Graffiti denilen şeyi çok severim ben. Gerçek graffiticileri de sanatçı olarak görürüm; düzene muhalif olan, söylecek sözü olan, sanat ile ifade eden... Orada yaşarken tahsilimi evimden uzak diyarlarda sürdürürken yaptığım engin sosyolojik tezlerimden birisinin konusu bu graffiti ile alakalı -gibi- olduğundan türlü türlü ile tanışmışlığım vardır (tabii bizimkiler à la française tarzı oluyor) ve hatta bir tanesinden evime asmak, sonrasında nereye gidersen gideyim oraya taşımak için büyük bir tuval üzerine yapmasını istemiştim. Yapmaya başladığını ( bir de ısmalarlama olmuyor tabii bu işler, ruhunun istemesi, heyecan duyması gerekiyor), sonra işin içine duygusal mevzular girdiğini ve neticede "ortaya çok güzel bir şey çıkardığını ama bana vermediğini" hatırlıyorum. Neyse ben severim graffiti, hâlâ manasız bulduğum hareket sebebiyle evimde güzel bir duvar resmi/yazısı olmamasına hayıflanırım.
Diego Rivera, 1947, Mexico
Bu da başka bir duvar ressamı, belki de en bilineni olan Diego Rivera'ya ait olanlardan. Gençlik yıllarında insanların kahramanları, gözünde çok yukarılara koyduğu insanlar vardır. İşte bunlardan biri de bana göre uzun yıllar Frida Kahlo idi. Amerikan yapımı filminden, popülaritesinden çok ama çok önce idi ama şimdilerde halen çok sevsem de "o kadar" görmüyorum. Galiba ciddi ciddi büyüyorum ben.
P.S. Duvar da engel gibi engeldir. Örüldüğünde öbür tarafa geçmek, öbür tarafı bilmek o kadar zordur ki insanın yıkası gelir (ki genelde yıkılır o şiddetle).
No comments:
Post a Comment