amca ya da en yakın olduğu düşünülen arkadaş bile dönüp de "acaba bu insan (insanlar) bana tepki veriyorsa bende de bir hata veya yanlışlık olabilir mi?" veya "zamanında yaptıklarımla kibirli davranışlarımla karşımdakini (karşımdakileri) kırmış olabilir miyim ki bugün bana böyle davranıyor?" gibi soruları kendisine bir kez olsun yöneltmediğinden ortaya herkesin kendisini haklı gördüğü bir evrende herkesin bir diğerine ayar verdiği, sürekli karşındakini kendi çevresine şikayet ettiği, kullandığı sözler ve uslup ile onu küçümseme cüretini kendine gördüğü bir hale dönüşüyor. Ve netice itibariyle de durum iyice sıkıcılaşıyor, hissedilen tiksinti duygusu daha da artıyor ve mesafe gittikçe büyüyor

İşte burada da durum budur. Burada ve her yerde. Sokakta ve yüreklerde. Özel uçakta her türlü lüks içerisinde 19 saat uçtuğunu sanki benim cebime girecek bir şeyi varmış gibi anlatıp, öldürülen gençler, bitirilen sportif hayatlar, tüketilen eğitim hakkı ve daha nice adaletsiz sebeple kaybedilen rantın ağlaklığını yapan bir insan kendisine saygı gösterilmesini istiyorsa; üzgünüm, çok geç. Önce aynaya bakıp işi nerede sıçtığını görecek üstüne bir güzel yaydığı sudan bahaneleri silecek ve nihayetinde kendisinin yapmış olduğu kendi hataları ile yüzleşecek. Zor ama genelde baskın basanındır diye hareket edenlerin çoğu hatanın asıl sahipleridir. O yüzden aynaya bakmayı öğrenmek gerekiyor. Ha, belki  ondan sonra konuşulabilir. Belki. Ama konuşulmasa bile en azından ilerlemesinde yardımcı olur. Bensiz ve benimle. İyi bir şey bu çünkü bu yollarda illa beraber yürümek gerekmiyor. Benimle de olur bensiz de olur ama ilerleme mümkünse olsun lütfen. Kamusal hayatta da sosyal hayatta da bu böyle. Yapacak bir şey pek yok; truth hurts ama yine de gerçeği bilerek yürümeyi "mış gibi" sürdürdüğüm yalana tercih ederim.


No comments: