The boy is back in town (thin lizzy olanı gibi çoğul değil, tekil).
Üşenerek gittiğim ama "mutlaka gitmeliyim" düşünceleri ile yılmayıp gittiğim spor salonunda, giyinirken görmediğim ama garip bir şekilde aklıma gelmişken, manasız müzikler çalan spor salonundaki aletlere doğru yönelirken karşıma çıkan havalı havalı suyumu içerken fışkırmasına sebebiyet veren halde gülümserken ...
çok sıkılmış manchester'da, kuzey ingiltere ağır geliyormuş, barcelona'ya gitmek orada okumak istiyormuş. hemen destekledim, "kesin git hele bir de yaşarsan dönmek istemezsin" dedim. bir de üstüne üstlük hayatta en becerememediğim şey olan bürokratik kağıtların belgelerin doldurulması için de "aaa çok kolay ben yardım ederim sana" gibi pişkince ve haince yalan söylemem, "canımsın" demesi en bombası oldu. Gel ben sana pul koleksiyonumu, plak koleksiyonumu göstereyim; gitmek istemezsin!!!
1 hafta buradaymış. Her gün her sabah spora gitmezsem bu hafta en şerefsizim...
The boy is back in town....
No comments:
Post a Comment