Wednesday, September 22, 2010

Hayat işte


Hep "hayat işte, hayatın kendi zamanlaması" filan gibi zırvaladıkça hayat kendini, bilinmezliğini, belirsizliğini, tahmin edilmezliğini, iyi veya kötü sürprizlerini her zaman hatırlatıyor. İki gün önce kadehler kaldırmış mutluluğun kaybetmemeye çalışmıştık. Bugün ise yine bu yaz boyunca eksik olmayan ölüm haberlerinden birini daha aldık. En son 1 Mayıs günü görmüştüm; hasta olduğu ve nadiren İstanbul'a geldiği için onun şerefine yemek verilmişti oraya gitmiştim. Hatta onu ne çok sevdiğimi anlatan bir "aşk mektubunu" da kalkarken sonra okuması için cebine iliştirmiştim. Sabah J.A. arayıp kötü haberi verdi. O saatten beri de suratsız, huysuz ve kılım. Ne yazık ki bir de işyerinde bulunup moron ve daha moronlarla uğraşmak zorundayım. Ama hayat işte. that's life. Çocukken denize gittiğimizde bana her zaman pembe kova alan, tepedeki sıcağa rağmen benimle kumdan kaleler yapandı, hayatta J.A. & F.A. 'nın arkadaşlarından "amca-teyze" sıfatını ekleyerek çağırdığım az sayıdaki insanlardandı.

No comments: