Friday, February 17, 2012

Şubatta hayatta kalma rehberi


Kar sevmek, hafifçe, insanı şöyle kendine getirecek şekilde üşümekten zevk duymak şubat ayını sevmeyi gerektirmiyor (mart ayını zaten gereksiz olduğu için geçiyorum). Her şey olması gerektiği hatta daha bir iyi, daha bir keyifli, daha bir hafif ve mutlu gitse de dış faktörler diye bir şey var. Engellenemeyen, engellemek istendiğinde daha bir ağırlığını hissettiren. Mesela mevsim, mesela hava şartları, mesela havanın erken kararması, mesela kuşların sabahları ötmemesi, mesela yağmur, mesela soğuğun etkisiyle daralma ve kapanma hissinin halet-i ruhiyedeki etkisi vs...Yapacak pek bir şey olmadığından eldekilerle yetinmek biraz sabretmek gerekiyor. O da ancak bazı karışımlarla, çabayla oluyor. Ama nasıl olsa nisan-mayıs gelecek...

february rescue kit:

* kahve- espressodan filtre kahve/uzun çekim double espresso
* dalwhinnie yoksa jameson
* müzik* müzik*müzik*
* kitap (elbette şu evrenden torpilliyim gibi gerzek şeyler değil. gerçek romanlardan kitaplardan bahsediyorum)* kitap* kitap
* new york/brezilya/ irlanda hayalleri kurmak
* pubda saatlerce oturmak, ipanema'dan denize yürümek, bossa nova dinlemek, nolita'da yemek
* boş işlerle uğraşma özgürlüğü, eğlenceli hayallere dalmak, onu düşünüp onda kalmak
* eğlenceli çaba gerektirmeyecek filmler, dergiler, bloglar
* sanılanın aksine vogue sayfaları herkesin karnını doyurmadığı ve herkes skinny olma arzusu taşımadığı için güzel yemek; yahni, steak tartare- patates kızartması, brie, grana, camembert
* şampanya - louis roederer
* denize bakmak
* işe yaramayanı, ağırlık yapanı, güven vermeyeni, mutluluğu paylaşmayını bırakmak
* misery loves company/schadenfreude insanından uzak durmak
* şimdinin bir şekilde keyfini çıkartmak, en azından denemek
* hiçbir şeyin gözüktüğü gibi olmadığı gerçeğini görebilmek

Ve ayrıca "çok da fifi, yemişim rescue kit'i" ! Olursa olur olmazsa olmaz pek de üstünde durmaya gerek yok da şu son dört madde daimi bence. Günler geçip gidiyor ve nasıl olsa yarın, yine yarın oluyor. Uyandığımda kendimi kandırmış olmayayım yeter, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün son cümlesini sarfeden Halit Ayarcı gibi "ben aldandığımı anladım" diye düşünmeyeyim kafi. whatever. "can I have some remedy (black crowes)" diye mırıldanayım; oh beybi!



No comments: