Wednesday, May 1, 2013

Forever "motto"

Çarpıcı ve kaale alınacak olan ilk cümle. Gerisi zaten gelir, gelmesi iyi de olur, doğru da olur ama asıl önemlisi ilk cümle; manners matter. " Manners " denilen şey çok önemli aslında. Türkçesi herhalde adap, terbiye oluyor en yakın ifadesiyle. Şu da bir gerçek ki artık yani büyüdükçe, yaş ilerledikçe, tercihler daha şahane şekilde kendini gösterirken yaşanılan hayatta adap bilmeyen, yol yordam bilmeyen hiç ama hiç çekilmiyor. Ne özel hayatta, ne de iş hayatında. Hele özel hayatta, kişi için önemli ve kısıtlı olan zaman diliminde sosyal çevredeki görgüsüz, adap, yol yordam bilmeyen, sevimsiz şımarıklık eden, kaba saba, özensiz olmayı güçlü olmakla karıştıran insanlarla beraber olmak kişiyi cidden sıkan ve tahammülünü zorlayan, yeri geldiğinde o kişinin yerine utandıran bir hadise. Gerçekten de oluyor o başkası adına utanma hali. Karşımdakinin görgüsüzlüğünde, ağzından tükürükler saçan hırslı halinde kendini unuttuğunda ben onun yerine utanıyorum, nereye bakacağımı bilemiyorum. Allah'tan fazla sürmüyor, zaman ilerledikçe insanoğlu da ilerliyor. Kalanlar da Stockholm Sendromu 'nunda mutlu mesut yaşıyorlar.

Bir de iş hayatındakiler var ki ...Onlar tabii çok daha vahim, çok daha korkunç olanları. Hazımsızlık başka  şey; doğduğun günden geliştiğin günlerin de üstüne ne kadar ne kadar mevkii makam, para, araba, mücevher, kürk eklesen de değişmiyor bazı değerler, değersizlikler, eşeklikler, görgüsüzlükler baki kalıyor. Kalır da zaten. Neden kalmasın ki? Kalmadığını görmemiş ki.

Günlerdir bazı pazarlama okumuş tiplerin çok inandığı sosyal medyada, herkes müdür/yönetici olduğu iş dünyasında "yönetici" makamındaki kişinin şirket içi attığı ve altında çalışanlara "siz varoş işçilerin işçi bayramını kutlarım" mesajinı konuşuyor. İsmi Çiğdem Özkan'mış, yöneticiymiş, kocası da alemin kral rockçılarındanmış, kendisi de bir o kadar çılgın, bir o kadar "umrumda değil, kimin ne düşündüğü" 15 yaş ergen tavrındaymış, bu haliyle de epey gülünç durumdaymış. Neticede kendisi sosyal medyada çalışanlardan, onun gücünü de tehlikesini de bilenlerden. Ancak kim bilir, belki de çoktan rafa kaldırılmış 15 dakikalık şöhret hırsı ile kendi dünyasında 15 dakikalık mutluluğu, şöhret sarhoşluğunu tatmış durumdadır. Ne güzel! Ne kadar mutlu bir yaşam tarzı bu  (elbette kıskanıyorum kendisini) ! Ne var ki ne olursa olsun, şu üslup, şu ifade ile ben gündeme otursaydım-sadece 2 saatliğine olsa bile ki biliyoruz bir tweet'in etkisi 45 dakika- herhalde epey bir sarsılırdım. Ama doğru, manners, adap, edep, görgü, üslup başka şey. Sosyal medyada sarsılmak da, bilginin doğru/yanlış ama bir o kadar da hızlı akması da başka şey.

***
Veya güç sahibi olup da tam bir özgüven eksikliği ile şekillenen otoritesini beraber çalıştıklarına hissettirmek de böyle şey olsa gerek.



***

Biliyorum, biliyorum, çok buraların üslubu, tarzı değil, dükkanın havası değişti ama arada bir bunlar da oluyor, yaşanıyor, yazılmak durumunda kalınıyor. whatever. Geçer gider. Kalıcı olmaz bizde.

Of asıl bombayı atladım...Gazetede hanımefendinin yaptıklarını, yazdıklarını okudukça kendisini merak edip de araştırdığımda bileğinde beyaz saatli kızlardan olduğunu gördüm ve sağolsun beyaz saat üzerinden ifade etmeye çalıştığım kız tipinin hırslı ve Dunning-Kruger sendromlu olanı ile tanışmış oldum, zaten ifade etmeye çalıştığımı göstermiş de oldu, tam oldu. Ama kafi geldi. Bitsin gitsin artık bu yazı .

No comments: