Tuesday, April 1, 2014

"Başarı" derken?

" Doğ, büyü, oku, çalış, işe gir, daha çok çalış, okula gitmeye devam et, master yap, staj yap, evlen, çocuk yap, biraz daha çalış, bir çocuk gerekirse iki tane çocuk daha yap, çalışmaya devam et, istikrarın olsun, 10., 20. yıl aynı yerde çalıştığın için takdir plaketleri gelsin, araba al sonra yenisi ile değiştir, önce basit bir daire sonra da "çocuğum yere basmalı toprağı koklamalı" diye müstakil eve çık (ya da al, daha zengin gösterir), zaten giydiğin markaların değerini arttır, iyice zengin görünümlü giyin, giydir, mücevher al veya hediye et, yükseldikçe daha da pahalısını, daha da büyüğü tak veya yanındakine taktır, o da bunu göstersin, "kudretli eşi"nin yanında kendisini sevilen sayılan hissetsin, "benim miladım" veya "benim evim" o desin, herkes bunu başarı olarak nitelendirsin, herkes bakıp imrensin, gıpta etsin, herkes takdir etsin, sonra da akıp giden günler devam edip yaşamın bitsin gitsin. "

İşte başarı! Birçoğuna göre, çoğuna göre, topluma göre, çoğunluğa göre. Çoğunluk zaten yeterince kötü, çoğunluğun isteği, seçtiği fazlasıyla sıkıcı ve manasız ama çoğunluk. Büyük mevhum! Büyük mevhumların, büyük sıfatların, büyük cümlelerin iddialı kelimelerin altı genelde boş kalır, o lafı eden ettiğinin ayrımında değildir, altına doldurabilecek birikime sahip zaten değildir. 

Bugünlerde büyük başarılar yaşanıyor. Bahsi geçen müthiş büyük başarıların, müthiş sağlam iradeler neticesinde olduğuna inanılıyor. Ya da inanılmak isteniyor. İnandırılıyor, dayatılıyor. Görsel olarak da sözel olarak da. Alkışlar bitmiyor, gövde gösterileri sardunyalar gibi balkonlardan taşıyor, groupieler o sesi her duyduklarından kendilerinden geçiyor. Vesaire. Vesaire. Vesaire. Gerçekten de vesaire çünkü o kadar sahte, o kadar "parasını verdim oldu" gibi duruyor ki o inanmazlık yüzünde bile görülüyor. 

Belki bizler için akşam yatıp sabah kalktığımızda dünya değişmedi. Sabah çoğumuz için "kötü" idi, "depresyon" zaten kapıyı çalmıştı. Oysa dünya değişmişti. Hem de geçen gece değil. Çok daha önce. Ve değişmeye devam ediyor. Edecek de. İstesek de istemesek de.  Geriye dönüş kimse için yok. Sadece tarih kendi çizgisinde ilerlemesi gerektiği gibi ilerliyor. Bu arada yaşananlar biz faniler için uzun, sıkıcı, g.t ağrısı günlerin ifadesi olsa da, dünya için bir toz parçası kadar yeri var. 

Hem ayrıca bütün mezarlıklar kahraman adamlarla, devlet adamlarıyla, imparatorlarla, büyük isimlerle dolu. Eee, günün sonunda hikayenin bittiği yer herkes için orası değil mi? Yani başarı derken? Yok bebeğim, bu seferki öncekiler gibi başarı filan değil, bildiğin hırsızlık! Yüzünden belli. Eğer başarı olsaydı, yüzünde vakur ifaden eksik olmaz ateş saçan gözlerin Kaf Dağı'nı yakardı. O kadar belli ki yüzünden bir şeylerden feragat ettiğin, uzlaşmaya gittiğin veya Hak'tan ayrıldığın, gerçeğin içine sinmediği. O yüzden bu başarı maşarı değil, geçiş döneminin kafa kağıdı. Ha, yalan değil; sana kafa kağıdı, bize ise g.t ağrısı, can sıkıntısı, 1984 günleri.  Olur, yapacak bir şey yok, bu da var hayatta. Ama her şey bir gün bitiyor. İyisiyle de kötüsüyle de. Ama kötü günleri umutla yaşarsam işte o da sana kapak olur.

No comments: