Heyecanıma değen bir gündü, dün.
Sevgili O. ile saat 16'dan Develi'de masaya oturduğumuz, haliyle de içmeye başladığmızdan maçın ikinci yarısı bende ara ara kopuk desem yeridir.
Develi ilginç yer vesselam (kazık olmasını da geçiyorum bu arada). Arka tarafında büyük ekranımsı, perdeli bir yer var, bütün fenerliler orada. Bağırış, çağırış, küfür... gayet (sevdiğimiz) seviyesiz bir ortam söz konusu. Arada bir çıkıyor birileri, "durun aman küfretmeyin çocuğum karım var" yanımda diye. Haklı olabilir de o zaman niye geliyorsun oraya? Ortam, insanlar belli, gelme, yan tarafta otur, orada kimse küfretmiyor.
Küfür, küfretmek ilginç bir şey zaten. Bazen büyük bir samimiyetin, bazen de hakaretin ifadesi. Samimiyet ifadesi olunca güzel olduğunu düşünüyorum. Yani haddini bilmek diye bir şey var ama insanın yakınlarıyla laubali olması gayet hoş bir şey. Bizde F.A. nazik bir insan olduğundan hemen hemen hiç küfretmez, eğer küfrettiyse gerçekten bir şey olmuş, gerçekten sinirlenmiş demektir. J.A. ise deli rumelili kanı taşıdığı için küfreder ama raconu ile. Hiç sevmez öyle yeni nesil, adabını bilmeden küfredenleri. Beni duydukça "çocuğum, küfretmenin de bir raconu vardır" der. Ne diyeyim, haklıdır.
Develi'deki bir başka durum ise, karşı cinsin fantastik yaklaşma çabaları. Gelmişim, yanımda arkadaşım oturmuşuz, heyecandan ölmek üzereyim, gözlerim ekranda, yani mekanın geri kalanı umrumda değil. Umrumda olmadığı gibi, zerre kadar ilgilenmiyorum desem yeridir. Ama tabii manyak manyak olunca zaptetmek zor oluyor. Sen gel elin adamı, tut elimi, bana kolye ver. Ben şoktayım, O. şokta ama ne olduğunu anlamıyoruz. "Bırakmayacağım bu eli, şans getiriyor" gibi laflar ediyor, maç bitecek, zaten hafiften dönüyorum. Sonra mutluluk anı geliyor, biz O. ile birbirimize sarılıyoruz ho ho ho diye. Sonra adam çıkartıp bana nüfus cüzdanını veriyor sende kalsın gibilerinden. Tanımam etmem, oturduğu masaya sırtım dönük, o kadar uzağım yani. Manyak mısın be adam neden çıkartıp nüfus cüzdanını verirsin bir kıza? Yani şu dünyada ilginç davranış gördüm ama herhalde bu birinci sıraya çıkar.
Sonrası biraz salaktı haliyle. Sıkıldım. Döndüm evime.
* Bütün sevdiğim GSlılar telefonlarını kapatmışlardı, paylaşamadım coşkumu, sevincimi. Biri hariç. Zaten kendisini severim, haysiyetli bulurum, daha bir saygı duydum.
* F.A. dünkü olaylardan sonra yazı yazacakmış "1960' dan beri GS maçlarına giderim artık ne kombine almak, ne de seyretmek istiyorum" şeklinde. Çok sinirlenmiş. Bence de lig mig hikaye, körlerle sağırlar birbirini ağırlar durumu. Şampiyonluk filan da bize biraz züğürt tesellisi, işin doğrusu. Tribün insanında da, içindeki o saçma hırstan da sıkıldım resmen. Zaten hava basık, içim daraldı bir anda. Çıkartayım o müthiş Tribün dergisinin eski sayılarını da Vogue ile beraber okuyayım, pazar pazar keyfim yerine gelsin.
* Asıl bombayı unuttum! Dün öğleden sonra gittiğimizde Kalamış Marina'ya Hıncal'ı tüm ihtişamıyla Le Chapeau d'Ertegin (ertekin mi yoksa? bilmiyorum ki ismini bu adamın) yerinde gördüm. Bu adam maç seyretmiyor mu? Gidemiyor değil mi tribüne? Sevimsiz şey. Yalnız ben bunların yanındaki kızlara da hastayım. Biraz mide, biraz haysiyet ya. Değmez yani bu heriflere.
* Öncesinde O.'nun karısı ve 3,5 yaşındaki oğlu da vardı bizimle. Küçük dev adam muhtemelen benim doğumuna şahit olduğum ve sevdiğim tek çocuk. Öyle çocuk hastası kızlardan olmadığımdan pek ilgilenmem başkalarının çocuklarıyla (ama sanıyorum benden bir tane daha fikri hiç fena değil. küçük bir anotherstar daha bu dünyaya. tamamdır). İşin ilginci çocuklar da beni sever, bana gelirler. Etrafımda evli-çocuklu arkadaşım da olmadığından çocuk milleti dünyamda pek yer almıyorlar desem yalan olmaz. Ama severim küçük dev adam'ı. Eskiden ismimi çok komik telaffuz eder, güldürürdü beni. Dün yine bir şey yaptı ki... Evi aradım O. ile konuşmak için. "Dur sana küçük dev adam'ı vereyim konuşun" dedi . Neyse konuşuyoruz, "nerdesin, geliyor musun vs " gibi çocuk lafları ederken birden " dur sana Barut'u vereyim onunla da konuş" dedi (aynen bu cümleyi kurdu) ve biz orada koptuk çünkü Barut köpeklerinin ismi.
No comments:
Post a Comment