Zor şeydir bırakabilmek.
Neyi olursa olsun kendine göre bir zorluğu vardır. Sahip olunan gücü, yönetebilme yetisini, duyduğu sevgiyi, aşkı, öylesine giden ilişkiyi veya tüm bağımlılıkları yaşayana acı verdiği için zordur bırakmak. Bırakmak, bırakmayı düşünmek dahi tedirgin edicidir. Bırakma eylemi ise her duruma, her yaşanana göre değişebilendir. Bazen gangren olmasın diye kesip atmak veya gelecekteki dostluğu yaşayabilmek için usul usul gitmek şeklindedir. Ayrıca her şeyin bu dünya düzeninde kendine çizdiği bir zamanlaması vardır. Acıttığı gibi sevindirir de, sadece ne zaman, nerede ve kiminle olacağı bilinmez. En bilindik en yabancı, en uzak da en yakın çıkarken insan farkeder bu zamanlamayı.
Belki hastalıklardan, belki gitgide yaklaşılan sonu görebilmenin etkisi ile 81 yaşında artık bırakmayı tercih etmiş. Açıkcası iyi olmuş. Tek adam, tek insan yönetimi doğru değil bence. Efsane bir insan olduğunu kabul ediyoruz, yaptıklarının önemini, farklılığını. Ancak gün değişiyor, hayat değişiyor, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü su hiçbir zaman aynı akmaz. Keşke bizde bırakıp gidenler olsa. Çökene kadar, parkinsondan titreye titreye yürüyene kadar devam etmeseler. İktidar hırsına kapılmış vaziyette "idare edeceğim" diye düşünmeseler. Ama iktidar hırsı bu, kirletir insanı. Kafamda ufak da olsa bir liste var; gitmesini istediklerim diye. Gitsinler artık bu iktidar yolundan diye düşünüyorum ama gitmiyorlar. Bizden öncekiler aynı adamları gördü, bizden sonrakiler de görecek herhalde. Yazık.
Bak işte giden gidiyor. Gidilebiliyor demek ki. Hoş gitmek de adap ister, haysiyet ister, cesaret ister (gitmeyi korkakça yapanlar da var ama onlarla ilgilenmek gereksizdir).
Fidel gitti; geç oldu ama yine gitti, haysiyeti ile gitti. Fidel'den sonra bence en haysiyetli gidiş Zidane'a aittir. Gerçek bir çirkef olan haysiyetsiz Materazzi'ye çakıp öyle gitti. Müthişti.
P.S. Ne kadar kötü bir şey haysiyetsiz olmak!
No comments:
Post a Comment