Yazıya nazaran sözlü ifadede zorlanırım; özellikle de kendimi ifade etmek isterken.
Pek keyfim yok bugün. Halbuki sabah her şey yolundaydı, kar yağıyordu, mutluluk, coşku derken bir anda oldu, nedenini bilmiyorum (melankoli böyle bir şey sanki)
Yüzümü görüp şaşırıp soranlara-kendim de bilmediğim için- bir şey diyemedim, yarım ağızla gülümsemekle yetindim; telefonda söylediklerime ise tam anlatamadım durumu, istediğim cevabı alamadım, tatsız oldu. Sıkıldım. Gereksiz laflardan, gereksiz hareketlerden, gereksiz anlatımlardan, gereksiz alınganlıklardan, gereksiz düşüncelerden yoruluyorum, sıkılıyorum. Ne gerek var? Oysa Roisin Murphy gibi if we're in love we should make love demeliyiz, düşünmeliyiz. Makin' love'ın konu ile zerre ilgisi yok ancak zaten everything is everything iken, tanımlamalar yapılmışken ne gerek var yorulmaya, yormaya, abesle istigal etmeye. do the right thing! haysiyet (sırf inattan)!
p.s. alnıma dokundum, galiba ateşim çıkıyor. sürekli ingilizce kelime takviyeli, gevrek gevrek konuşan şişman köşe yazarların sığ köşeleri gibi oldu bu post. evet evet ateşim çıkıyor, sanrı bunlar.
everything is everything
what is meant to be, will be
after winter, must come spring
...
lauryn hill, donny hathaway sample'i üzerinden
1 comment:
bir de phoenix'in everything is everything'i var. eger tanimiyorsan dinlemeni tavsiye ederim, sonucta frankofon bir insansin, seversin onlari muhtemelen :) (ama biraz bekle, cünkü sözlerin ilk cümlesi "things are gonna change, but not for better" - ve yeni seneye böyle bir motto'yla girmek istemeyiz, degil mi ama? :)). lauryn hanimin ayrica hastasiyim. cheers! ;)
Post a Comment