Sunday, March 27, 2011

Never on sunday # 6

hala paris 'ten dünüşün zorluğu, hala paris'i konuşuyor olmak, hala paris'i hissediyor olmak, hala abbesses-montmartre, "18 bizimdir" diye düşünüyor olmak ;
ve gerçeğe dönerek yine bu sınırların güzellikleri ile karşılaşmak, her an beklenmedik ama hayatını tamamen değiştirebilecek hem de büyük bir haksızlık ile karşılaşabileceğini yeniden hissetmek, imamın her yeri güzellikle yönetebildiğini bir kez daha derinden hissetmek;
ve tabii tüm bunlar dışında "türkiye'nin rafine mutfak tecrübesi" ile talihsiz "master chef" denilen program ile karşılaşmak (vah vah vah! ), bazı hallerin, o çok ayna karşısında çalışılmış ama kraldan çok kralcı hareketlerin beyhudeliğini netlikle görebilmek, üç haftadır hastane yatağında yatan ama artık kalkan ve haliyle de bizi çok mutlu eden, j.a.'nın annesi benim zaten çocukluğumu zenginleştiren pek sevdiğim deli rumelili'nin 3 hafta öncesine göre çok iyi hali, bomba "paris" soruları, başucuna koyduğu paris'i derken günümün hafiflik hissettirecek noktası kahkahalarla güldüğüm, radikal'de çıkan galatasaray notları, "aristoraksinin kalesinde neler yaşanmış meğer" ve "parizyen liseliler rahatsız" ifadelerinin muhteşemliği... gerçekten de aristokrasinin kalesi de ne kaleymiş kardeşim... biz dönelim montmartre'a, hem hava bugünlerde daha güzel, bizde yağmur yine başladı. ne zaman gelecek çok tiril tiril hal, forever never on sunday hali ?
p.s. ya yazmayacaktım da şu eleştirmenlerin kaleminde olduğu kadar gişede ve seyircinin algısında da büyük patlayan, "yeteneksiz olsalar da güzel insanlardan ortaya güzel bir film çıkar" denemesi "bir avuç deniz"in gazete reklamı beni aristokrat galatasaray anıları ile beraber güldürenlerden oldu. öyle insanlar, öyle kanaat önderi tadındaki kalemler methiyeler düzmüş ki insan filme ne kadar haksızlık edildiğini fark ediyor. misal saba tümer, güneri civaoğlu, onur baştürk, tuna kiremitçi gibi hem sosyolojik hem de sinematografik referanslar verebilecek isimlermiş. o halde gitmek görmek lazım. peki.




No comments: