İstanbul hatta gazetelerin tabiriyle bir cumhuriyet olan Cihangir uzunca süredir bir kafeler diyarı. Her tarafta her ara sokakta her tavuk kümesi kadar olan yerde bir kafe var. Hepsinin mönüsünde espresso, cheese cake, rokforlu/cevizli salata yer alıyor. Giden müşteriler de allah var sanki Paris'in göbeğinde, gerçek kafe kültürünün içinde doğmuş gibi her şeyden anlayıp her şeyi biliyorlar. Garsonlar ise, onlar zaten bu kültürün yaratıcısı kendileriymiş, her şeyin adabını, raconunu bilirmiş gibi müşteriye ukalalıkta ve özensizlikte bir numaralar (ama hepsinin son moda giyinmiş olmasına, saçları çoğunlukla dik ve yukarı doğru taranmasına rağmen kahve markası, peynir cinsi telaffuzu ise gerçek şiveleri ortaya çıkma durumu değişmiyor) .
Pazar gününün hafifliğine değmeyecek düşünceler bunlar, o yüzden kısa kesip gideceğim ancak burası varoş bir yer artık. Zihniyetin varoş olduğu, başbakanın varoş konuşmalar yaptığı, halkının sosyal hayatın mekanlarından düzenin kurumlarına kadar içine işleyen varoşluğa itibar ettiği bir ülke burası. O yüzden de burada kafe denilen şey olmaz. Olur da olmaz. Var tabii. Her gün gittiğimiz, her seferinde mutlu dakikalar geçirdiğimiz, dedikodu yaptığımız, ağzımız doluyken maskaralarık yaptığımız, müziklerini sevdiğimiz mekanlar, işletmecilerini sevdiğimiz bağlılık duyduğumuz yerler var. Kaç tane? Nerede? Ayrıca metropol metropol deniliyor İstanbul için ama ne yazik ki ne New York, ne Paris, ne de Londra ile hiç ilgisi yok. Keşke biraz olsun metropol kültürü olsa da bu şehrin çocukları, boğazdan denize girmiş yaşayanları olarak mutlu olsak, keyif alsak.
Café de Flore bayıldığım yerlerden olmasa da bir sembol olduğu için koydum. Gerçek Parisli kafesine gidip gazetesini okurken kahve içmek için hayatta gitmez de işte dünyanın her yerinden gelen turist takımı gider, De Beauvoir ve Sartre'in aşkına özenenler, 68 Mayısı'nı özleyenler gider, olmazsa olmaz bir paris hatırası niteliğinde resim çektirir ( bu arada kazıklanır).
Sembol membol ama Saint Germain 'de bulunan bu kafeye gecenin bir yarısı hatta ve hatta Fendi partisi sonrası Kate Moss da gitmiş içeride rahat rahat oturmuş kürkünü çıkarmadan. İşte never on sunday teması böyle hafif olmalı; kahve eşliğinde, glamour dokunuşu ile.
No comments:
Post a Comment