Monday, September 19, 2011

Sabah sabah "paşamın emrine amade"

Elbette bir şekilde bir yerlerde mutlaka sistemin parçasıyız, onun içinde dönüyoruz. Sistemin parçası olmak sadece bugüne özgün bir olay değil. İktidar olduğu andan itibaren insanoğlu doğal olarak iktidar sahibi olana, kendisine ondan bir parça almaya, kendisini onun yanında gösterip yönetenlerden olma arzusunu yitirmeden tarih yaşanıp gidiyor. Dediğim gibi bunların doğal yani insanın doğasında olduğunu düşünüyorum. Ancak her birimiz bir şekilde öyle veya böyle sistem içerisinde yaşarken önemli olan şey haysiyet. Haysiyetten ne kadar kaybediyoruz, ne kadar kaybetmeden sonuçlara da katlanarak yaşıyoruz? İşin can alıcı kısmı bu değil mi? Yoksa bazı şeyleri yapmak ne kadar kolay aslında? Yani sevilmek için arkadaşa yaranmak, herkese güleryüz gösterip her şekilde "en yakın arkadaşım" demek, patrona yağcılık etmek, alkışlamak, "aaa hayır siz en güzel en başarılısınız" demek, yöneten güce hiç itiraz etmeden ondan kazanacaklarını düşünerek onun yanında yanlış olduğun bilerek yer almak, vs vs ...

Bu sınırlar içerisinde Koç Ailesi'ni, Koç Holding'i bilmeyen herhalde yoktur. Benim zenginliklerine hiç itirazım yok, Allah daha da arttırsın ama bazı şeyler silinemiyor değil mi tarihin sayfalarında. Hem ülkeler tarihinin hem de kişisel tarihlerin sayfalarında yaşanmış olan yaşanmış oluyor, bir daha da silinemiyor. Leke leke olarak kalıyor, güneş balçıkla sıvanmıyor çünkü tarihte hiçbir şey bir kez daha aynı şekilde yaşanmıyor. Vehbi Koç bu satırları yazarken belki aklından 1980 darbesi ile eline geçecek ticari ve siyasi çıkarları geçmiştir ama belki de o karanlık günlerin geçeceğini, bunun yıllar da alsa siyasi şartların, dünyanın sosyopolitik durumunun, ülke politikalarının ve tabii politikacılarının hiçbir şekilde sonsuza kadar sürmeyeceğini düşünmemiştir. Ve belki de 30 yıl olsa bu kadar özel bir yazışmanın bu kadar şahaser bir sanat işine düşüneceğini tahmin edememiştir. Hem de sponsor oldukları Bienal 2011'in açılışında. Oh mon dieu! Şampanyalı açılışlara itirazım yok, gidip kendimi göstermeye de bayılıyorum ama biraz da haysiyet değil mi? Haysiyeti kaybetmeden de o şampanya içilir, sergilenen duruşun da sonucuna katlanılır. Her daim olduğu gibi. O halde Kamusal Sanat Laboratuvarı 'na tebriklerimizle...

tarih 3 Ekim 1980, imza vehbi koç, muhatap kenan evren

Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim. “

No comments: