Friday, December 14, 2012

Şanslı

Galiba böyle deniliyor. Bir şekilde benim gibilere. Belki her zaman değil, belki de farkına varmadan her zaman. Şans denilen şeye sahip olmak, şanslı olmak, kime göre, nasıl orası tamamen başka bir algı olsa da şanslı olmak güzel bir şey keyifli bir duygu. Yaşaması da paylaşması da. Ancak adalet gibi şans da eşit dağıtılmadığından bu şanslı hali pek göstermemek hatta ondan hiç konuşmamak, susmak gerekiyor, öyleymiş gibi hissettiriliyor. Hal böyle olsa da, varolan hep varlığını sürdürmeye devam ettiğinden, kendini yer yer iyice hissettirdiğinden susmak, şanslı (veya başka iyi) nitelikleri göstermemek, dışarı çıkartmamak  bir işe yaramıyor. En ilginci de tüm bu kapatma çabalarına rağmen hiç beklenmeyenlerden, tahmin edilmeyenlerden gelen sanki özellikle o güzel mutlu anda dışa çıkması beklenilen bir kelime tıslaması, bir cümlenin tınısı üstü kapatılmayan schadenfreude hali oluyor. İnsan böyle bir durum karşısında hazırlıksız da yakalanıp iyice sarsılsa da gerçekten böyle bir durumda kendisi adına zaten olmadığı gibi başkaları adına yapacak bir şey yok. O yüzden devam etmek için kabul etmek ve ilerlemek en iyisi. whatever.

Son zamanlarda zaten öyle hissediyorken bir de üzerine  küçük hareketlerle büyük neticeler yaşanması büyük şanslı duygumu iyice sağlamlaştırdı. Herhalde en sevdiğim şey şu küçük hareketlerin büyük anlamları, büyük ifadeleri olması ile yaşanırken, en nefret ettiğimin ise büyük hareket ve lafların iki paralık içerikleri ile büyük gözükme çabası oluyor.

... iki günlük kaçamak bodrum seyahatinden beri bir türlü rahat rahat geniş zaman dilimlerinde göremediğim ama pek çok özlediğim e.g.,  görünce "gerçekten keşke hayatta başka şey dileseydim" diye düşündüğüm çantasından çıkarttığı hediyesi küçük prosecco şişesi; geçen hafta tribün çocuğu 'nun roma'dan getirdiği ganimetler ; şehir değiştirse de forever l.a. girl e.'nin dünyanın her yerinden attığı her daim gülümseten, mutlu eden kartlar, virginie & géraldine 'den gelen üzerinde düşünülmüş sürprizler, her gün görüşmesek de konuşmasak da chileksuyu 'nun tayland'tan getirdiği şahane minik hediyesi ... diye liste gider de işte budur şanslı olmanın sebebi, son günlerde iyice hissetmenin zincir etkisi.

p.s. en bombası da bazı meclislerde asla telaffuz edilmeyen ve edilmeyecek "ışık" mevzusuna son olarak  E.G.'nin katılması ve "ışık gibi girdin" demesi iyice komik, iyice afallatıcıydı. Bu kadar bariz olana bu kadar bariz şekilde perdeler indirilmesine insan şaşırıyor tabii, haliyle nedenini anlamak istiyor, deniyor, sonra vazgeçiyor, "geçen geçti, bitti gitti" diyor ve acı da olsa "kaybolan yıllar olsun da şu bahsi geçen meşhur ışık olmasın" deyip nihayetinde bitiriyor konuyu. that's life. ağlamaya da gerek yok. 

p.s. (2) peki biz küçükken şanslı diye bir köpek yok muydu hani çizgi film kahramanı? hani gerzek gibi "kıh kıh" diye gülüyordu. şanslı da olur, kirli de. ikisi de gayet şahane isimler ama kirli daha güzel, kirli iasos'ta, kirli yürürken yanımda pek şahane hareketler yapıyor. kirliii...



No comments: