Sunday, November 25, 2007

Never on sunday V

Mantonun içinden dikkatlice bakıldığında gözüken haç ile süslenmiş özenli siyah giysileri ve siyah başörtüleri ile hızlı adımlarla kolkola yürüyen ufak tefek iki kadın, yine kiliseden çıktığı belli olan ve yine siyahlar içerisinde fransızca konuşan biraz daha kalabalık bir grup, balıkçı ile lüferin, manav ile frambuazın pazarlığını yapan ellerinde poşetlerle insanlar...İnsanın hafiften yüzüne çarpan güzel sonbahar soğuğu ile Balık Pazarı'ndaki alışveriş ve duyulan fransızca cümlelerle birleşen bu pazar manzarası hâlâ İstanbul'un geleneklerinden tamamen kopmadığının bir göstergesiydi sanki (hallelujah)

Balık Pazarı güzel yer. Bozulsa da güzel yer. Değişse de güzel yer. Balıkçının tanıyıp "önceden bana haber verin ben ayıklayıp hazırlayayım", manavın "nerdesiniz göremiyoruz sizi" demesi, insanın aidiyet hissetmesi güzel şey. Şehir değişiyor, insanlar, evler, semtler, haneler, aileler, sokaklar, taşlar değişiyor, aidiyet daha da önemli bir hal alıyor. Ait olmak, ait hissetmek her şeye veya hiçbir şeye; kim bilir belki de iş bundan ibarettir.

P.S. Bugün lüfer pahalı, hamsi ucuzdu. Olsun balık güzel şey.
Balık Pazarı, 1930'lar
Bu da Balık Pazarı'ndaki kasabın eski bir faturası...

No comments: