Sunday, September 5, 2010

Never on sunday # 6

alt başlık: the odd couple

poker oynamayı bilsem eve toplayacağım "ben sen bizim oğlanı", yeşil bir örtü serip poker oynayacağım bugün; o kadar evde oturup keyifli vakit geçirme havası var. yağmur var, yağmurla gözyüzünü kaplayan beyaz günışığı var, hava serin ama aynı zamanda sıcak, yani yağmur olmasa tiril tiril bir ceket ile şahane hissettirecek bir havanın hakim olduğu bir pazar günü. dediğim gibi poker oynamayı bilsem şahane bir poker partisinin gerçekleştirileceği bir gün bugün. yemeği, içkisi ve tabii parası ile beraber. şayze.

a. ailesi kahvaltı, cuppa, f.a.'nın d. ile galatasaray kombine muhabbeti, j.a.'nın kayra prensesliği, yumurta kardeşliği, dedikodular, yapılacaklar derken aslında birçok şeyin söylenilmemiş olduğu fark edilmesi-gerçi bu fark ediş düne dair bir fark ediş olsa da yine de "aydınlanma aydınlamadır".-. ne garip değil mi, insanın hayatında bir sürü önemli gelişme olup da bunları sadece bir avuç insana söylemesi? mesela evin içindeki büyük değişiklikler, tekrardan akademik hayata geri dönüş, gündüz düşlerinin kahramanları vs. daha geçen gün isveçli ile konuşuyorduk, yunanistan'a yüzdüğüm onun da sahilde miyop gözleri ile beni göremediğinde başıma bir şey geldiğini sanıp korktuğu tatil için "hadi canım sadece o kadarcık zaman mı geçti" diye düşündüğümüzde sadece ve sadece üç, üç buçuk yıl geçmiş olduğuna şaşırsak da gerçek bu. bu kadar kısa zaman içerisinde neler yaşanmış, neler hissedilmiş, neler başlamış, neler sona ermiş; kimlerle tanışılmış, kimlerle tanışıklıklar sona erdirilmiş, kimlerin kadimliği devam etmiş, kimler dünün kralı iken, hangi kralların bugün çıplaklığı ortaya çıkmış? değil mi ama? kral çıplak, gençler!

* her yerde açılan bread's denilen yeri sürekli görüyor ama girmiyordum içerisine. yine girmedim ama sağolsun girip de eli boş gelmeyen- ilk defaya mahsus olmak üzere- tanıdıklar tarafından getirilmiş 1-2 tuzlu ve pain au chocolat taklidi hamur işlerini tattıktan sonra girmemekle pek doğru bir karar verdiğimi gördüm. ne kadar kötü ve lezzetsiz şeyler onlar öyle? ayrıca yağ içerisinde, insanın damağında vıcık plastik bir yağ tadı bırakan mide bulandırıcı yiyecekler. komik olan insanların böyle lezzetsiz şeyler satmaya utanmaması.

* "the odd couple" tesadüfen karşıma çıkmış da olsa dünden bugüne kalanlar için tam olarak oturan bir tanım. the remains of the day belki de. dün sadece dün yani 4 eylül değil ama dünler, bugün de sadece 5 eylül değil bugünler. gerçekten de aslında dün de "odd"muşuz da farkında değilmişiz; kendimizi "supernatural"mışız gibi görüyormuş, öyle yaşıyormuşuz. aksine gayet de "odd" vaziyetteymişiz de yansımamızı farklı görüyormuşuz haliyle de kaçınılmaz sonuç: "yanlış hayat doğru yaşanmaz".

hadi, never on sunday, gerek yok ağırlığa. yeter ki her şey hafif olsun, basit olsun, keyifli olsun!

No comments: