Sunday, September 26, 2010

Never on sunday: yazın son düğünü ve diğer her şey


*Her şey bir yana, başlık, yazılacaklar, düşünülenler her şey ama her şey bir yana, insan eğer şanslıysa bunun kıymetini, elindekinin değerini bilmeli ve anının keyfini çıkartmalı çünkü yarın ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz ve yine yarın "bugün yolunda gider resminin çizildiği çoğu her şeyin aslında koskoca bir gösteriden ibaret olduğunu, hayatın yönünün beklenmedik şekilde kendi zamanı geldiğinde değişebileceğini" biliyoruz. İşte bu yüzden günü pencereden yazın son meltem esintisinin girdiği, kızıl ve artık uzun saçlarımı toplamama sebebiyet veren sonbaharla karşılaşmış sıcak esintinin insanı mutlu ettiği, hayatta sahip olunanların ise yüzde tebessüm yarattığı bir never on sunday, bu seferki *

uzun zamandır fantastik 4'lü olarak gittiğimiz ilk düğün, kabus istanbul-nişantaş-kuruçeşme trafiği, taksi bulunmazlığı, güzel hava, dökülen basit saten bir elbise ama hiç o kadar basit olmayan bling blingler, gece hayatındaki birçok insan, güzel gelinlik, komik anlar, b.'nin hiç beğenmediği ama benim asla umursamadan giydiğim sivri burunlu siyah stilettolar (giyiyorum giyeceğim ve hiç umrumda değil. sivri burunlu topuklu ayakkabı beni rahatsız etmiyor çirkin de bulmuyorum), bütün kızlarda biten ayaklar, bir dj düğününde yaşanan müzikal hayal kırıklığı, yine taksi arama macerası, gece saat 2 ve yine trafik.

p.s. gecenin cümlelerinden "sıkılmaktan yoruldum". ama gerçekten taksi beklerken, bazı tahammülümü ara ara boğan temcit pilavı gibi aynı konulardan konuşmaktan "sıkılmaktan yoruldum".

p.s. (2) cuma gecesi ise se. ve s.e. ile gerçekleşen yıllık buluşma, "blame it on prosecco" gecesidir. dedikodular, karşılıklı sevgi gösterileri, komiklikler derken geçip giden happy friday.

No comments: