Tuesday, July 30, 2013

Foto şipşak instagram'dan önce New York

Instagram veya benzeri sosyal medya hadiseleri benim için bir nevi paralel evren. Başka diyarlarda olup bitenler ve her şeyden daha da komiği başkalarının hayatlarında olup bitenleri izlemek, takip etmek... Bayağı umrumda değil. Ama öyle. Ne yazık ki gürültücülüğümle meraklı gözüken ama büyük meraksızlardan, ilgisizlerden olduğum için instagram/twitter gibi sosyal paylaşımlarla ne tam olarak ilgileniyorum, ne de varlığını hatırlıyorum. Elimde telefon olduğunda aklima da gelirse bakıyorum, kim ne yapmış ne yemiş ne içmiş diye bir de üstüne bazen tutamayıp zibidi ve gerzek ötesi yorumlar yazıyorum. Ama sonra ilgim bitiyor, geçip gidiyor. Hele hele herkesin fotoğrafçı herkesin müthiş bir göz ile yaptığı istisnai çekimler filan iyice sıkıyor beni. Ama yapacak bir şey yok; durum bu, olay bu. Böyle de devam edecek. Herkesin her şey olduğu bir dünyadayız (hele şöhretli takımın bu dünyadaki instagram halini filan iyice geçiyorum, evlere şenlik resimlerine bakamıyorum zaten). 

whatever.

Yine de her ne olursa olsun, "son model çok pahalı dijital makinem var diye, instagramda deli takipçim var" diyerek fotoğrafçı olunmuyor. Allah'tan ! Hala fotoğrafçılık diye bir meslek var. Hem de öyle fotoğrafını çektiklerine Gene Simmons vari korkutucu kanlı manlı maskeler giydirip üzerinde fotoşop çalışmaları gerektirmeyen. Bayağı, dümdüz, çiğ pişmemiş haliyle fotoğraf. Bizim tercihimiz. 

new york, 70lerin sonu 80ler, daha jantrifikasyon (gentrification-soylulaştırma) olmamış, soylulaştırma lower east side'ı henüz güzelleştirmemiş, sokakların kahramanı graffiticiler ruhunu bulmuş, the Bronx-manhattan arasındaki 5 numaralı metro hattı vagonları writer'ların yaptıkları ile iyice efsaneye dönüşmüş, fuhuş, uyuşturucu kullanımı almış başını gitmiş, upper east side'taki manhattan sakinleri village'ı filan neredeyse 3. dünya ülkesi olarak kabul ediyorlar. işte o günleri makineleriyle yaşatan, ölümsüz kılan sokak fotoğrafçıların belgeseli. everybody street. merceğin arkasında  boogie var, martha cooper var, bruce davidson var ve tabii makineler dijital değil. her kare değerli, öyle arka arkaya basabilmek biraz g.t istiyor. bittiğinde gidip film alınıyor, fotoğraflar film ile çekiliyor, sonra o filmler tab ediliyor, her film pahalı, 36 kare, dikkat etmek ziyan etmemek lazım anı yakalamak, o karelerde anı hissettirmek lazım. 

Instagram (twitter) öncesi her şeyi daha çok seviyorum galiba. NY'i ise daha çok. 





No comments: