Kaytarma bir günü oldu bugün, bu serin bahar günü.
sabah: iki rafadan yumurta bir portakal suyu...diye saçmalayıp muhteşem bir evlat olarak J.A.'yı, benim çok ama pek çok sevdiğim deli rumelili annesine doğum günü pastası kesmeye götürmem.
öğle: sinanpaşa camii, beşiktaş, cenaze, her zamanki gibi yapılan onlarca gözlem (hatta sosyolojik gözlem)...
öğleden sonra: camiide de ufuklara uzun uzun bakarak ciddiyetini bozmayan sekvotka'yı "hadi bira içelim, patates kızartması yiyelim" diye kandırıp (kendimi de ayartıp) beşiktaş sahildeki beer port'a sürükleme, yolda grimak'a rastlama, bir de üzerine crimetisia'yı çağırıp bir güzel dedikodu hatta hatta sözlük dedikodusu yapma (neler olup bitiyormuş da ben bihaber yaşıyormuşum kendi köşemde) ve de en son bomba dedikodu üzerine ciddiyetle konuşurken kahramanlardan birinin içeriye girmesiyle şaşkınlık geçirme, sonra yan tarafa msgsü sanat tarihi mafyasının bölümüne gidip derse girme, tesadüfen dün kafka diye yazdıktan sonra kafka'nın karşıma grimak ile çıkması ve koskoca sınıfta amerika'yı okumuş tek öğrencinin olmaması (ben öğrenci sayılmadığıma göre)...
akşam üstü: bir inatla giden sekvotka'dan sonra grimak & crimetisia ile -yine- beşiktaş'taki amerikan kahvecisine gidip her şeye kaldığı yerden devam etme, kahve, kahve, kahve, kahve (evet halen makinem gelmedi)
ve perde...
p.s. ilginç bir şekilde seviyorum bu semti ben. taşınsam mı acep?
p.s.(2) yapardım. yapmadım. ama cidden yapardım!
p.s.(3) manasızca sabah yumurta + portakal suyu yazmışım olsam da pek içemem ben öyle şeyler sabahları. midem bulanır. hele hele yola çıkacaksam sonucu çok talihsiz olabilecek olan bir durumdur; mide bulanması, arabayı kenara çekmeler, vs. resmen küçük çocuklar gibi. komedi.
No comments:
Post a Comment