Friday, February 26, 2010

Cuma eğlencesi # 4

Bir sürü bir şey oluyor, herkes birbirine bakıyor, herkes birbirinden bekliyor, herkes başka bir halet-i ruhiyede hissediyor ama sonunda mutlaka öyle veya böyle bir şeyler oluyor. Amaç zaten her halükarda, illa ki, nasıl olduğu umrunda olmadan "yeter ki olsun" mantığı içerisinde bir şeyler olması ise o zaten oluyor, sorun yok. Ama gerçekten olması, gerçekleşmesi ise ancak "o işin olması gerekiyorsa oluyor". Cuma eğlencesi gibi. Yok yahu, fani işler bunlar, sadece eğlence.

Jacquetta Wheeler ve Liberty Ross, ingilizlerin nisbeten yaşlı top modelleri. Burada pek güzel çıkmamış ama Liberty Ross'u bayağı beğenirim. 2002'de filan Kate Moss ile ikisinin saçlarının kısa olduğu zaman Vogue UK için harika resimler çektirmişleri vardır. İkisi de kısa saça methiye düzercesine poz vermişlerdir ki şu anda iyice uzayan saçımı önümüzdeki birkaç yıl kullanacağımı bilsem de sonrasında yine kestireceğim. Kısacık.
Geçen haftanın ingiliz bulvar gazetelerinin kahramanı Elisabeth Hurley ve transparan kıyafeti. Hiç beğendiğim kadınlardan değildir ama burada güzel olmuş; saçı makyajı ve tabii elbisesi. Buradan belli olmasa da elbiseni içinde iç çamaşırı-yani sütyen diyoruz ona- yok. Yani her şey ortada. Peki çirkin miydi? Hayır. Pamela Anderson gibi ucuz duruyor muydu? Hayır. O halde sorun yok. Beyi de gayet kendisine güvenli, hanımının see through elbisesini güvenle taşımasına gururla bakıyordu. İşte burası ne yazık ki bizi aşar. Türk erkeği böyle bir şeyi güvenle kaldırabilir mi? Hayır. Ve kendi güvensizliğini şöyle ifade eder: "sana değil erkeklere güvenmiyorum anlıyor musun? hayvan onlar, hayvan." Hanımı da erkeğinin bu kıskançlığını sevgi ifadesi olarak alıp onu istediği gibi hareket eder, ona göre yaşar. Evet aynen böyle. Örnekleri için ise çok uzağa öyle doğuya filan gitmeye gerek yok, sadece karşımızdakine, ofiste alt katta çalışanlara, lokantada aynı masayı paylaşanlara bakmak yeterli.

Sadece Kate Moss olduğu için koydum. Yorgun gözükse de suratsız dursa da she's Kate.


Bu da sadece bir Erdem elbisesi olduğu için. Yoksa kötü topuz kötü ayakkabı, sadece güzel elbise.
Kötülerden bir tane daha. Değil güzel hiçbir şekilde çekici bulmadığım bir aktris daha. Claire Danes. O tende o saç renginde o dudak renginde kabus bir elbise, ki muhtemelen başka bir insanda çok muhteşem olabilecek bir elbise. Ama Claire Danes ...tarifsizim sıradanlığını ifadede.
Bob Geldof ve kafayı sıyırmış kızlarından biri, elbette adını unuttuklarımdan ama şu her tarafı dövmeli ve sürekli çok arzulanıyormuş gibi bakışlar atan değil. Ama yine de giyinmeyi bilmeyenlerden. Saçı güzel ayakkabıları güzel de o koltuk kumaşından elbise nedir? Ve neden? Bu biraz ingiliz olmakla ilgili bence. Hala kraliçeye hayran, monarşiye bağlı, toplum içerisindeağır bir işçi sınıfı geleneğini sürdüren (ve ne yazık ki işçi sınıfı her zaman working class hero olmuyor) bir ülke İngiltere. İlginçlikleri var yani. Gidip görmek lazım. Sevenleri için ise tekrar tekrar.
Küçük kibritçi kız Natalia bir şey. Rusya'nın ucra bir kasabasının pazar yerinde çalışırken keşfedildi, İngiltere'nin köklü zenginlerinden biri ile evlenip elbette 3 çocuk doğurdu ve newly aristocrat oldu. Genelde kötü giyinenlerden ama burada elbisesi şaşalı olsa da ayakkabıları asıl güzel olan. Saten sanki, bilekleri de fiyonklu. İnce bilekli kızlar lütfen bunlardan giysin.
Antipatik ve ruh hastası kadın Gwyneth Paltrow'un BFF'i Stella Mccartney kendisi tasarımı içerisinde. Elbise fazlasıyla renkli ama altındaki koyu siyah çorap ve göğsünün açıklığı çok güzel. İyi bir şey insanın kendisini bilerek giyinmesi, giydiklerini seçmesi.
Carine Roitfeld'in güzeller güzeli kızı Julia Roistein - Roitfeld. Eğer brunette güzellerden bahsediyorsak lütfen Julia olsun konumuz. Buradaki elbisesi belki en harika fashion statement'ı değil ama yine de güzel; lacivert ve siyah. Yeni nesil güzel kızlardan bir Julia Roistein-Roitfeld, bir de Charlotte Casiraghi derim, diğer sarışın yanık tenli saçları açılmış olanları mümkünse geçelim. Hani kanda olur derler ya bazı şeyler aynen onun gibi. Her ikisinin de genlerinde olan bir durum. Yani yukardaki küçük kibritçi rus kızının hiçbir şekilde sahip olamayacağı bir şey, evindeki Hermes yemek takımlarına, ingiliz aristokrat spor arabalı kocasına rağmen sahip olamayacağı farklı bir şeyleri var. Olmayınca olmuyor işte. Oluyor gibi dursa da aslında olmuyor. Aynen hayatta sahip olmak için peşinde koşulanlar gibi. Birinin peşinden koşuyoruz, aşık oluyoruz ve bizi oluyor sanıyoruz ama aslında olmuyor sadece kendimizi kandırıyoruz; bir çantanın peşinden koşuyoruz büyük paralara alıyoruz takıyoruz ama o kadar olmuyor ki sakilliğimizi fark etmiyoruz; bir kariyer peşinden gidiyoruz konuşmaya bile gerek yok hiç mi hiç olmuyor sürmüyor ve bitiyor mutlaka bir yerde bir şekilde; biri ile bir şekilde beraber kurulan yaşam biçiminin, bir hayat düzenin peşinden gidiyoruz ama olmuyor sadece "mış gibi" yapıyoruz herkesi ve tabii kendimizi kandırıyoruz, yıllar geçiyor mutsuzluğumuz daimi oluyor hırçın oluyoruz nihayetinde schadenfroh olarak ömrümüzü bitiriyoruz. "Değmeyecekler için yorulmaya çaba sarfetmeye gerek yok çünkü zaten olmayacak o yüzden bırakmak lazım bazen bazı şeyleri" deyip pek felsefi şekilde bitiririm cuma eğlencemi.

No comments: