Sunday, July 21, 2013

Never on sunday # 10

mayıs sonu itibariyle girilen gezi süreci neticesiyle yaz başından beri gelen belki de ilk never on sunday gibi never on sunday yazısı, tam olmasa da "kinda" never on sunday duygusu; cuma sabahından gelen yüksel hanım ve çat çat çat pat pat pat diye patlayanlar, yakanlar, batanlar, fışkıranlar, gönderilenler, çağrılanlar, hafifletenler, "tamam gitti işte" diye hissettirenler, tebessümler, sakinlik derken cuma akşamı ile gidilen yaz aşkım s. ve kendisinin şahane finlandiya macerasının başlangıcı, hiçbir şeyin aynı kalmadığının göstergesi gibi olan geleneksel yemek mönüsü olan "nerede et nerede fast food" çılgınlığına "her şeyin başı sağlık" deyip eve dönüş, anlaşamamazlık, ifade edememezlik derken yine de kendiliğinden gelen bir garip huzur; bir o kadar garip sayılabilecek ama oldukça iyi bir cumartesi hali, yorgun savaşçı gibi olan # 8, nicedir istenilen ama işte popüler olmasın, yalan olmasın, manasız romantik yazıları paylaşan kadın triplerinden olmasın diye aranan ama bir türlü bulunamayan olan reiki1, varolduğunu bildiğim ama işte belli sebeplerler zerre ilgilenmediğim enerjinin sıcaklığının karşımdakinin neredeyse elini yakması, "bunu iyi değerlendirin az bulunur" nasihatı üzerine suyun akması gerektiği gibi aktığı bir cumartesi gecesi, neredeyse bir ramazan eğlencesi; ve beklenen sakin pazar, "hırsızlık, polise ifade, gözaltına alınma, sokaklardaki barikat, yüreğin toplumsal olaylara sıkışması gibi herhangi bir istisnai durum olmadan yaşanan bir pazar günü, never on sunday gibi, tam olmasa da işte kinda, biraz temizlik, ruh temizliği, ev temizliği, kaykay vs derken geçip giden haftasonu. su olması gerektiği gibi akıyor. ara ara tıkansa da olması gerektiği gibi akıyor işte, en doğal haliyle yani istenildiği gibi. hallelujah!  

p.s. her şeye rağmen insanoğluna dair merakım dinmeden sürüyor: "bu reiki meiki harika bir şey, mucizevi bir hadise" diye oradan oraya gidenler, takip edenler konuşanlar, insan ilişkilerinde, iletişim becerisinde karşısındakine ahkam kesenler neden hala gergin ve bir o kadar mış gibiler? insana belli bir hafifliğin, başka bir algılama, hayatı kabullenme halinin, dinginliğinin gelmesi gerekmiyor mu? benim anladığım gerekiyor zaten amaç da bu. peki tüm bu takiplere, gidilen seanslara rağmen süregelen bencillik neden ki? acaba bilirkişi olmadan kişinin önce içtekini, kend olan sorunu halletmeleri mi gerekiyor? ya da hiç laf etmeyeceksin, hayat dersi vermeyeceksin böylece en azından rengin belli olmayacak.

No comments: